Türk ağaç işleme makine sektörünün geçirdiği dijitalleşme serüvenini konuştuğumuz BSA Yazılım Genel Müdürü Hakan Altun, sektörün tamamen manuel üretim sürecinden teknolojiyle donatılmış üretim hatlarına nasıl geçiş yaptığını anlattı. Yazılım işini terziliğe benzeten Altun “Herkesin tek derdi var, o da; daha hızlı, minimum hatayla ve fireyle üretimi yapmak. İşte yazılım da burada devreye giriyor, yazılımın var olma sebebi işte bu talepler. Yazılımlar, minimum hatayla, kısa sürede bir şeyi üretmenize olanak sağlıyor” diye konuştu.

Bilgisayar destekli makineler, son teknoloji üretim hatları, insansız çalışan fabrikalar, bulut sistemi, endüstri 4.0… Bu kelimeler artık hepimizin hayatının bir parçası. Teknoloji hayatımıza yayıldıkça, üretim ve yaşam şekillerimiz de kendi içinde önemli bir dönüşüm geçiriyor. Ağaç işleme makine sektörünün 2000’li yılların başından bu yana içinde bulunduğu teknolojik dönüşümü BSA Yazılım Genel Müdürü Hakan Altun ile konuştuk. Firmaların daha hızlı, minimum sürede hatasız ve toplu üretim yapacakları sistemlere yöneldiklerine değinen Altun, dijitalleşmenin sağladığı faydalara ek olarak, beraberinde getireceği önemli sosyal sorunlara da dikkat çekti.

  • Öncelikle genel olarak yazılım sektörü ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Bu sektör, beraber çalıştığı firmalara ne tür hizmetler sunuyor?

Biz 1995 kuruluşluyuz. 95’te yazılım işine başladığımızda kapı, pencere ve ahşap sektörüne yönelik çalışmaya başladık. O dönemlerde yaptığımız iş daha çok tasarım üzerineydi. Başlangıç noktamız bilgisayar destekli CET programlarıydı. Bu sadece bizim sektörde değil aşağı yukarı sanayinin birçok alanında böyle oldu. Birinci aşama buydu. Biz teknolojinin Türkiye’deki gelişiminin içinde olduk. Çünkü birçok firma bizimle beraber bilgisayar aldı. En basit bilgisayarlardan bugün ki en gelişmiş bilgisayara kadar sektörün içinde olduk. Süreç içinde de firmalar ilk başta tasarım için hizmet alıyorken sonrasında başka taleplerle gelmeye başladılar. Yazılımın temel özelliği budur, ihtiyaca göre siz geliştirirsiniz. Hizmet ettiğiniz sektörden talepler gelir o talebe göre sizin bilginiz ya da o günkü teknolojinin geldiği noktaya göre hizmet verirsiniz. Sonuçta tek başına yazılımın gelişmesi yeterli değil. Gelen taleplere göre hem donanım gelişti hem de yazılım gelişti. Yazılım işi terzilik işi aslında. Yazılım ne olursa olsun her sektöre, her firmaya göre ya da firmanın her bölümüne göre sizin oturup yeniden şekillendirmeniz gerekiyor. Mümkün olduğu kadar parametreleri sabitlemeye çalışıyoruz. Yazılım süreci öyle kısa bir süreç değil. Çok uzun emekler harcıyorsunuz, bu durumda da birçok firmanın bunu karşılayabilecek gücü yok. O nedenle her ne kadar terzilik yapsak da mümkün olduğu kadar aynı takım elbiseyi farklı farklı firmalara satmaya çalışıyoruz. Ama gittiğimiz her yerde ufak tefek değişiklikler yapıyoruz, yapmak zorundayız.

“Firmalar minimum sürede hatasız ve toplu üretim yapacakları sistemlere yöneldiler”

  • Ağaç işleme makine sektörüne de hizmet veriyorsunuz. Bu bağlamda Türk ağaç işleme makine sektörü nasıl bir değişim geçirdi?

Konuya sitelerden bahsederek başlayalım. Örneğin Ankara Siteler… Burada kullanılan makinelerin hemen hemen hepsi manuel, insana bağlı makinelerdi. Bilgisayarı boş verin dijital hiçbir şey yoktu. Usta kendi elindeki metreyle her şeyi ölçüyordu, biçiyordu. Her şey o metreye göre halloluyordu, metrede bir sıkıntı varsa üründe de sıkıntı çıkıyordu. O basit, mekanik hesaplamadan adım adım PLC dediğimiz dijital göstergelerin olduğu sisteme doğru geçiş yapıldı. Sitelerde üretim yapan firmalar, hep küçük firmalardı. Yüzde birlik ya da ikilik kısım çok büyük firmalardan oluşuyordu. Dijital dönüşümün yanında güvenlik anlamında da önemli adımlar atıldı. Klasik bir örnek vardır, sitelerde çalışanlar bilir, her dükkanda en az bir ya da iki kişi parmağını şerit testereye kaptırmıştır. Çünkü o dönemlerde bugünkü gibi güvenlik önlemleri söz konusu değildi. İşte öyle bir dönemden adım adım PLC’ye geçildi, güvenlik önlemleri biraz daha arttırıldı, firmalar mekan olarak biraz daha büyüdüler, çalışan sayısı da biraz daha arttı. Süreç kendi içerisinde evrilmeye başladı. Biz bu dijital dönüşüm döneminde işin tasarım tarafındaydık. Dijitalleşme ilerledikçe yazılıma olan talepler de artmaya başladı. Firmalar daha hızlı, minimum sürede hatasız ve toplu üretim yapacakları sistemlere yöneldiler. 2000’lerin başı itibariyle makineler bilgisayarlarla kullanılabilir hale geldi. Bir süre sonra da CNC yani bilgisayar destekli makinelerin CAM tarafının hızlandığını gördük. Başlarda müşterilerimize sunum programı verdik. Sonrasında ise müşterilerden farklı talepler gelmeye başladı. Örneğin, MDF’yi keserken ustalar çok fazla fire veriyordu, bu nedenle optimizasyon programı istediler. Şartlar değiştikçe sunduğumuz hizmetler de değişti ve iş daha da kolay hale geldi. Eskiden ustanın saatlerce hesapladığı şeyi biz 30 saniyede yapmaya başladık. Eskiden ustaların belki dört-beş saatte yatarda kestiği bir şeyi biz programlarımızla 15-20 dakikaya düşürdük.

“Toplu üretimde insan faktörünü çıkartmak zorundasınız.”

  • Arz-talep olarak ilerliyor süreç…

Aslında buradaki en önemli kıstas; toplu üretim… Toplu üretimde ister istemez insan faktörünü çıkartmak zorundasınız. İnsanı devreden çıkartmadığınız anda hata miktarı çok yüksek oluyor. Bu durum sadece ağaç işleme makine sektörü için geçerli değil, çalıştığımız diğer tüm sektörler için de geçerli. Herkesin tek derdi var, o da, daha hızlı, minimum hatayla, minimum fireyle üretimi yapmak. İşte yazılım da burada devreye giriyor, yazılımın var olma sebebi işte bu talepler. Yazılımlar, minimum hatayla, kısa sürede bir şeyi üretmenize olanak sağlıyor. Makineler bilgisayar destekli hale geldikten sonra da müşterilerimizden sunumdan, hazırlanmış ürünü paketlemeye kadar tek bir programdan süreci yöneteyim, ofisten tüm sorunları çözebileyim gibi talepler gelmeye başladı. Cabinet Vision dediğimiz program ile bunu da sağlayabiliyoruz. Bu programla sunumdan üretimin son aşamasına kadar hem süreci denetleyebilirsiniz, hem tasarlarsınız, hem maliyet listesi alırsınız, hem ön fiyat verebilirsiniz, hem kesim listesi alırsınız.

“Ne üretiyorsanız üretin artık hat sistemi üzerinden denetleyerek yapıyorsunuz”

  • Dünyada teknoloji ile ilgili ne tür yenilikler yaşanıyor?

Hem dünyada hem de Türkiye’de önemli bir teknolojikleşme süreci yaşanıyor. Bizim sektörde üretim sürecine bakıldığında her biri birbirinden bağımsız işleyen, ebatlama, kenar bantlama gibi süreçler var. Her birinin başında da bir tane operatör var. Biri kesiyor diğerine veriyor, ondan bir sonraki kişiye geçiyor. Bizim bu süreci kendi içinde minimize etmemiz lazım. Örneğin, Ford’un ilk otomotiv hat sistemine bakıldığında, her adımın başında bir insan vardı ama bugün gidin otomotiv fabrikalarına minimum sayıda insanın çalıştığını görürsünüz çünkü artık sisteme robotlar dahil edildi. Düne kadar insanların yaptığı kaynak gibi, vida sıkma gibi akla gelen büyük-küçük her şeyi robotlar yapıyor. Türkiye’de de birçok firma böyle çalışıyor. Bu robotlar çok ince işleri de, kaba işleri de yapıyor. Ve bunu bir hattın üstünde yapıyor. Hattın her adımı kontrol ediliyor. Bu hattın herhangi bir yerinde, herhangi bir şekilde sıkıntı olduğu zaman, yapay zeka dediğimiz sistem hatayı bulup, sizi hemen uyarıyor. Böylece siz anında orada o hattın üstünden o parçayı alıp ayırabiliyorsunuz. Bu aslında en önemli şeylerden biri olan kalite kontrolü sağlıyor. Biliyorsunuz kalite kontrol meselesinde dünyanın en iyisi Japonlardır. Birçok kalite kontrol teorisinin gelişmesine Japonlar liderlik ediyor. Şu an dünyanın her tarafında en önemli olaylardan biri kalite kontrol. Çünkü kalite kontrolünüz ne kadar iyi olursa fireniz de o kadar az olur. Firmalar teknolojiyi kullanarak, hat sistemi kurarak artık bütün üretim sistemini denetliyor ve dünya buna dönmüş durumda. Ne üretiyorsanız üretin artık hat sistemi üzerinden denetleyerek, kontrol ederek yapıyorsunuz. Bir de tabi en çok konuşulan konulardan biri endüstri 4.0. Burada öne çıkan ise, söz konusu üretim hattından veri toplamak. Ebatlamada kaç metrekare kestim? Kaç parça kestim? Ebatlama kaç saat çalıştı? Ebatlamanın üstündeki testere kaç saat çalıştı? CNC Router’ı ne kadar çalıştırdım? Ömürleri ne kadar? gibi soruların tamamının cevabını alabiliyorsunuz artık. Üretim sürecine dair tüm verileri toplayabiliyorsunuz. Burada yeni olan şey anlık olarak verilerin toplanması. Eskiden ay sonu oturuyordunuz ve hesap kitap yapıyordunuz. Ne kadar üretmişim? Ne kadar işlemişim? Ne kadar fire çıkmış? Ne kadar satmışım? gibi bilgileri ya ay sonunda ya üç ayda bir ya da yıl sonunda çıkarıyordunuz. Şu anda öyle bir durum yok. İşlem başladığı andan itibaren siz fabrikanızın o gün itibariyle, o saat itibariyle, o dakika itibariyle ne yaptığını biliyorsunuz. Aslında 4.0’da başarılmak istenen şey, bulut teknolojisine geçilmesi. Yani her türlü verinin makineden alınıp buluta taşınması o bulutta analiz edilmesi, analizin sonunda da tersine mühendislik sürecinin yönetilmesi. Böylece üretim hattındaki aksaklığı anlık görüntüleyebiliyorsun. Bu da size daha yüksek kapasitede üretim ve maliyeti daha ucuz ürünü yapmanızı sağlıyor. Bulut teknolojisiyle şunu da yapıyorlar; diyelim ki Türkiye’de bir araba üreticisi Malezya’da bir yerden bir parça alıyor. Bulut teknolojisi sayesinde o fabrikada o gün ne kadar parça üretilmiş, stokunda ne kadar ürün var anlık olarak görebiliyorsunuz. Bu bilgileri görebildiği için de planlamasını buna göre yapabiliyor. Bu, 4.0 meselesi de 2002 ya da 2003 yılında bir fuarda tartışılmaya başlandı. Tartışma konusu, Çin’in bunu çok ucuza üretiyor olması. Ucuza üretiyor çünkü biz de insan maliyetleri çok fazla. Bunu çözmemiz lazım, bunu çözmenin yolu da bizim otomasyona önem vermemizden geçiyor. Hatasız iş yapmamız lazım. Bunun yolu da bir yazılım, iki makine, üç veri analizi. Veri analizi kısmını çözmemiz lazım. Yani siz istediğiniz kadar yüksek kalitede makine kullanın ya da istediğiniz kadar CAD CAM programı iyi olsun veri analizinizi düzgün yapmazsanız bir süre sonra veriminiz düşer.

  • En fazla hangi sektör yazılım konusunda yatırım yapıyor?

Şu anda gözüken hizmet sektörü. Hizmet sektörü almış başını gitmiş durumda. Bu pandemiden de kaynaklı bir şey var. O sektör akıl almaz derecede hızlı gelişti. Orada hemen hemen her türlü ihtiyacınızı, sipariş verebiliyorsunuz, inceleyebiliyorsunuz, detaylarını görebiliyorsunuz. Güven meselelerini de çözdüler. Hizmet sektöründe çok büyük bir yatırım var. Buna yönelik olarak da çok ciddi sayıda yazılımlar yapılıyor. Bizim sanayi sektöründe de otomasyona yönelik CNC ve robot alanında çok ciddi bir gelişme var ve bulut teknolojisi yine aynı şekilde verilerin anlık olarak toplanması ve analiz yapılması çok ciddi bir şekilde gelişiyor.

“Çoğu firma kredi ile döndüğü için Ar-Ge en son düşünülen şey oluyor”

  • İnsan gücünü teknolojiye kaptıracağız öyle görünüyor. Peki sektörde firmaların daha fazla teknolojiye yatırım yapabilmeleri adına devletin ne gibi girişimleri olmalı, teşvikler var mı ya da yeterli mi?

Avrupa birliğinin fonları var. Bu fonlar aday ülkelere aktarıyorlar. Ancak aday ülkeleri de belli bir seviyeye çıkartmak istiyorlar. Yani sizin hem eğitim olarak, hem sanayi olarak, hem de iş gücü olarak, her anlamda belli bir seviyeye gelmenizi istiyorlar. Siz o seviyeye geldiğinizde de bu fona dahil ediyorlar. Ben bu fonları 2000’li yılların başından beri takip ediyorum. Biz bu fonlardan yararlanma konusunda çok başarılı değiliz. Bunu özel sektör için söylüyorum. Oysa devletin bu işin içinde olması, yol göstermesi lazım. Bizim gibi ülkelerin en büyük problemi finans. Çoğu firma kredi ile dönüyor ve kredi ile döndüğü zamanda Ar-Ge en son düşünülen şey oluyor. Çünkü öncelikle sizin ayakta durmanız lazım. Ayakta durduktan sonra kalanını Ar-Ge’ye ayırıyorsunuz. Bu da ciddi bir sıkıntı. Devlet bunu çok iyi organize edilebilir, bir kuruşun bile çok iyi harcanmasını, verimli harcanmasını sağlaması lazım. Asıl sıkıntı para meselesinden öte, paranın doğru ve verimli harcanıp harcanmaması ile ilgili. Bu para verimli harcanmadıysa neden harcanmadığının denetlenmesi lazım. Bununla beraber şu konuda hem fikir olmak lazım, devletin, üniversitelerin işin içinde olmadığı hiçbir süreçte biz çok büyük şeyler yapamayız. Özellikle KOBİ’ler için konuşuyorum. Bakın Türkiye’deki sanayi firmalarına, gelişim süreçlerine bakın, hepsinin yükseliş süreci öncesinde hep bir devlet desteği, hep bir devlet yardımı var. Bir kere üniversiteler bizim hayatımızın içinde olmak zorunda, her alanında olmak zorunda. Bu çocuklar zehir gibi çocuklar. Bir sürü üniversitemiz var, bir sürü çocuğumuz var. Bunlar bizim geleceğimiz. Katma değerli bir şey üretecekseniz bunlarla üretebilirsiniz. Biz o çocuklarla uğraşmak yerine, bir alana sokabilirsek Türkiye bir yere çıkar ama ne yazık ki şu an bunu başaramıyoruz.

  • Son olarak AİMSAD’a önerileriniz nelerdir?

Ben bu zamana kadar yapılan çalışmaların başarılı olduğun düşünüyorum. Çok şey başarıldı. Çünkü bizim sektörümüz gerçekten çok dağınıktı ve ciddi bir örgütlenme yoktu. Artık yavaş yavaş taşlar yerine oturuyor. Bu işlerin tek başına olamayacağı ortada. Herkesin, her alanın örgütlenmesi, güçlerini birleştirmesi lazım. AİMSAD birçok engele rağmen bir noktaya geldi. Ama yaptıklarımız, yapmamız gerekenlerin bence yüzde biri bile değil. Daha çok çalışmamız lazım. Devleti, üniversiteleri daha fazla bu işin içine sokmamız lazım. Sektörün birleşenlerini de daha fazla işin içine sokmamız lazım. AİMSAD olarak teknoloji üretip, tüm bileşenlerle paylaşmamız lazım.

“Teknoloji bir avuç insan içinse, geri kalanlar için felakete dönüşebilir”

  • Teknoloji ve buna bağlı olarak yazılımın gelişmesi beraberinde sorunlar da getirecek mi?

Uzun vadede minimum insanla iş yapıyor olacağız gibi görünüyor. Mahallelerimizde market bile görmeyeceğiz. Çok büyük kiralar ödeyerek ayakta kalmaya çalışmaktansa, şehrin diğer bir köşesinde kiraladığı depodan teknoloji sayesinde hizmet verecekler. Teknolojinin, 4.0’ın geldiği bir dünyada ciddi anlamda robotlaşma söz konusu. Tamam herkes harika diyor ama bu durum beraberinde büyük bir işsizliği de getiriyor. Burada sosyal problemleri herkesin dert edinmesi lazım. Siz bir beyaz eşyayı, sıfır işçi kullanarak ya da bin kişiyle yaptığınız işi elli kişiyle yapacaksınız 950 kişiyi de işten çıkartacaksınız, o beyaz eşyayı kime satacaksınız? Adam evlenemeyecek ki, adamın işi yok. Avrupa’da sosyal taraf tartışılıyor. Pandeminden önce katıldığım son bayi toplantısında tartışılan en önemli konu buydu. Ne olacak yani bu insanlar? Tamam biz her şeyi otomasyona bağladık da, bu insanlar nasıl geçinecek? Bununla ilgili tartışmalar var. Çözüm önerilerinden biri, robot teknolojisi kullananlardan çok daha yüksek vergi almak. Bu vergilerle de sosyal projelerin geliştirilmesi düşünülüyor. İkincisi insanlar günlük iki ya da üç saat çalışsın, geri kalan zamanında kendi kültürel faaliyetlerini yapsın. Buradaki soru şu; teknoloji kimin için? Teknoloji iyi bir şey. Ancak teknoloji bir avuç insan içinse, geri kalanlar için felakete dönüşebilir. Eğer teknoloji hepimiz içinse, evet dünyayı cennete çevirebiliriz. Burayı tartışmak lazım, bu konu öyle boş geçilecek bir şey değil.