Çetin Ünsalan – Gazeteci / [email protected]

Rusya – Ukrayna hattında yaşananlar herkesin ana gündemini oluşturuyor. Sadece bir insanlık dramı olarak değil, ekonomik olarak da gerek dünya ekonomisinde yarattığı gerginlik gerekse de konunun nezaketi Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor.

Öyle bir tartışmanın ortasında kaldık ki, en büyük hammadde tedarikçilerimizle oluşan cepheler dikkate alındığında en önemli müşterimizin arasında bulduk kendimizi. Şüphesiz şu ana kadar dengeli ve iyi götürülen bir ilişki olduğunu söylemek mümkün.

Fakat işin makrosunu bir kenara bırakıp, mikrosuna, yönetebileceğimiz kısma, yani sektörel detaya baktığımızda, bu sektör için mevcut durum biraz daha hassas. Hem hammadde temini hem de pazar olma özelliğiyle tatsız bir olay ile karşı karşıyayız.

Eminim ki kısa süre içinde bu olay da aşılacak, iş tatlıya bağlanacaktır. Ama etkilerinin sıcak çatışma dursa da yaptırımlar ve benzeri gerginlikler ile bir süre daha devam edeceğini de unutmamakta fayda var.

Şimdi bu meseleyi bir kenara koyarsak, yaşanandan ne çıkarım yaptığımız ya da yapmak durumunda olduğumuz daha önemli bir hal alıyor. Müteakip defalar, farklı başlıklar ve coğrafyalar üzerinde yaşanan bir olayın tekrarına şahit oluyoruz.

Temenni etmemekle birlikte şüphem yok ki, önümüzdeki süreçte de benzer olayları yaşamaya devam edeceğiz. O halde Türk firmalarının buradan çıkartması gereken ders nedir? Tek pazar bağımlılığından uzak durmak.

Sadece satarken değil, alım yaparken de çeşitlenmenin öneminin altını çizen bir vaka ile bir kez daha karşı karşıyayız. Altını çiziyorum sadece satarken değil, alım yaparken de… Şüphesiz tek pazarla ya da tedarikçiyle çalışmak büyük konfor.

Şayet ödemelerinizde ya da malzeme temininde sıkıntı çıkmıyorsa, dünyanın en konforlu iş yapış biçimi diyebiliriz. Fakat ne kadar gerçekçi, ne kadar akılcı bunu sorgulamak gerekiyor. Eski ekonomi anlayışında bu vardı.

Eğer stabil bir ortam yarattıysanız, iyi bir müşteriniz, girdilerinizi de temin ettiğiniz güvenilir noktalarınız varsa, bir firma olarak ömür boyu güven içinde yaşamınızı sürdürmek mümkündü.

Çünkü yeni pazar, yeni tedarikçi bilinmezlikleri de beraberinde getiriyordu. Oysa dünyanın küçük bir köy haline dönüştüğü, ekonomik etkileşimin arttığı böylesi süreçte bu konfor alanından çıkmak artık bir zorunluluk.

Şüphesiz yine bildiğiniz firmalarla uzun vadeli çalışmanın yollarını aramakta fayda var. Ama bir bakış açısı farkıyla… Bir müşteri ya da tedarikçi olarak değil, uzun bir yolculuğa eşlik eden partnerler olarak.

Yetti mi? Hayır… Aynı zamanda dünyanın geneline hitap eden bir yapı ortaya koyup, mevcutlarla ilişkilerinizi yürütürken, farklı noktalara da gözünüzü çevirmeniz, dünyanın farklı pazarlarına, farklı müşterilere ve o coğrafyaya yakın değişik tedarikçilere de ulaşmak durumundasınız.

Aksi takdirde sürdürülebilirlik mümkün değil. Yani meselelere siyah beyaz bakmak yerine, ya o ya bu demek yerine, herkesle, her coğrafyada iş yapmanın yollarını aramalı, bunun için de belki de ürün gamımızda da çeşitlenmeye giderek, her coğrafyaya ve pazara hitap edebilecek yapılara kavuşmalıyız.

Elbette bunun da tedarikçiden insan kaynağı kullanımına, müşteri ve pazar özelliklerine bağlı olarak müşteri temsilcilerinden satın alma operasyonlarına kadar geniş bir yelpazede yönetilmesi gereken, uzmanlıklara inanan, yetki devreden yönetimler yaratmanın da işin olmazsa olmaz parçası olduğunu unutmamalıyız.

Diğeri ise şimdilik çok kolay ama geçici. Çünkü dünya ekonomisinin ve pazarlarının bir köy haline dönüştüğü bir ortamda siz bunu yapmazsanız rakibiniz yapacak ve günün sonunda da sizi oyun dışında bırakacaktır. Şüpheniz olmasın.