Dünya tarihinde kadın haklarının anayasaya girmesi için savaşan Olympe de Gouges ve kadınların seçme ve seçilme hakkı için mücadele eden Nezihe Muhiddin, idam sehpası ve akıl hastanesinde sonlanan ömürleriyle kadınların çok şey borçlu olduğu iki isim.  

Türkiye’de ve dünyada kadınların vatandaşlık haklarını alma serüveni, oldukça çetrefilli ve uzun soluklu. Fransa’da 1780’lerde Olympe de Gouges Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi`ni yayımlarken, Nezihe Muhiddin ise 1923’te, daha Cumhuriyet ilân edilmeden kadınlara oy hakkı ve siyasal haklar talebiyle Kadınlar Halk Fırkası’nı kurdu, ancak seçimlere katılamadı. Mücadeleleri, kendilerinden sonra gelecek olan kadınlara ilham veren bu iki isim, amaçlarına ulaşamamış olsa da bugün kadınlarının sahip olduğu pek çok hakkın fikir anneleri. Maalesef Olympe de Gouges’in çabaları idamla, Nezihe Muhiddin’inki ise akıl hastanesinde yalnızlık içinde ölmekle cezalandırılacaktı.

Yazar ve kadın hakları savunucusu Nezihe Muhiddin, 1889’da İstanbul, Kandilli’de doğdu. Savcılık ve ceza hakimliği yapmış olan Muhiddin Bey ile Zehra Hanım’ın kızı olan Muhiddin, zamanın geleneklerine uygun olarak, evde özel öğretmenlerden ders alarak eğitildi. Farsça ve Arapçanın yanı sıra, Almanca ve Fransızca öğrendi. Çalışma hayatına 20 yaşında, Kız İdadi Mektebi ile Kız Öğretmen Okulu’nda fen bilgisi öğretmeni olarak başladı. İttihat ve Terakki Kız Sanayi Mektebi Müdürü olarak 1912 yılına kadar eğitimcilik yaptı.

Nezihe Muhiddin

Kadın eylemci olarak dikkat çekti

Aynı yaşlarda sosyoloji, psikoloji, pedagojinin yanı sıra, kadın eğitimi üzerine ve terbiyeyi tedrisat hakkında gazete ve dergilerde makaleleri yayımlandı. Osmanlı Türk Hanımları Esirgeme Derneği’nin kuruluşunda yer aldı ve ilk yıllarda genel sekreterliğini üstlendi. Osmanlı kadın edebiyatının önemli yazarlarından ve kadın hakları hareketinin önderlerinden olan Nezihe Muhiddin, adını ilk kez 1912’de verdiği iktisat konferanslarıyla duyurdu. Yazar olduğu kadar, bir kadın eylemci olarak da dikkat çekti. Dönemine göre oldukça ileri söylemiyle, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri kadın yazarları arasında öne çıktı. 

Kadınlar Halk Fırkasını kurdu ama…

Öyküleri ile edebiyat ve sanat üzerine yazıları Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası’nda, Kadın Yolu, Resimli Şark ve Boğaziçi dergilerinde yer aldı. Cumhuriyet’i ‘kadın hakları için uygun bir zemin’ olarak gördüğünden, Haziran 1923’te, daha Cumhuriyet ilân edilmeden kadınlara oy hakkı ve siyasal haklar talebiyle Kadınlar Halk Fırkası’nı kurdu. 1925’te Kadın Yolu dergisinin yayın yönetmenliğini üstlendi. İlk gençlik yıllarında edindiği kadınlık durumuna karşı duyarlılığını, yaşamı boyunca sürdürdü. 1908’den İkinci Meşrutiyet’ten Cumhuriyet yıllarına kadar mücadeleyi bırakmayarak bir düşünür, eylemci, yazar, Osmanlı-Türk kadın hakları savunucusu oldu. Kurucusu olduğu Kadınlar Halk Fırkası’nın programında kadınların milletvekili, hatta asker olabileceği hükmü bile vardı. Ancak dönemin hükümeti, programdaki talepleri aşırı bulduğundan partiye izin vermedi. Bunun üzerine, talepleri daraltarak 1924’te Türk Kadınlar Birliği’ni (TKB) kurdu ve mücadelesini dernekte sürdürdü.

Dernek, kadınların seçme-seçilme hakkının olmadığı ilk seçimlerde inadına Nezihe Muhiddin’i aday gösterdi. Camilerde kadın konferansları düzenlenmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı’na başvurdu. Ancak bütün bu girişimleri reddedildi. O dönemki yönetimin sözcülüğünü yapan bazı gazeteler; “Havva’nın kızları Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” diyerek mücadelesiyle alay etti. Dönemin hükümeti, TKB’yi kapatma kararı aldı. Böylece Nezihe Muhiddin’in adının üzeri çizilmiş oldu. Onun ısrarla talep ettiği kadınlara seçme ve seçilme hakkı, ancak 1934 yılında tanınabildi.  

Türk kadınını gayesi Türk vatandaşı olmaktır

Nezihe Muhiddin’in ilk romanı olan Şebab-ıTebah (Harcanan Gençlik), 1911 yılında yayımlandıktan sonra 300 civarında öykü, piyes, operet ve senaryoya imza atan yazarın Osmanlı yaşamını konu alan romanlarında konak ailesi ve eski gelenekler, şiddetin kaynağı olarak ortaya çıkıyordu. Ayrıca cinselliğe de roman ve öykülerinde yer vererek cesur bir duruş sergiledi. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1929 yılında Gazi Osmanpaşa Erkek Orta Mektebi’ne atanan ve bu okuldan emekliye ayrılan Nezihe Muhiddin’in tüm eserleri, 4 ciltte toplanarak son yıllarda Kitap Yayınevi’nin başlattığı “Mor Çatı Dizisi” arasında basıldı. Nezihe Muhiddin, 1958 yılında İstanbul’da bir akıl hastanesinde, yalnızlık içinde öldü.

‘Erkeklerin kadınlar üzerindeki tiranlığı’

7 Mayıs 1748’de dünyaya gelen Fransız kadın filozof ve yazar Olympe de Gouges, küçük burjuva bir aileden geliyordu. Babası kasap, annesi ise çamaşırcı olan Olympe de Gouges’ın söylentilere göre gerçek babası Aydınlanma hareketinin önemli isimlerinden Jean-Jacques Lefranch de Pompignan’dı. Ailesi ona Marie Gouze ismini verdi. 1765 yılında Louis Aubry adlı kendinden yaşça büyük ve sevmediği biri ile evlendi ve ertesi yıl oğlu Pierre dünyaya geldi. Oğlunun doğumundan birkaç ay sonra kocasını kaybedince Olympe de Gouges adını aldı. 1770’lerde Paris’e taşınan Olympe de Gouges, dini evliliğe karşıydı, cinsel özgürlüğü savunuyordu. Ekonomik destek için metres ilişkileri yaşadı. Sanatçılardan, yazarlardan, siyasetçilerden oluşan bir çevre edindi. 1780’lerde oyun yazarı olarak başladığı kariyerinde, siyasi yazılarıyla ünlendi. Fransız Devrimi sırasında çok aktifti. Ölüm cezasının kaldırılması, mahkemelerde halk jürilerinin kurulması, Fransız sömürgelerindeki kölelerin özgürleştirilmesi, gayrı meşru çocukların tanınması, evlat edinilmesi, gelir vergilerinin adaletsizliği, yoksulluk konularında mücadele etti. 

Erkeklerin kadınlar üzerindeki tiranlığının tüm eşitsizlik biçimlerinin kaynağı olduğunu düşünen Olympe de Gouges, meclisin çıkardığı Erkek ve Yurttaş Hakları Bildirgesi`ne cevaben 1791 yılında Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi`ni yayımladı.

Olympe de Gouges

Fransız Devrimi’ni sevinçle ve umutla karşılamasına rağmen kısa süre sonra eşit hakların sadece erkeklere verildiğini, kadınların erkeklerle eşit statüye getirilmediğini gözlemleyince, Fransız Devrimi’ne olan inancını ve umutlarını yitirdi. 1791 yılında kadınlar için eşit politik ve yasal hakları talep eden bir dernek olan Cercle Social`e katıldı. Cercle Social dönemin ünlü kadın hakları savunucusu Sophie de Condorcet’in evinde buluşuyordu. Daha sonra ünlenecek “Kadına darağacına çıkma hakkı tanınıyor; öyleyse kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır” sözünü ilk kez bu sıralarda söyledi. Bu sözü, 1791 Anayasası’nın yayımlanmasından birkaç gün sonra kaleme aldığı Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin de 10. maddesini oluşturdu.

Okuma yazma bilmeyen yazar

1784’te kendi yazarlık kariyerine başladı ve yaşamının son 9 yılında romanlar, politik yazılar, manifestolar, edebi incelemeler ve sosyal bilince sahip önemli konulara odaklanmış oyunlar yazdı. Okuma yazma bilmediği ve okul eğitimi görmediği düşünülürse, bu çalışmalarının çoğunu okuma yazma bilen bir kişinin yardımıyla başardığı düşünülüyor.

Sert yazıları nedeniyle idam edildi

Fransız Devrimi sırasında yer alan adaletsiz ve vahşi olarak tanımlanabilecek birçok olay ve bu olayları önleyemeyişi, onda büyük bir rahatsızlık uyandırıyordu. Bu rahatsızlığı nedeniyle yazı dili sertleşti ve meselelere çok daha şiddetli eleştiriler getirmeye başladı. Sonunda Le troisurnes, ou le salut de la Patrie, par un voyageuraérien isimli eseri nedeniyle Temmuz 1793’de tutuklandı. Bu eserde, memleketin kurtuluşu şu üç seçeneği değerlendirmek üzere bir halk oylamasına gidilmesini talep ediyordu: Bölünmez bir cumhuriyet, federal bir hükümet ya da anayasal monarşi. 3 ay tutuklu kaldı. 3 Kasım 1793’te giyotin ile idam edildi.