Zeynep Erçağlar – Ata Yatırım İnsan Kaynakları Direktörü

“Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar, yetişkinlere karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar.” M.Ö. 350 – Aristoteles

Kuşakları anlatırken çok anlamlı bulduğum Aristoteles’in M.Ö. 350 yılında söylediği bu cümle ile başlamayı çok seviyorum. Aradan geçen zaman sanki hiçbir şeye dokunmamış hissi yaratıyor.

Her nesil kendinden sonra gelen neslin daha farklı, daha özgür ve genellikle daha akıllı olduğunu düşünmektedir. Teknolojinin hızlı değişimi ile birlikte dünyaya gelen her çocuk hayata uyum sağlama sürecinde bir önceki neslin uyum sağlamaya çalıştığı gelişmelere çok hızlı adapte olabilmektedir. Bu süreç yeni neslin daha zeki olduğunu değil, algılarının daha açık bir döneminde maruz kaldığı bilgileri daha çabuk öğrenebilmesinin bir sonucudur. Bu süreç birbirinden farklılık gösteren kuşak kavramını ortaya çıkarmıştır.

Aynı yıllar arasında doğmuş, aynı toplumsal olayları yaşamış ve bunlara karşı benzer tepkiler oluşturmuş kişilerin oluşturduğu gruba kuşak denmektedir. Yaklaşık 25-30 yıl gibi süreci kapsamaktadır.

Kuşaklar üzerine yapılan çalışmalarda tarihler farklılık gösterse de genel olarak kuşakları şu şekilde sıralamaktadırlar;

  • Gelenekselci kuşak: 1925-1945 yılları arası doğanlar.

Dünyada yaşanan savaş, ekonomik sıkıntılar gibi zorlu bir dönemi yaşamış bir kuşak olarak temkinli, aidiyet duygusu çok yüksek, itaat eden bir kuşaktır.

  • Bebek patlaması kuşağı: 1946-1964 yılları arası doğanlar.

II. Dünya Savaşı sonrası yaşanan nüfus artışı nedeniyle o dönem kuşağına bebek patlaması kuşağı denmiştir. Sadakat duyguları yüksek, çalışmak için yaşayan ve otoriteye saygılı bir kuşaktır.

  • X kuşağı: 1965-1979 yılları arası doğanlar.

Kadınların iş yaşamına dahil oldukları bir kuşaktır. İlk bilgisayar satışının yapıldığı bir dönemdir. Teknolojinin hızla gelişmesine adapte olmak için çaba göstermişlerdir. Stresten uzak durmayı tercih eden, yaşamak için çalışmak gerektiğine inanan bir kuşaktır. Çalışma hayatında ücret ve unvan gibi koşulların örgütsel bağlılıklarını artırdığı söylenmektedir. Gerekmediği sürece iş değişikliğine sıcak bakmamaktadırlar. Uzlaşmacı ve uyumlu bir kişiliğe sahiptirler. Çalışma hayatında takım oyuncusudurlar.

  • Y kuşağı: 1980-2001 yılları arası doğanlar. (Milenyum kuşağı)

Bilgisayarla çok küçük yaşlarda tanışan bu nesil teknoloji ile barışık büyümüştür. X kuşağı kadınlarının iş hayatına girmesiyle, Y kuşağı çalışan annelerin çocuklarından oluşmaktaydı. Maddi olarak gücü elinde bulunduran kadınlar, özgür, özgüvenli bir nesil yetiştirdi. Otoriteye karşı önceki nesillerin aksine karşı çıkmaktadırlar. Kararların içerisinde yer alıp, hayatı ve işi şekillendirmede rol almak istemektedirler. Yaratıcı, adil, etik ve çevreye duyarlı bir nesildir.

  • Z kuşağı: 2000-2020 yılları arası doğanlar.

Teknoloji ile doğdukları andan itibaren tanışıyor olmaları, teknolojiyi çok hızlı kullanabilmelerini sağlamıştır. “Kristal Nesil” veya “Derin Duygusal” olarak da isimlendirilmektedirler. Sanal dünyada yaşayan, iletişim yöntemi olarak konuşmak yerine, yazışmayı terci eden bir nesildir. Sosyal olaylara, çevreye, teknolojik gelişmeye, ekonomiye, sosyal adaletsizlik ve eşitsizliğe daha duyarlıdırlar. (Ikiletisim.wordpress.com) İnsanlık tarihinin el, göz, kulak vb. motor becerileri senkronizasyonu en yüksek neslidir. Dünyanın her yerindeki, bilgiye çok hızlı ulaşabiliyor olmaları, farklı yaşamları, sosyal medya uygulamaları üzerinden takip ediyor olmaları, her şeyin çok ulaşılabilir olması gibi sebeplerden dolayı tatminsiz bir nesil olarak yetişmişlerdir. Hızlı tüketimin her alanda kendini gösterdiği yıllarda büyümüş olmak, bilgi dahil her şeyin çok çabuk değerini yitirmesine sebep olmaktadır. 

Kendilerini rahat ifade eden, kariyer yerine değer yaratmak üzerine çalışmayı tercih eden, dünyayı değiştirmeyi amaç edinmiş bir kuşaktır.

Z neslini önceki kuşaklardan ayıran esaslı farklardan birisi, değişimin çok hızlı ve kırılmalar şeklinde yaşandığı bir dönemde dünyaya gelmeleri olarak gösterilir. (Altuntuğ, 2012:206).

İş hayatından beklentileri de bir önce ki kuşaklara göre farklılık göstermektedir. Son dönemde birçok yönetici ve insan kaynakları çalışanları Z kuşağını anlamak için eğitimlere ve çalışmalara katılmaktadır. Bu farklı kuşağı yönetmek, isteklerine cevap verebilmek sürdürülebilir rekabet avantajını korumak adına çok önemlidir.

Z kuşağı, çalışma hayatından ziyade esnek ve özgür çalışma alanları, kontrol eden yönetici figüründen çok ilham veren lider, hiyerarşik yönetim sistemleri yerine daha eşitlikçi bir düzene sahip yatay yönetim şekilleri, iş yerlerinin teknolojiye ve dijital alt yapılara uygun bir çalışma yapısına sahip olmasını beklemektedir. Yaptıkları iş her ne olursa olsun değer ürettiğini hissetmek isteyen bir nesildir. Bu duygu, bir önceki nesillere bakıldığında bağlılıklarını ve motivasyonlarını etkileyen önemli bir unsur olarak görülmektedir.

Son birkaç yıldır kuşaklar üzerinde çalışırken ve yeni iş hayatına atılacak Z kuşağını incelerken tüm bunları göz önünde bulundurmaya çalışıyorduk. Ancak hiç beklenmeyen pandemi süreci ile öngöremediğimiz bir değişimin içerisinde yer aldık. Esnek çalışma, uzaktan çalışma gibi kavramları yeni yeni hayatımıza dahil etmeye çalışırken çok hızlı bir şekilde büyük çoğunluğumuz bu duruma adapte olmayı başarabildi. Pandemi süreci ile olağan bir durum haline gelen bu çalışma şekilleri, iş hayatına yeni atılmakta olan Z kuşağının beklentileri ile de uyuşmakta gibi gözükse de, bazı sorunları da beraberinde getirdi.

Pandemi sürecinde hem psikolojik hem de ekonomik olarak en çok etkilenen kesimin Z kuşağı olduğu fikrindeyim. Hem mevcutta iş hayatında olan hem de henüz iş hayatına atılmamış öğrenciliği devam eden kişiler için. Deloitte’un  2020 Covid -19 Araştırma Raporuna göre; Y ve Z kuşağının kaygı seviyesinin pandemi sürecinde öncesine göre düştüğünü göstermiştir. Ancak bu durum iş dünyası için çok da geçerli değil gibi gözükmektedir. Yapılan araştırmalarda, pandemi döneminde işsiz kalan en büyük kesimin Z kuşağı olduğu belirtilmektedir. Yine Deloitte’un dünya çapında yapmış olduğu bir araştırmada Z kuşağının yüzde 30’nun işini kaybettiği belirtilmiştir.

İş hayatına yeni atılmış olan Z kuşağı, tecrübe kazanma sürecinde pandemi ile tanıştı. Yöneticiyle ve ekip arkadaşlarıyla bir arada çalışarak hem sosyal hem de bilgi anlamında beslenme fırsatından mahrum kaldıkları aşikardır. Zaten nesil olarak daha bireysel olan genç çalışanlar yalnızlaşma ve bunun getireceği sorunlara daha açık bir hale gelmektedir.

Yeni mezun ve son sınıf öğrencileri ile yapmış olduğum etkinliklerde Z kuşağı üzerindeki kaygı seviyesinin pandemi sürecinde oldukça yüksek bir seviyeye çıkmış olduğunu görmekteyim. Birçoğu pandemi döneminde staj yapma imkanı bulamadıkları için iş tecrübesi, yapmak istedikleri iş alanlarını tanıma fırsatı bulamıyorlar. İş hayatını üniversitede okurken deneyimleme avantajından mahrum kalmaktalar. İş görüşmelerini online platformlar üzerinden yapıyorlar, kendilerini iyi ifade edemediklerini düşünüyorlar.

İşe başlayan adaylar için de durum oldukça zorlu ilerlemektedir. İş hayatına yeni atılan bu nesil çalışanları online platformlarda tanıştıkları kişilerle online olarak işe başlıyor. Birçok şirkette yöneticisiyle dijital platformlarda yapılan toplantılarda tanışıyor. Kurum kültürünü solumak gibi, iş arkadaşıyla ayak üstü kahve içerken yeni bir bilgi edinmek gibi, süreçlerden yoksun kalmaktadırlar. Bu durum, bu neslin zaten az olan örgüt bağlılığını iyice aşağıya çekmektedir.

Şirketlerin ve yöneticilerin zorunlu olarak evden çalışmanın yapıldığı bu dönemlerde ekipleriyle ve özelliklede çalışma hayatına yeni dahil olmuş kişilerle daha sık görüş alışverişinde bulunmaları gerekmektedir. Z kuşağı alınan kararların içerisinde yer aldıkça motivasyonunu yüksek tutan bir nesildir. Uzaktan çalışma döneminde bu kişileri iş alanı içerisindeki karar alma toplantılarına dahil edip, imkan tanırsak ciddi motivasyon artışı gözlemleyebiliriz.  Kurumlar, örgüt kültürlerini hissettirebileceği online sunumlar ve etkinlikleri desteklemelilerdir.

Pandemi süreci sonrası için yapılan araştırmalarda, Z kuşağının beklentilerinin iş hayatının çalışma şeklinde belirleyici olacağı söylenmektedir. Hibrit çalışma şekillinin birçok iş için benimseneceği, ofislerimizin sosyal ofis alanlarına evrileceği, çevik organizasyon yapılarının gündeme alınacağı yeni normal iş hayatı bizleri beklemektedir.

Bu süreçleri iyi değerlendiren ve gerekli çalışmaları yapan kurumların rekabet avantajını ellerinde bulunduracağı ve yetenekleri kendilerine çekeceği aşikardır.