Hayranlık uyandıran kral kaya mezarları, şehrin içinden akıp giden ve yaşamın parçası olan Yeşilırmak’ın eşsiz güzelliği, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin izlerini barındıran ahşap evleriyle Amasya’nın tarihi milattan öncesine dek uzanıyor.

Dünya tarihi boyunca dünyaya hükmetmiş, birçok medeniyetin izini taşıyan ve adeta bir açık hava müzesini andıran Amasya’nın ilk bilinen adı Amaseia ismi, aynı zamanda Amazonlarda yaşayan halkın kraliçelerine verdikleri isim.

Karadeniz Bölgesi’nin Orta Karadeniz bölümünde yer alan Amasya’nın merkez ilçesi şehirle aynı ismi taşıyor. 2019 yılı verilerine göre 337 bin 800 nüfusa sahip olan Amasya’da bu nüfusun yüzde 73’e yakını şehirlerde, kalanı ise kırsal alanda yaşamını sürdürüyor.

Arkeolojik bulgulara göre Amasya’da ilk yerleşme M.Ö 4000 yıllarında başlayıp Hitit, Frig, Kimmer, İskit, Lidya, Pers, Hellen, Pontus, Roma, Bizans, Danişmend, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerinde de kesintisiz olarak devam etti. Pontuslar tarafından yapılan Kral Kaya Mezarları, günümüze kadar ulaşmayı başaran kentin anıt eserleri arasında yer alıyor. 700 yıl Bizans egemenliğinde kalan Amasya, Melik Ahmet Danişmend Gazi tarafından 1075 yılında fethedildi ve böylece bu şehirde ilk Türk-İslam egemenliği hayata geçti.

Büyük İskender’in ölümünden sonra, bölgede Mitridates Krallığı kuruldu ve Amasya başkent yapıldı ve o dönemde şehir, bir kültür merkezine dönüştü. Burada kurulan Pontus devleti Trabzon’dan Ege kıyılarına kadar geniş bir bölgeye hakimiyet kurdu. Şehir daha sonra Romalıların saldırısına uğradı. Sezar ordusu ile geldi ve Zile Kalesi yakınlarında Kral Mitridas’ı yenilgiye uğratarak meşhur “veni-vidi-vici” (geldim-gördüm-yendim) sözünü burada söyledi. Roma hakimiyetinin ardından Bizans ve Türkler bölgeye geldi.

Amasya evleri

Amasya’ya gittiğinizde şüphesiz aklınızda iz bırakacak en önemli mimari detay şehirle adeta özdeşleşmiş olan 19’uncu yüzyıldan kalma evler olacak. Bu özel mimari parçalar, günümüzde SİT alanı olarak koruma altında. Bağdadi ve hımış tekniklerinin en tipik ve özgün örnekleri olarak kabul edilen Amasya evleri, Yeşilırmak Nehri kenarında bitişik nizamda ve tarihi sur duvarları üzerinde yer alıyor. Bodrum üzeri çıkılmış tek ya da iki kat, haremlik selamlık bir düzen, avlunun ya da bahçenin genellikle ortada yer almasıyla dışa kapalı bir görünüm, dışa taşkın ikinci kat uygulamaları, cumbalar ve içerinin görünmesini önleyen pencere kafesleri ile bu evler geleneksel Osmanlı evlerinin tüm niteliklerini taşıyor. Osmanlı evlerinin en güzel örneklerinden olan Hazeranlar Konağı’nı da mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Şehzadeler şehri

Osmanlı İmparatorluğu döneminde padişahlar şehzadelerinin çekirdekten yetişmesini istiyor ve eğitimleri için onları Amasya’ya gönderiyordu. Bu nedenle Amasya, yüzyıllardır şehzadeler şehri olarak anılıyor. Şehzade Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmet, Şehzade Murat (II), Şehzade Ahmet Çelebi, Şehzade Mehmet (II), Şehzade Alâeddin, Şehzade Bayezid (II), Şehzade Ahmet, Şehzade Murat, Şehzade Mustafa, Şehzade Bayezid ve Şehzade Murad (III) çeşitli tarihlerde Amasya’da valilik yaptı. Bunun yanı sıra, yine bu dönemde Amasya’da birçok ilim adamı yetişti ve saray, çeşme, medrese, cami, türbe gibi kalıcı eserler üretildi. Nihayetinde şehir bir, açık hava kültür merkezi olarak tarihe geçti. Tarih boyunca önemli roller üstlenen Amasya, Kurtuluş Savaşı sırasında yine ön plana çıktı, mücadelenin planları burada hazırlandı.

II. Beyazıt Külliyesi

Cami ve medresesi günümüze kadar ulaşan külliye, aş evi ile birlikte büyük bir kompleksten oluşuyor. 1520’li yıllarda yapılan eser, çeşitli tarihlerdeki yenilemelerle beraber günümüze kadar ulaştı. Külliyenin hikayesine gelince… II. Beyazıt, Amasya’da valiyken Kızlar Sarayı’nda kendisinin tahta geçeceğine dair bir müjde alır ve bu müjdenin karşılığında kendisinden bir cami istenir. Böylece cami inşaatı başlar, ancak yapının tamamlanması yaklaşık 13 sene sürer. Yapı, Şehzade Ahmet tarafından tamamlanır. Medrese 8 odalıdır ve günümüzde kütüphane olarak kullanılır. Minarenin altında, girişte yer alan “vav” işareti ise yapının merkez camisi olduğunun göstergesi.

Caminin iç mekanı 2 ana kubbeli olarak planlanmış ve ilaveten 5 kubbe daha bulunuyor. Mukarnaslı bir girişe sahip olan yapının içine girince, yukarıda size bir baykuş bakıyor gibi görülüyor. Yine yan tarafta küçük nişler yer alıyor. Bu nişler de baykuşun kanatlarını temsil etmektedir. Baykuş bilindiği üzere “bilgelik” sembolüdür. Mihrap ve minberin üst tarafında bir pano ve bu panoda ise simetrik bir çift “vav” işareti bulunuyor ve adeta gözü andırıyor.

Kral Kaya mezarları

Amasya’da özellikle tarih meraklılarının ilgisini çeken yerlerin başında kral kaya mezarları geliyor. Helenistik dönemlerde Harşema Dağı’nın güney eteklerine yapılan, yamaçlarda yerden 20 metre yükseklikte, düz bir duvar halindeki kalker kayalara oyulan kaya mezarlarına ulaşmak için Yeşilırmak’ın kuzey kıyısında yer alan Hatuniye Mahallesi’nden yukarı doğru ilerlemeniz gerekiyor. Burada yer alan 18 kral mezarının sadece kralların gömüldüğü yer değil aynı zamanda birer tapınak olarak da kullanıldığı kabul ediliyor.  Ayrıca mezarların tepesinde Pontus döneminden kalma bir kalenin kalıntılarını da görebilirsiniz. Strabon’a göre kaya mezarları, Pontus krallarına aittir. Bölgede yer alan büyük mezarların birinin yanında, Yeşilırmak’a kadar uzandığına inanılan bir tünelin başlangıcı keşfedilmiş.

Amasya Müzesi

1980 yılında ziyarete açılan Amasya Müzesi, Kalkolitik Çağ’dan Osmanlı dönemine kadar 12 farklı medeniyete ait arkeolojik, etnoğrafik eserler ile sikke, mühür, el yazması ve mumyalardan oluşan yaklaşık 23 bin 500 eseri barındırıyor. bu müzenin en ilgi çeken bölümü bahçede bulunan bir Selçuklu mezarı. Mezar, Burmalı Minare Camii’nin altında bulunan mumyaları saklıyor. Mumyaların tarihinin Moğolların Anadolu’ya akın ederek Selçuklu saltanatına son verdikleri döneme kadar uzandığı biliniyor. Bir başka ilgi çekici eser ise fırtına tanrısı Teşup heykeli. M.Ö. 1400-1200 yılları arasındaki bir dönemde yapıldığı sanılan heykel, 1962 yılında Doğantepe yakınlarındaki kazılarda bulundu. Hitit dönemine ait bu tanrı heykeli, bronz döküm tekniğiyle yapılmış.

Amasya elması ve mutfağı

Amasya denilince akla ilk düşenlerden biri şüphesiz Amasya elması. Amasya’nın ismi ile bütünleşen misket elması da burada yetiştiriliyor. Bu elma, özelliğini Amasya’nın coğrafi konumundan alıyor. Amasya elmasının bir yüzü kırmızı, diğer yüzü ise sarımtırak yeşil renge çalıyor. Şehzadelerin eğitim için gönderildiği şehir olması nedeniyle, saray mutfağı da zamanla bu şehre taşınmış. Bu anlamda bakıldığında Amasya’da hem şehre özgün yemekler hem de Anadolu’nun birçok yöresinde tanınan yemeklerin malzeme ve pişirme teknikleri farklılaşarak hazırlanan türleri var. Çatal çorba, toyga çorbası, bakla dolması, göbek dolması, Amasya çöreği, yağlı katmer, elma tatlısı ve hasuda yöresel lezzetlerden birkaçı.

Ferhat ile Şirin efsanesinin doğduğu yer

Amasya denilince Ferhat ile Şirin’in destansı aşkı da akla gelir. Efsane şöyledir: Amasya Beyi kendisine yeni bir konak yaptırmak istediğinde, şehirdeki ustalar aranır ve en iyi nakkaş ustası olarak Ferhat işe alınır. Zamanla Ferhat, bey kızı Şirin’e gönlünü kaptırır. Ferhat, kızını beyden istetir, fakat bey kızını Ferhat’a vermek istemez. Halkın çok sevdiği Ferhat’ı ve halkı oyalamak ister ve “Amasya’ya su geldiğinde kızımı sana vereceğim” der. Ama su çok uzaklarda, Şahinkayası denen mevkidedir. Yani bu aslında imkansıza yakın görünmektedir. Ferhat bu durumdan dolayı yılmaz ve eline aldığı kazma-kürekle su kanalını kazmaya başlar. Uzun zamandan sonra Ferhat’tan haber çıkmayınca, yaşlı bir kadın kontrole gider ve Ferhat’a Şirin’in öldüğünü söyler. Ferhat bunu duyunca, kazmasını havaya fırlatır, kazma döner döner Ferhat’a gelir ve Ferhat ölür. Son nefesinde “Şirin” diye haykırır ve haykırışı kayalarda yankılanır. Şirin de bunu duyar ve o da kendisini kaleden aşağıya atarak hayatına son verir. Şehre su gelmiştir ancak iki aşık genç birbirlerine kavuşamazlar. İkisi de yan yana gömülür. İki sevgiliyi birbirinden ayırmak için her mevsim mezarların üstünde birer gül biter, ancak iki mezar arasında da bir kara çalı çıkar.  Bu efsaneye konu olan 2500 yıllık su kanalı, 18 kilometre uzunluğunda ve yaklaşık 1000 yıldır Amasya şehrine temiz su taşıyor.

Yeşilırmak

Amasya denilince akla gelen bir başka önemli unsur Yeşilırmak. Yeşilırmak, Sivas’ın Köse dağından doğar ve Amasya’nın içinden geçerek Çarşamba’da Karadeniz’e dökülür. Toplam uzunluğu 256 km olan nehir Amasya ovasından çıktıktan sonra Ferhat Boğazı’nı geçer ve sonra bir vadiye girerek şehre kadar ilerler. Şehrin ortasından akan nehrin batısı eski şehir olarak anılır.

Amasya Saat Kulesi

1865 yılında Amasya valisi Ziya Paşa tarafından yaptırılan saat kulesi 1938 yılındaki depremde hasar gördü, 1940 yılında köprünün yeniden inşaatı sırasında yıktırılmış ve 2002 yılında yeniden inşa edildi. Amasyalılar için çok badire atlatan bu saat kulesinin özel bir yeri var. Anadolu’nun işgali sırasında Merzifon’a yerleşen İngilizlerin iki subayı, Mondros Mütarekesi’nin ardından Amasya’ya gelirler, cezaevinin boşaltılmasını, mahkumların serbest bırakılmasını isterler. Ancak bu istekleri kabul edilmez, bunun üzerine ertesi günü Amasya’ya gelen İngilizler Amasya valisi Sırrı Beyi tutuklamak ister. Bu arada bir grup İngiliz askeri de saat kulenin üstündeki Türk bayrağını indirerek İngiliz bayrağını çekerler. Bu olay, Amasya halkı arasında büyük tepkilere neden olur. Bunun üzerine Müftü Hacı Tevfik Efendi, Kadı Ali Himmet Efendi ve Hoca Bahaeddin Efendi meydana gelerek halkı sakinleştirmeye çalışır. Tam o esnada ani bir fırtına çıkar ve saat kulesinin tepesindeki İngiliz bayrağı parçalanarak Yeşilırmak sularına karışır. İngilizler gördüklerinden dolayı korkarak kaçarlar ve kuleden indirilen Türk bayrağı yine göndere çekilir.

Kızlar Sarayı

Kızlar Sarayı, iç kalenin üzerinde bulunan mağaranın altında, kalenin güney eteğinde yer alır. Osmanlı döneminde yapılan saray zamanında yapılmış. Sinop mutasarrıfı İsfendiyar Beyin torunu Doğrak Hatun, Amasya’ya geldiği zaman Selçuklu sarayında kalamamış ve böylece bu saray yaptırılmış. Saray inşa edildikten sonra İsfendiyar Beyleri Amasya’yı bir üs olarak kullanmaya başlamış ve bu sarayda ikamet etmişlerdir. Sonraki dönemlerde ise 150 yıldan uzun süre boyunca Osmanlı şehzadeleri ve aileleri tarafından kullanılmış. 1852 yılına kadar aktif olarak kullanılan saray daha sonra kendi haline bırakılmış ve bugün tamamen harap olmuş durumda.

Yalıboyu-Hazerenler Konağı

Yalıboyu evleri, tıpkı İstanbul Boğazı’ndaki yalıların manzarasını andırıyor. Yapıların Yeşilırmak üzerine yansımaları eşsiz bir görüntü ortaya çıkarıyor. Burada yer alan konaklardan en ilgi çekici olanı kuşkusuz Hazerenler Konağı. Onarılarak 1983 yılında müze haline getirilen konak oldukça büyük. İç mekanlar da son derece geniş ve ferah tutulmuş. İki ebeveyn odası, oturma odası, haremlik, selamlık odaları, mutfak, kiler, tuvaletlerden oluşan konakta oturma grupları duvar ve cam boyunca uzanan sedirlerden oluşuyor.

Yukarı Kale (Harşena)

Yukarı Kale, Yeşilırmak’ın kuzeyinde yer alan Harşena Dağı üzerindeki dik kayaların üzerine inşa edilmiş bir yapı. Yeşilırmak’ın su seviyesinden 300 metre yüksekte bulunuyor. Yapının bir diğer ismi Enderun Kalesi. Bu yapının Pontus Kralı Mitritates tarafından M.Ö. 250 yılı dolaylarında inşa ettirildiği sanılıyor. Kalenin içi kesme taş, surları ise moloz taştan imal edilmiş. Önemli tepe noktaları ise kesme taşlardan yapılmış. Sur duvarlarının çoğu, bugün dahi varlığını korumakta. Kalenin Belkıs, Saray, Maydonos ve Meydan isimli 4 kapısı var. Kalenin içinde ayrıca sarnıçlar, su depoları, burç ve cami kalıntıları da yer alıyor. Kale ile Yeşilırmak arasında kalan bölümde, 8 savunma kademesi bulunuyor. Kale, birçok kez el değiştirerek ve çeşitli şekilde tahribata uğramış. Persler, Romalılar, Pontus ve Bizans egemenlikleri dönemlerinde saldırıya uğrayan kale, yüzyıllar içinde her seferinde yeniden inşa edilerek günümüze dek ulaşmayı başarmış.

Cilanbolu Dehlizi

Amasya kalesinde, çok sayıda dehliz ve su kuyusu bulunuyor. Bu kuyuların en ünlüsü ise Cilanbolu Dehlizi olarak adlandırılıyor. Bu dehliz Harşema kalesinin orta yerinde, büyük kapının hizasındaki yüksek bir noktada yer alıyor. Güneyden kuzeye doğru ilerleyen dehlize 150 kadar basamakla iniliyor. Daha aşağılarda, tahribat sonucu merdivenler kaybolmuş. Kuyunun girişi geniş ve yuvarlak. Kagir olarak başlayan kuyu, daha aşağılara inildikçe kayaların oyulması şeklinde devam ediyor. İnilen yerin çapı 8 metre. Cilanbolu Dehlizi’nin ilk yapıldığı dönemde kaleden 70 metre aşağıda Yeşilırmak nehrine ve kral mezarlarına kadar ulaştığı sanılıyor.

Oluz Höyük

Amasya şehir merkezinin 25 kilometre güneyinde, Geldingen ovasının batı kısmında bulunan Oluz Höyük, merkeze bağlı Tokluca Köyü yakınlarında yer alıyor. Höyük üzerinde sürdürülen incelemeler, tarihi süreç içerisinde burada 9 kentin kurulduğunu ve bu kentlerden 4 tanesinin kalıntılarının günümüze kadar ulaştığını gösteriyor. Bölgede ayrıca iki tür mezar kalıntısı da görülüyor. Birinci tür, açılan büyük bir mezardan ve içinde yer alan iskeletlerden; ikinci tür ise İslami usullere göre gömülerin yapıldığı mezarlardan oluşuyor. Bu mezarların 10. ve 11. yüzyıllardan kalma oldukları ve göçebe Türklere ait olduğu ortaya çıkarılmıştır. Höyükte yaklaşık 100 civarında mezar bulunduğu tahmin ediliyor.

Amasya’da nerede kalınır?

Bu şehirde konaklama sıkıntısı çekmeyeceğiniz gibi, farklı alternatifleri de bulabilirsiniz. Amasya’ya ziyarete gelenler, tarihi dokuyu hissetmek için genel olarak il merkezinde kalmayı tercih ediyor. 3 yıldızdan 5 yıldıza kadar pek çok konaklama seçeneği bulunan kentte, turistlerin en çok ilgisini çeken konaklama türü, eski konaklardan dönüştürülen butik oteller.

Amasya’da ne yenir?

Şehzadeler şehri olarak bilinen ve saray mutfağının da izlerini taşıyan Amasya’nın mutfağı oldukça zengin. Amasya çöreği, Merzifon keşkeği, Toyga çorbası- çatal çorbası, sakala çarpan çorbası, haluçka, baklalı yaprak sarma, mercimek gallesi, patlıcan çullaması, sacüstü, haşhaşlı cevizli katmer, Amasya yağlısı ve Amasya tatlısını mutlaka deneyin.

Amasya’dan ne alınır?

Yöresel lezzetlerin yanı sıra, yöresel ürünlerin de fazla olduğu Amasya’da hediyelik için de pek çok seçenek bulunuyor. Amasya elması, kuşburnu ezmesi, el basması yazma, haşhaş, semaver bunlardan bazıları.