Aslen Karamanlı bir aileden gelen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım, ‘Bir anne tüm dünyayı değiştirebilir’ sözünün en çarpıcı örneği.

Bir milletin kaderini değiştiren dünya liderini doğurup büyüten Zübeyde Hanım, şüphesiz tarihe iz bırakan en önemli kadınların başında geliyor.

Annelik zor zanaat. Emek, zaman, fedakârlık, özveri hepsini tanımının içinde barındırıyor annelik. Herkes çocuğu için güzel hayaller kurar; ama bazı anneler vardır ki onlar, bir milletin bağımsızlık hayallerinin mimarını yetiştirir.

Bir dünya liderinin annesi olan Zübeyde Hanım, 1857 yılında Selanik’te doğdu. Ailesi, Osmanlı devrinde, İkinci Mehmet zamanında Karaman’dan Rumeli’ye göçen ve Selanik yakınlarındaki Langaza’da toprak işleriyle uğraşan bir Türkmen ailesi olan Hacı Sofu ailesidir. Zübeyde Hanım, gençliğini de bu çiftlikte geçirmiştir. 

Dedesi Feyzullah Efendi’nin lakabı ‘Sofuzade’dir. Mustafa Kemal Atatürk’ün anne soyu, Karaman’dan Rumeli’ne gelen ve burada Konyarlar olarak anılan Yörük Türkmenlerdendir. Zübeyde Hanım’ın babası Sofuzade Feyzullah (Sadullah) Ağa, annesi Molla Hanım olarak anılan Ayşe Hanım’dır. Döneminde kadınlarının okula gitmesinin pek yaygın olmadığı bir dönemde, okuma yazma bilmesi nedeniyle kendisi de Zübeyde Molla olarak anılıyordu.

Hacı Sofu gibi dinine bağlı bir aileden gelen Zübeyde Hanım da dindar biriydi. Tarih kitaplarında hep bahsedilen, eğitim sisteminin karışık olduğu bir dönemde, Mustafa Kemal’in ne tür bir okula gideceği konusundaki tartışmalarda Zübeyde Hanım’ın dini eğitim veren Mahalle Mektebi’ne gitmesinde ısrarcı oluşu da buna bağlanıyor.

Selanik’te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur Ali Rıza Bey ile 1871’de, henüz 14 yaşındayken evlendi. Ali Rıza Bey bu evlilikle ilgili, sarışın ve mavi gözlü bir kadınla evlenmeyi düşlerken, kendisinden 20 yaş küçük olan, siyah saçlı ve derin mavi gözlü bu kadına sevdalandığını söyleyecekti.

Hem eşini, hem çocuklarını erken kaybetti

İlk önce Selanik’in Yenikapı semtinde yaşayan yeni evli çiftin burada Zübeyde Fatma, Ömer ve Ahmet adlı çocukları dünyaya geldi. Ancak Fatma, bu dönemde hayatını kaybetti. Maalesef bu kayıp, Zübeyde Hanım’ın ilk evlat acısı olmayacaktı. Ali Rıza Bey’in Yunanistan sınırında Çayağzı’na (Papaz Köprüsü) tayin edilmesi üzerine buraya taşındılar ve burada da Ömer ve Ahmet’i kaybettiler. Hayat, Zübeyde Hanım’ı kayıplarla sınamaya devam edecekti.  1881’de dördüncü çocukları Mustafa, 1885’te Makbule, 1889’da Naciye doğdu. Naciye’yi de küçük yaşta veremden kaybettiler. Ali Rıza Efendi ise 1888’de, Mustafa’nın bir dünya lideri olduğunu göremeden hayata gözlerini yumdu.

İkinci evliliği uzun sürmedi

Zübeyde Hanım 4 evladının ardından eşini de kaybedince, çocukları Mustafa ve Makbule ile abisi Hüseyin Bey’in Langaza’daki çiftliğine yerleşti. Hayatında örnek aldığı ilk erkeği, babasını çocuk yaşta yitiren Mustafa, ikinci idolünü burada bulacak, dayısından bir hayli etkilenecekti. Ancak ağabeyine daha fazla yük olmak istemeyen Zübeyde Hanım, ikinci evliliğini Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Bey ile yaptı. Ragıp Bey’in de önceki evliliğinden dört çocuğu vardı. Bu evlilik, babasının hatırasına saygı gösterilmediğini düşünen Mustafa Kemal’i kızdırdı. Zübeyde Hanım, Balkan Savaşı’ndan sonra Ragıp Bey’den ayrılarak, Osmanlı toprağı olmaktan çıkan Selanik’i terk etti. Kızı Makbule ile birlikte İstanbul’a taşınıp Beşiktaş Akaretler’de bir eve yerleşti. Mustafa Kemal Atatürk, ileriki yıllarda Ali Fuat Cebesoy’a, “Ragıp Bey bana karşı hep çok saygılı davranmış, büyük adam muameleleri etmiştir. Nazik ve kibar bir insandır” demiştir.

Cumhuriyet’in ilanını göremedi

Oğlunun asker olması nedeniyle hep endişeli olan ve oğlunu özleyen Zübeyde Hanım, Anadolu’ya çıktığı 1919’dan 1922’ye kadar oğlunu hiç göremedi. Üstelik o dönemde Mustafa Kemal hakkında Osmanlı padişahı tarafından ölüm emri verildiğini öğrenmişti. Evlat acısıyla defalarca kez sınanan Zübeyde Hanım, oğlunu merak ediyordu. Mustafa Kemal ile ancak 14 Haziran 1922’de Adapazarı’nda tekrar buluşan Zübeyde Hanım, oğlunun yanına, Ankara’ya yerleşti. Ancak bu şehrin sert iklim koşulları, sağlığını olumsuz etkiledi. Tedavi amacıyla 18 Aralık 1922’de İzmir’e gitti. Son günlerini Latife Hanım Köşkü’nde geçiren Zübeyde Hanım, 14 Ocak 1923’te, 66 yaşında, cumhuriyetin ilanından 9 ay önce hayatını kaybetti. İzmir’in Karşıyaka ilçesinde 1940 yılında yaptırılan bir anıt mezarda yatıyor.

Atatürk, Emir Çavuşu Ali Efendi’ye Eskişehir’deki mola gecesi rüyasında annesiyle birlikte yemyeşil bir vadide gezdiğini, aniden bir fırtına çıktığını, annesinin uçup gittiğini gördüğünü anlattıktan birkaç saat sonra, annesinin ölüm telgrafı geldi. Fakat Atatürk, annesinin cenazesine katılamadı. Definden ancak 12 gün sonra annesinin kabrini ziyarete gidebildi.

Atatürk’ün annesi olmak…

Zübeyde Hanım’ın oğlu Mustafa’ya henüz beşikteyken vatan ve millet sevgisini işleyen ninniler söylediği anlatılıyor. Zübeyde Hanım, bir gün, küçük bir çocukken farelerden korkan oğlu Mustafa’yı şöyle telkin etmişti: “Sen asker olacaksın, askerler korkar mı hiç?”

Atatürk annesinin vefatından sonra kabrini ziyaret ettiği bir gün, arkadaşlarıyla şu anıyı paylaşmıştı:

“Abdülhamit devrinde idi. 1905 tarihinde mektepten henüz Erkân-ı Harb yüzbaşısı olarak çıkmıştım. Hayata ilk hatveyi atıyordum. Fakat bu hatve, hayata değil, zindana tesadüf etti. Hakikaten bir gün beni aldılar ve idare-i müstebidenin (despot yönetim) zindanlarına koydular. Orada aylarca kaldım. Validem, bundan ancak mahpustan çıktıktan sonra haberdar olabildi. Ve derhal beni görmeye şitab etti(koştu). İstanbul’a geldi. Fakat orada kendisi ile ancak üç beş gün görüşmek nasip oldu. Çünkü tekrar idare-i müstebidenin hafiyeleri, casusları, cellâtları, ikametgâhımızı sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. Validem ağlayarak arkamdan takip ediyordu. Beni menfama (sürgün yerime) götürecek olan vapura bindirirlerken, benimle görüşmekten menedilen validem, gözyaşları ile Sirkeci Rıhtımı’nda elemler ve kederler içinde terkedilmiş bulunuyordu. Menfada geçirdiğim tehlikeler, O’nun hayatını ıstıraplar ve gözyaşları içinde geçirtmiştir.”

Zübeyde Hanım’ın ‘tatlı’ vasiyeti

Zübeyde Hanım’ın pek bilinmeyen hayır işleri de mevcuttu. Kendisi 28 Kasım 1921’de, anne ya da babası hayatta olmayan, maddi durumu yetersiz çocuklar için Darüşşafaka’ya 20 bin kuruş bağışladı. Bunun karşılığında ise iki şey istedi.

Bu isteklerden biri, her Kadir Gecesi’nde, aile üyeleri için hatim indirilmesiydi. İkincisi ise Darüşşafaka’da öğrencilere, her zaman mevsim meyveleri yeme imkânı sunulması… Darüşşafaka’nın bir geleneği haline gelen bu uygulamayla öğrenciler, bugün okul koridorlarında sunulan meyvelerden dilediklerince yiyebiliyor. Meyveleri gören ziyaretçiler ise oldukça şaşırıyor.