Zeynep Erçağlar – Ata Yatırım İnsan Kaynakları Direktörü

Son dönemde üzerinde düşündüğüm konulardan biri de kurum aidiyeti ve motivasyon. Değişimin hızlı yaşandığı yeni dünyamızda, iş hayatı da hızlı bir ivme ile değişiyor. Z kuşağı üzerine yapılan çalışmalarda görülüyor ki aynı şirkette çalışma oranı iki yıla kadar düşmüş durumda. Yaşanan bu durum da yüksek turnover şirketlerin karlılığını direkt etkiliyor. Bunun önüne geçmenin tek yolu çalışanlarda kurum bağlılığını artırmak ve aynı zamanda yüksek motivasyonla çalışmalarını sağlamak. Peki hiç de kolay olmayan bu çözüm yoluna nasıl gidebiliriz?

Değişiyoruz, her şey değişiyor. Değişmeyen tek şey, ihtiyaçlarımız için çalışıyor olmamız. Maslow piramidini göz önüne alırsak önce hayattaki en temel ihtiyaçlarımızı karşılamaya ihtiyacımız var. Özellikle son dönemde değişen ekonomik veriler ile çalışanların birçoğu en temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmaya başladı. Artan ev kiraları, devamlı güncellenen gıda fiyatları nedeniyle en temel ihtiyacını karşılamak üzere çalışan büyük bir kesim oluştu. Söz konusu bu durum sektör, eğitim, kıdem gibi konulardan da bağımsız olarak yaşanıyor.

Yeni dünya koşullarına baktığımızda henüz kendi ana ihtiyaçlarını karşılamak için çabalayan birinden yaratıcılık, yüksek motivasyon gibi çıktılar beklemek ne kadar anlamlı olacaktır? Bu durum şirketin sürdürülebilir karlılığını etkilemeye kadar gidebilecek bir dizi sorunu ortaya koyacaktır. Bu sorunları yaşayan çalışanlar küçük ücret farklarına rağmen ihtiyaç duyması sebebiyle iş değiştirebilmektedir. Tabii bu durumu sadece Z kuşağının kurum bağlılığı ile örtüştürmek yanlış olacaktır. Z kuşağının hayatı bir anlam dahilinde yaşama isteği ve bunun için çalışmasının yanı sıra heyecan duyma, özgürlüğün ve rahatlığın ön planda olduğu idealist düşünceleri de mevcut. Ancak bu aşamalara gelebilmek için önce herkes için temel ihtiyaçların karşılanması gerekir. Bu da finansal anlamda çalışanlarımızı tatmin etmekle, doğru işe doğru ücret politikası ile gerçekleşecektir. Çalıştığınız sektöre baktığınızda ücret seviyeleriniz yüzde 20 oranında bir farkla daha düşük çıkıyorsa, çalışanlarınızın mutsuz olduğunu söyleyebilirim. 

Yaşadığımız dönem etkileri sektörlerde farklılık gösterse de bu konuda tüm meslektaşlarımdan aynı şikayeti duymaktayım. Çalışan ücretleri sektör fark etmeksizin çok hızlı bir ivme ile değişmekte ve artık şirketler bu hıza yetişememektedir. Kurumlar açısından baktığımızda ise kar oranları aynı oranda artmamakta hatta düşen kar oranları ile ücret seviyelerini yakalamaya çalışmaktalar. Çözülmesi zor bir sarmalın içerisindeyiz.

Tek mevzu tabii ki ücret değil. Her çalışan kendisine değer veren bir yönetici ve işverenle çalışmak ister. Duygusal bağlılık belli bir seviye çalışanlarda ücretin önüne de geçmektedir. Kurumlarımızda kendini değerli hisseden çalışanlar yaratmalıyız. Motivasyonun en önemli yapı taşlarından biri de değerli hissetmektir. Kendini değerli hisseden kişilerin özgüveni yüksektir, daha yaratıcıdır, heyecanlıdır. Bu konuda yöneticilere çok iş düşmektedir. Dinleyen, fikir alışverişinde bulunan, takdir eden yöneticiler bu anlamda yüksek motivasyonla çalışan bir ekibe sahip olacaktır. Bunların dışında çalışanlarınıza değer verdiğinizi gösterecek birçok etkinlik bulunmaktadır. Günün sonunda bunlarda gereklidir ancak gerçek hayatta bunları yapıyor olsanız bile sizi dinlemeyen, size söz hakkı vermeyen bir yönetici ile çalışıyorsanız maalesef kendinizi değersiz hissedersiniz. Bu sebeple yöneticilerimizi bu anlamda farkındalık yaratacak uygulamalara yönlendirmeliyiz.

Kurumsal Aidiyet = Kurumsal Değer bence eşit olan iki kavramdır. Çalışan değer gördüğü işyerine kendi ait hissedebilmektedir.

Mutlu çalışanlar yaratmalıyız. Ben insan kaynakları biriminin ana görevinin bu olduğunu düşünenlerdenim.  Mutlu çalışanlar başarıyı getirecektir. İşe gelirken ayakları geri gitmeyen, yaratmak, üretmek için sabırsızlanan çalışanlarımız olmalıdır. Sürdürülebilir rekabettin ana unsuru budur…