Sahip olduğu 170 kilometrelik sahil şeridi ile Karadeniz’e en uzun kıyısı olan il konumundaki Kastamonu, ünlü yiyecekleri, tarihi mekanları ve doğal güzellikleriyle her yıl hem yerli hem de yabancı binlerce turisti misafir ediyor. Türkiye’deki en eski yerleşim yerlerinden biri olan Kastamonu aynı zamanda evliyalar şehri olarak da biliniyor.

Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’nin batı bölümünde yer alan Kastamonu, Küre Dağları ve Ilgaz Dağları’nın arasında yer alıyor. Doğusunda Sinop, batısında Bartın ve Karabük, güneyinde Çankırı ve güneydoğusunda Çorum illeri ile sınırı olan Kastamonu’nun kuzey kısmının tamamı ise Karadeniz’e kıyı. 170 kilometre sahil şeridine sahip olan Kastamonu bu sahil şeridi uzunluğu ile Karadeniz’e en uzun kıyısı olan il konumunda. 13 bin 108 kilometrekare alan üzerinde yer alan Kastamonu, Türkiye topraklarının yüzde 1,7’sini oluşturuyor. İl merkezinin denizden yüksekliği 780, ilin ortalama olarak deniz seviyesinden yüksekliği ise 775 metre. Kastamonu’nun en yüksek noktasını ise 2 bin 565 metre ile Çatalılgaz Tepesi oluşturuyor.

Kastamonu’nun genelinde iki çeşit iklim tipi hüküm sürüyor. İlin kuzeyinde Karadeniz iklimi görülürken, güney kesimlerde ise karasal iklim görülüyor. Kıyıya paralel olarak uzanan Küre Dağları, Karadeniz ikliminin iç kısımlarda görülmesini engelliyor. Yağışın aylara dağılımı genel olarak düzenli seyreden Kastamonu’da kış döneminde yağışlar yıllık yağışın yüzde 18’ini, yaz yağışları ise yüzde 27’sini oluşturuyor. Yağışların büyük bir bölümü bahar aylarında yağıyor, genelinde kıyıya yakın bölgelerde ise sık yağışa rastlanmıyor. İl genelinde en az yağış aralık-şubat döneminde gerçekleşirken, en çok yağışlar nisan-mayıs ayları arasında gerçekleşiyor.

TARIMA ELVERİŞLİ GENİŞ ALANLARI BULUNUYOR

Kastamonu’nun yüzölçümünün yüzde 74,6’sı dağlık ve ormanlık, yüzde 21,6’sı plato ve yüzde 3,8’i ovalardan oluşuyor. Bu dağılım göz önünde bulundurulduğunda ilin genel olarak tarıma elverişli geniş alanları bulunuyor. Vadilerin etrafında yer alan küçük ovalar bu tür işlemlerin gerçekleştirildiği önemli alanlar olarak işlem görüyor. Zengin bir bitki örtüsüne sahip olan Kastamonu’da Devrekani ilçesi dolaylarında orman örtüsüne pek rastlanmıyor. Bu bölgede belirli aralıklarla da olsa ağaç, çalı ve orman kalıntıları görülüyor. Eğilimin daha yumuşak olduğu bu kesimlerde kestane rengi toprakların geniş alanlarda hüküm sürdüğü gözlemleniyor. Kıyıdan iç kesimlere ilerlendiğinde ve yükselti arttığında kayın ve köknar ağaçları yaygın bir şekilde görülüyor. İlin kuzey kesimlerinde Karadeniz’e kıyısı bulunan Cide ve İnebolu kesimleri arasında daha çok çam, köknar ve kayın türleri arasında yer alan ıhlamur, kestane, karaağaç, gürgen, mersin, kavak, dişbudak ve ahlat türleri yoğun bir şekilde bulunuyor.

ŞEHİRDE, ANTİK ÇAĞ VE TÜRK-İSLAM DÖNEMİNE AİT BİRÇOK TARİHİ ESER BULUNUYOR

Karadeniz kıyısında olması sebebiyle tarihte birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Kastamonu, geçmişten günümüze gelene kadar tarihi açıdan birçok önemli olaya da tanıklık etti. Evliyalar şehri olarak da bilinen Kastamonu Anadolu’daki en eski şehirlerden. Antik çağ ve Türk-İslam dönemine ait birçok tarihi eserin bulunduğu şehirde, öne çıkan tarih eseler ise şöyle; Kastamonu Kalesi, Atabey Camii, Şeyh Şaban-ı Veli Türbesi, Yanık Sultan Türbesi, Nasrullah Cami, Saat Kulesi. Türkiye’de açılan ilk Kent Tarih Müzesine de ev sahipliği yapan şehirde ayrıca Çivisiz yapı mimari olarak yapılan Mahmut Bey Cami de bulunuyor.

Şehrin isminin nereden geldiğine dair farklı görüşler olsa da en yaygın görüşlerden biri Kastamonu isminin Hitit döneminde aynı bölge için kullanılan Kastama isminden geldiği yönünde. Bir başka görüşe göre; Kastamonu şehri ismini, Gas ve Tumanna kelimelerinin birleşiminden almış. Gaslar ya da bilinen adıyla Kaşkalar Kastamonu’nun ilk yerleşimcilerindendi. Tumanna ise o dönemde Kastamonu üzerinde bulunan bir şehir-bölge ismi olarak biliniyor. Bu iki kelimenin birleşimi, zamanla Kastamonu şeklini almış.

Şehirde yürütülen kazı çalışmaları sonucunda Kastamonu şehrinin çok eski ve köklü bir tarihe sahip olduğu kanıtlanmış durumda. 1947 ve 1948 yılları arasında yapılan araştırmalar sonucu Gölköy Enstitüsü çevresinde çakmak taşından yapılma bir alet bulundu ve bu aletin Orta Paleolitik dönemden kaldığı öğrenildi. 1951 yılında yapılan araştırmalar sonucu da Tahta ve Malak köyleri etrafında Abevilyen, Mikokiyen çağından kalma el baltalarıyla; Musteryen’e ait tarihi bulgular ele geçirildi.

BİLİNEN TARİHİ, HİTİT İMPARATORLUĞU İLE BAŞLIYOR

Kastamonu’nun bilinen tarihi, Hitit İmparatorluğu ile başlıyor. Hititlerden sonra Frigya ve Lidya Krallıkları’nın egemen olduğu bu topraklar M.Ö.4. yüzyılda Perslerin eline geçti. M.Ö.4 yüzyılda Büyük İskender Anadolu ile birlikte Kastamonu topraklarını da Makedonya’ya kattı. İskender’den sonra bölgeyi ele geçiren Pontus Krallığı M.Ö.1 yüzyılda Romalılar tarafından ortadan kaldırıldı. Uzun yıllar Roma İmparatorluğu sınırları içinde kalan Kastamonu M.S. 395 yılında İmparatorluğun bölünmesiyle bütün Anadolu gibi Bizans İmparatorluğuna katıldı.

ÖNEMLİ BİR İLİM VE KÜLTÜR MERKEZİ OLDU

Kastamonu’nun ilk defa Türklerin eline geçmesi Danişmentliler zamanında, 1105 yılında Ahmet Gazinin oğlu Gümüş Tekin devrinde gerçekleşti. 100 yıla yakın Danişment idaresinde kalan şehir ve çevresi 15 yıl süre ile tekrar Bizanslılara geçti ancak 1213 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın emriyle Selçuklu kumandanı Hüsamettin Çobanbey tarafından ele geçirildi. Moğollar tarafından bölgenin ikinci kez zaptı için görevlendirilen Şemsettin Yaman Candar kumandasındaki ordu 1292 yılında Kastamonu’ya giderek Muzafferettin Yavlak Arslan birliğini bozguna uğrattı. Muzafferettin Yavlak Arslanın oğlu Mahmutbey, babasının intikamını almak için mücadeleye girdi ve Şemsettin Yaman Candar’ı buradan batıya kadar sürdü. Şemsettin Yaman Candar’ın ölümünden sonra Süleyman Paşa tarafından 1309 yılında Kastamonu yeniden zapt edildi. İsfendiyar Beyden sonra İsfendiyaroğulları adını da alan Kastamonu beyliği 1460 yılında Osmanlı İdaresine girinceye kadar önemli bir ilim ve kültür merkezi oldu.

Kastamonu, Fatih Sultan Mehmet’in 1460 yılında Candaroğulları beyliğini ortadan kaldırmasından sonra Osmanlı devletine katıldı. Milli Mücadele sırasında lojistik destek açısından en güvenilir bölge olması nedeniyle büyük yarar sağlayan Kastamonu, özellikle Ankara’ya İnebolu-Kastamonu yoluyla yiyecek, giyecek, para, cephane ve silah nakli yaptı. Cumhuriyetin ilanından sonra, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “23-31 Ağustos 1925” tarihleri arasında Kastamonu’da yaptığı Kıyafet ve Şapka İnkılabı, Cumhuriyet döneminin önemli olayı olarak tarih sayfalarına geçti.

ILGAZ DAĞI MİLLİ PARKI

Ilgaz Dağı Milli Parkı, Kastamonu’ya gittiğiniz görmeniz gereken yerlerin başında geliyor. Türkiye’nin muazzam orman varlıklarının başında gelen Ilgaz Dağı Milli Parkı’nda yeşilin tüm renklerine doyarken, yaban hayatına da yakından tanıklık edebilirsiniz.

ŞEHRİN TACI: KASTAMONU KALESİ

Kastamonu Kalesi, şehrin ana simgelerinden biri olarak kentin en yüksek noktasında yer alıyor. Şehrin batısında bir ana kaya kütlesi üzerinde bulunan kale, M.S.12’nci yüzyılda Komnenoslar tarafından yaptırıldı. Orijinal yapıdan günümüzde sadece iç kale kısmı ulaşmış durumda. Kalenin şehirden yaklaşık 120 metre yüksekte oluşu; Kastamonu’yu panaromik açıdan izlenebilecek en iyi yer konumunda bulunmasını sağlıyor.

SÜRGÜN EDİLEN SAAT KULESİ

Saat Kulesi, şehrin en önemli simgelerinden biri. 1885 yılında, Vali Abdurrahman Paşa tarafından yaptırılmış olan yapının, halk arasında sürgün bir saat olduğuna dair yaşayan bir efsanesi bulunuyor. Efsaneye göre, İstanbul Sarayburnu’nda bulunan saatin zamansız çalan çanı, padişahın hamile cariyelerinden birinin çocuğunu düşürmesine sebep olur. Bu nedenle saat kulesi Kastamonu’ya sürgün edilir.

ENDER ÖRNEKLERDEN ÇİVİSİZ CAMİ

Anadolu Selçuklu Devleti’nin parçalanmasından sonra kurulan beyliklerden biri olan Candaroğulları Beyliği döneminde 1366 yılında inşa edilen Mahmutbey Camisi, Anadolu’daki ahşap tavanlı ve ahşap destekli camiler arasında seçkin bir yeri var. Çatısı bindirme tekniği ile yapılan cami metal çivi ve herhangi bir aksam kullanılmamasıyla Türkiye’deki ender örneklerden biri.

VALLA KANYONU

Valla Kanyonu Devrekani Çayı’nın Küre Dağları içinde açmış olduğu enfes bir görüntüye sahip. Kanyon Pınarbaşı’nın 26 kilometre kuzeyindeki Muratbaşı Köyü yakınlarında, Devrekani Çayı ile Kanlıçay’ın buluştuğu yerde başlıyor. Kuzeyde Cide’ye doğru yaklaşık 10 kilometre uzanan kanyon 800-1200 metre arasındaki yüksek kayalık uçurumlara sahip. Bu kayalıklarda kartal, şahin, akbaba gibi yırtıcı kuşlar bulunuyor.