Anadolu’nun ortasında köklü birçok uygarlığa yaptığı ev sahipliği ile kültür turlarının vazgeçilmez adreslerinden olan Konya, yüzyıllar öncesinden kalma tarihi eserleri, han, türbe, cami ve medreseleri ile ziyaretçilerini geçmiş dönemlere doğru yolculuğa çıkarıyor. Mevlana ve Nasrettin Hoca gibi önemli manevi miraslarımızın diyarı Konya, yaşattığı tarihi atmosferi ve mistik havasının yanı sıra gölleri ve doğa güzellikleriyle de dikkat çekiyor.

Türkiye’nin yüzölçümü bakımından en büyük, nüfus olarak ise en kalabalık yedinci şehri olan Konya, ekonomik ve sanayi açısından gösterdiği gelişim ile ‘Türkiye’nin Anadolu Kaplanları’ arasında yer alıyor. Ekonomisi kadar doğal ve tarihsel zenginlikleriyle de dikkat çeken Konya, dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Çatalhöyük ile UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmış durumda. İnsanlığın gelişimine, yerleşimine ve sosyal değişimine dair önemli izler taşıyan Çatalhöyük, yalnızca Konya’nın değil Türkiye’nin en önemli kültürel miraslarından biri. Anadolu Selçukluları’na ve Karamanoğulları Beyliği’ne başkentlik yapan şehri önemli kılan bir diğer özelliği ise İpek Yolu üzerindeki en büyük ticaret merkezlerinden biri olması. Öte yandan düşünce adamı Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin hoşgörüye ve insan sevgisine dayalı felsefesiyle yoğrulan Konya’daki Mevlana Dergahı ve Müzesi, şehre ayrı bir önem kazandırıyor. Büyük mutasavvıf Mevlana’nın türbesi, her yıl yerli yabancı binlerce ziyaretçi ağırlıyor.

Konya isminin kaynağıyla ilgili karşımıza birkaç rivayet çıkıyor. Bunlar içinde en çok rağbet göreni, Kutsal Tasvir anlamındaki “ikon” sözcüğüne bağlı olarak türemiş olduğu… Roma döneminde İmparator adlarıyla değişen Claudiconium, Colonia Selie, Augusta İconium gibi yeni adlar alan şehrin ismini, Araplar Kuniya olarak değiştirirler. Selçuklu ve Osmanlı döneminde ise bu ad Konya’ya dönüşür.

Türkiye’deki en eski yerleşim birimlerinden biri olan Konya’da yapılan araştırmalarda, prehistorik çağ içinde gerek Cilalı Taş Devri ve gerekse Erken Bronz Çağlarına ait kültürel bulgulara rastlanıyor. Yine prehistorik çağa ait höyüklerden, merkeze 15 km mesafede yer alan Karahöyük ve Konya Ovası üzerinde, en eski ve en gelişmiş Neolitik devir yerleşim merkezi olan Çatalhöyük bulunuyor.

Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler ve Büyük İskender’in istilalarına uğrayan ardından önemini Roma ve Bizans dönemleri boyunca korumuş olan şehir, Hristiyanlığın ilk yıllarında dini bir merkez hüviyeti de kazandı. İslamiyetin doğuşuyla beraber Doğu Roma İmparatorluğu aleyhine büyüyen İslam Devleti, İstanbul’u hedef alan harekatları sırasında Konya üzerine de akınlar düzenledi. Anadolu’da ve Konya çevresinde ilk İslami oluşumlar bu devirde ortaya çıktı.

Büyük Selçuklular döneminde 150 yıldan fazla başkent olan Konya, Selçuklu’nun yıkılışından sonra Karamanoğulları topraklarına katıldı ve beyliğin başkenti oldu. 1467 senesinde kalıcı Osmanlı egemenliğine geçen şehir, Milli Mücadele yıllarında diğer İç Anadolu şehirleri gibi ordunun ihtiyacını karşılayan lojistik bölge görevini üstlendiği gibi savaşta yaralanan askerlerin tedavi ve bakımlarının yapıldığı yer oldu. Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra kısa bir dönem İtalyanların işgaline uğrasa da 20 Mart 1920’de tamamen kurtarıldı. Türkiye Cumhuriyeti döneminde yine aynı önemini koruyarak Anadolu’nun ve ekonominin en güçlü şehirlerinden biri olmayı sürdürdü.

Hem tahıl ambarı hem sanayi şehri

Konya sanayisi günümüzde birçok sektörde üretim yaparak tahıl ambarı kimliğine zamanla sanayi şehri kimliğini de ekledi. Konya’nın en önemli özelliklerinden birini sanayisinin belli tür ürünlere dayalı olmayıp oldukça geniş bir sektörel alanda üretim yapması oluşturuyor. Makine sanayisinden kimyaya, tekstilden otomotiv yedek parçaya, elektrik-elektronikten gıdaya, ambalajdan kâğıt sanayine kadar oldukça değişik üretim alanlarında faaliyet gösteren Konya, yaklaşık 130 ülkeye 1.5 milyar doların üzerinde ihracat yapıyor.

“Ya olduğun gibi görün Ya göründüğün gibi ol”

Hoşgörü felsefesi ile tarihe damgasını vuran, “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” sözüyle felsefesini ve düşünce sistemini özetleyen Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin (1207-1273) kabrinin yer aldığı türbe, Konya gezilerinde ilk ziyaret edilen yerlerin başında geliyor. 1926 yılında ziyarete açılan Mevlana Türbesi, aynı zamanda Mevlana Müzesi olarak da biliniyor. Yeşil kubbesi ile dikkat çeken müzenin içinde Mevlana Türbesi’nin yanı sıra dergah eşyaları, değerli el yazmalar, Hz. Mevlana’nın kıyafetleri, sabır taşları ve Galileo’nun asıldığı dönemde astronomi dersleri vermek için kullanılmış olan küre de yer alıyor. Yurtdışından da her yıl binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Mevlana Müzesi, haftanın her günü ücretsiz olarak ziyaret edilebiliyor. Yeşil Kubbe denilen Mevlana’nın türbesi dört fil ayağı kalın sütun üzerine yapılmış. O günden sonra yapı faaliyetleri hiç bitmemiş ve yapıya eklemeler 19. yüzyılın sonuna kadar devam etmiş. Müze alanı bahçesi ile birlikte 6 bin 500 metrekare iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18 bin metrekareye ulaşmış durumda.

Alaeddin Tepesi ve Alâeddin Camisi

Düz bir ovaya hakim Konya’nın tek yüksek noktası olan Alaaddin Tepesi, üzerindeki Alâeddin Camisi ve çevresinde yürüme mesafesindeki Karatay Medresesi, İnce Minare, Mevlana Müzesi, Selçuklu Medeniyet Müzesi, Atatürk Müzesi, Konya Arkeoloji Müzesi ve Şemsi Tebrizi Cami ile şehrin mimari ve kültürel anlamda en yoğun noktası. En yüksek nokta olması nedeniyle şehrin de seyredilebileceği Alaaddin Tepesi, 450 x 350 metre boyunda olup, 20 metre yüksekliğinde, höyük olarak adlandırılan protohistorik yerleşim yerlerinden biri. 1941 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından yapılan kazılar sonucu tepedeki ilk yerleşimin MÖ 3000’lerde, Erken Tunç Çağı’nda başladığının anlaşıldığı tepe, bu dönemden sonra sırasıyla Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de yerleşim yeri olarak kullanılmaya devam edildi. Tarihi binalara ek olarak günümüzde evlendirme dairesi ve orduevinin yanı sıra çeşitli çay bahçeleri de bulunuyor. Tepe, üzerinde yapılan ağaçlandırma çalışmalarıyla birlikte tarihi değerinin yanında bir mesire alanı olarak hizmet vermekte.

Alâeddin Tepesi üzerindeki en önemli tarihi yapıların başında Selçuklu Devleti’nin en büyük ve en önemli ulu camilerinden olan Alâeddin Camisi geliyor. Yapımına Selçuklu Sultanı I. Rükneddin Mesud (1116-1156) zamanında başlanan cami, 1221 yılında I. Alâeddin Keykubad zamanında tamamlanmış. İslam mimarisi yapı tarzında inşa edilmiş camide, Roma ve Bizans devirlerine ait 40’ın üzerinde mermer sütun bulunuyor. Caminin abanoz ağacından kündekâri tekniği ile 1155 yılında yapılmış minberi, Anadolu Selçuklu ahşap işlemeciliğinin şaheserlerinden. Konya’nın en büyük ve en eski camisindeki avluda bulunan iki türbede birçok Selçuklu sultanının mezarı-sandukası yer alıyor.

Konya’daki önemli camilerden bir diğeri de Aziziye Cami. Konya merkezinde 1671-1676 yılları arasında Türk Baroku üslûbunda yapılan, pencereleri kapılarından daha büyük olan cami, kesme gödene taşı ile yapılan Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden. Şehirde daha çok cami gezmek isterseniz Şerafettin Cami, Şemsi Tebrizi Cami, Selimiye Cami ile Akşehir’deki Nasreddin Hoca Türbesini mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ederiz.

Şehirde camilerin yanı sıra birkaç önemli kilise de bulunuyor. Bunların başında gelen Aya Elena Kilisesi’ni görmek isterseniz rotanızı Konya’nın Sille ilçesine çevirmeniz gerek. Sille, Anadolu uygarlıkları için özel bir anlam taşıyan ve tarihte kültürlerin bir arada yaşadığı ve erken Hristiyanlık döneminin önemli bir merkezi. İsa’dan sonra 327 yılında Bizans İmparatoru Constantin’in annesi Helena, Hac için Kudüs’e giderken Konya’ya uğrayarak Sille’de bir mabed yaptırmaya karar verir. Düzgün kesme Sille Taşı ile yapılmış olan Aya-Elena Kilisesi, asırlar boyu onarımlar görerek günümüze kadar gelmiş. Konya’da yine Sille taşı ile yapılmış olan Orta Bizans dönemine ait Kaya Kilisesi ve 1910 yılında inşa edilen Katolik Kilisesi yer alıyor.

Kelebeklerin dünyasını keşfedin

Konya’daki geziniz sırasında yapacağınız en ilginç ziyaretlerden birinin adresi Tropikal Kelebek Bahçesi… Bir tırtılın kelebek olma hikayesini keşfedeceğiniz bu bahçe, 3 bin 500 m2’lik gezi alanı ile toplamda 7 bin 600 m2’lik bir kullanım alanına sahip. 1.600 m2’lik kelebek uçuş alanı 15 tür kelebeğe doğal yaşam alanı sunuyor. 98 türe ait 20 bin adet bitkinin bulunduğu bahçede, kelebekleri kendi nektar bitkileri etrafında uçarken gözleyebilirsiniz.

Park zengini şehir

Konya park alanları açısından oldukça zengin. Hem yetişkinler hem de çocuklar için düzenlenmiş pek çok park özellikle hafta sonları ziyaretçi akınına uğruyor. Konya’daki önemli turizm alanlarından biri olan Meram Belediyesi’nin 80 Binde Devr-i Alem Parkı, yaklaşık 80 bin metrekarelik alanda 3 bölümden oluşuyor. Masal kahramanlarının bulunduğu “Pamuk Şekeri” ve dinozor maketlerin yer aldığı “T-Reks” adlı bölüm, özellikle çocukların büyük beğenisini topluyor. Cihan-ı Türk Abideler Şehri Parkı’nda ise kültürel birikimimizi ifade eden 120 eser bulunuyor. Karaaslan Hadimi Parkı’nda piknik alanlarının yanı sıra 7 bin metrekarelik gölet ve havuz, 15 bin metrekarelik meyve bahçesi, atlı binicilik tesisi, kapalı oturma alanları, lunapark, çocuk oyun grupları, basketbol sahaları, tenis kortu ve sergi alanları var.

Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından 2010 yılında hizmete sunulan ve 36 bin metrekarelik alanıyla Türkiye’nin en büyük Japon Bahçesi olan Konya Japon Parkı ise, şehirde göreceğiniz ilgi çeken mekanlar arasında yer alıyor. Bir diğer park alanı olan Kalehan-Ecdat Bahçesi de toplam 110 bin metrekarelik alanda bulunuyor. Bahçedeki 12 bin 500 metrekare gölet ile etrafında kale burçları ve surlar, Osmanlı Sokağı, Boğaz Yalısı, Hasbahçe, Selçuklu Hanı Konya Mutfağı, kamelyalar ve sosyal donatılar ziyaretçiler tarafından ilgi görüyor. KültürPark ise şehrin merkezinde yeşil dokusu ile içinde aslına uygun inşa edilen tarihi Dede Bahçesi, yeni amfi tiyatrosu, havuz, kapalı kermes alanı, sosyal alanları ve İl Halk Kütüphanesi bulunuyor.

Şehirde keyifli zaman geçirilecek bir diğer nokta Konya’nın ilçelerinden biri olan Meram’da sizi bekliyor. Temiz ve serin havası, muhteşem suyu, yeşiller içindeki tabiatı nedeniyle büyük ilgi gören Meram Bağları, Konya ilinde piknik, gezinti ve dinlenme için gidilecek yerler arasında akla ilk gelen bölgelerden biri. Halk arasında söylenen “Türbe önünde evi, Meram’da bağı olmak” sözü, bu bölgenin Konya için ne kadar değerli olduğunun da bir göstergesi…

Binlerce yıl öncesinin izleri Çatalhöyük’te

Konya tarihi ve kültürel zenginliğinin yanı sıra arkeolojik eserleri ve birikimiyle de Anadolu açısından önemli bir kent. Şehrin güneydoğusunda, merkeze 60 km uzaklıkta olan, Konya Ovası’na hakim buğdaylık arazide bulunan Çatalhöyük, 9 bin yıllık geçmişiyle müthiş buluntuları ve neolitik dönemi aydınlatması nedeniyle oldukça önemli bir yerleşim. Çatalhöyük, dünyada ilk tarımın, vahşi hayvan saldırılarına karşı ortak savunmanın yapıldığı, ateşin ilk kullanıldığı, ilk yerleşik hayata geçildiği, yemek kültürünün ilk defa başladığı bir merkez olarak tanınıyor. 2 bin yıl boyunca kesintisiz ayakta kalan Çatalhöyük, dönemin en büyük ve en kalabalık yerleşimlerinden biri olarak kabul ediliyor. Burada bulunan Neolitik ve Kalkolitik dönem buluntuları, binlerce yıl önceki Orta Anadolu yaşamını anlamamız için pek çok veri sunuyor. Dönem içerisinde en az 8 bin insanın yaşadığı Çatalhöyük, sadece nüfus büyüklüğü ile değil, bu dönemde Mezopotamya dışında böylesine büyük bir yerleşimin olması dolayısı ile de oldukça şaşırtıcı bir yer.

Çatalhöyük’ün dışında M.Ö. 3000’lerde yaşamın olduğu Karahöyük Meram, Kapadokya’nın küçük bir benzeri olan Kilistra Antik Kenti ile Astra Antik Kenti’ni gezip görebileceğiniz Konya’da, oymalı yer altı şehirleri bulunuyor. Hotamış’a 40 km., Karapınar’a 30 km. mesafede olan onlarca yeraltı şehri; saldırı, baskın gibi tehlike anında halkın geçici olarak güvenliğini sağlamak ve toplu yaşamı devam ettirmek amacı ile kurulmuş.

Arkeolojiyle ilgileniyorsanız Konya’daki tarihi anıtları da görmenizi tavsiye ederiz. Milattan önce 2 binli yıllarda kurulan Tuvana Krallığı’na ait olan suyun kaynağında kayalara oyulmuş büyüleyici güzellikteki İvriz Kaya Anıtı, Beyşehir’de dünyanın en büyük kaya anıtlarından biri olan Fasıllar Anıtı, Hattuşa’dan sonraki en önemli Hitit Anıtı olan Eflatunpınar Hitit Anıtı bu anıtlardan sadece birkaçı…

Türkiye’nin beyaz cenneti Tuz Gölü

Dağlardan süzülen suların Konya Havzası’nda birikmesiyle oluşan Tuz Gölü, Anadolu’nun insan eli değmemiş en büyük bölgelerinden biri. Ankara, Konya, Aksaray sınırlarının kesiştiği yerde olup bir kısmı Konya ili sınırları içinde yer alan Tuz Gölü, Türkiye’nin ikinci büyük gölü durumunda. Ülkemizin en az yağış alan bölgesinden birinde olduğundan sıcaklık etkisiyle sürekli buharlaşan suları gerisinde tuz tabakası bırakıyor. Gölün çevresinde yer alan ve tuzla denilen işletmelerde, buharlaştırma, çökeltme ve arıtma işlemlerinden sonra yılda 150 bin ton tuz çıkarılıyor ve Türkiye’nin tuz ihtiyacının yarısından fazlası bu gölden sağlanıyor. Türkiye’nin önemli sulak alanlarından biri olan ve biyolojik çeşitliliğin korunması açısından büyük önem taşıyan Tuz Gölü, doğal güzelliğiyle de ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.

Tuz Gölü’nün yanı sıra Konya’da irili ufaklı pek çok göl var. Oluşumu tektonik olan Suğla Gölü, sönmüş bir volkan kraterinin suyla dolmasıyla oluşan ve ortasında adacıklar bulunan Meke Gölü, ülkemizin üçüncü büyük gölü Beyşehir Gölü, Ilgın Gölü, Eber Gölü ve Akşehir Gölü şehrin önemli göletleri arasında yer alıyor.

Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri

Şeb-i Arûs’un lügat anlamı düğün gecesi demek. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi kendi ölümüne rabbine duyduğu aşktan dolayı sevgiliye kavuşma yani düğün gecesi demiş. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin ölüm yıl dönümlerinde 17 Aralık tarihlerine denk gelen haftalarda yapılan ve “Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma” olarak isimlendirilmeye başlanılan törenler, halk arasında Şeb-i Arus Şenlikleri olarak da anılıyor.


Konya mutfağının lezzeti Selçuklu ve Mevlevilikten geliyor

Konya mutfağı, Selçuklu saraylarında gelişen ve Mevlevî adap ve erkanıyla yoğrulan muhteşem bir birleşimden oluşuyor. 13. yüzyıldan günümüze koyduğu kurallarla klasik özellikler taşıyan, hatta klasik Türk mutfağının dayandığı ana köklerden birini oluşturan Konya mutfağı; mutfak mimarisi, araç gereçleri, yemek çeşitleri, pişirme yöntemleri, sofra düzenleri, servis usulleri, kış için hazırlanan yiyecekleriyle kendine özgü bir mutfak ve bu mutfakla ilgili inanılmaz zenginlikte bir kültür anlamına geliyor.
Konya’da dışarıda yenen yemeklerin başında fırın kebabı, etliekmek ve peynirli pide geliyor. Bu üç yiyecek Konyalıların olduğu kadar yabancıların da çok ilgisini çekiyor. Fırın kebabının Selçuklular döneminden geldiği rahatlıkla söylenebilir. Fırın kebabı, yalnızca mevsime göre kuzu ve koyun etiyle yapılıyor. Fırın kebabında sadece ön kol ve kaburga etleri kullanılıyor.

Konya’nın milli yemeklerinden biri olan etliekmek, şehirde fırın veya lokantalarda Türkiye’nin diğer şehirlerinden çok daha güzel uygulanıyor. Pideye benzeyen etli ekmek, incecik hamurun üzerine kıyma, domates, soğan ve biber karışımı ilave edilmesi ile tam bir damak ziyafetine dönüşüyor. Yanında da ayran içmek bir gelenek diyebiliriz.

Tirit kebabı, Konya’da en sevilen yemeklerden birisi. Evlenen gençlerin düğünlerinde de yer alan Konya usulü tiritin adı “Çetnevir” olarak da geçiyor. Çebiç, Konya’nın geleneksel tatlar listesinin en üst sıralarında yer alıyor. Bulgur pilavının üzerine tandırda pişmiş kuzu eti eklenmesi ile lezzetlenen çebiç, özellikle önemli günlerin ve etkinliklerin vazgeçilmez yemekleri arasında.

Arabaşı çorbası, acılı tavuk çorbasıdır. En önemli özelliği ise hamurudur. Çorba kaseye konulur ve yanında baklava dilimi şekli ile kesilen hamur ile servis yapılır. Kaşığa önce bir parça hamur alıp, arkasında çorba kâsesine daldırılıp çorbadan da biraz alınır ve hamuru çiğnenmeden yutularak yenir. Konya’da soğuk kış günlerinde sık tüketilen bir yemek olan arabaşı çorbası, bütün tavuğun içi didiklenerek yapılıyor ve üzerine maydanoz serpilerek servise hazır hale getiriliyor.

Kurutulmuş çiçek bamyalar ve kuşbaşı et ile hazırlanan bamya çorbası, Konya’da klasik menülerde ara yemeği olarak oldukça önemli. Konya’da ekşi olduğu için tatlıdan sonra verilerek ikinci tertip yemeklerin yenmesi için iştah açar.

Su böreği, Konya’nın ziyafet sofralarında çok kullanılıyor. Günümüzde pasta ve bulgurlu yiyeceklere dönüşen ikram sofralarında yüzyıllardan gelen zarif bir lezzeti yansıtıyor.

Sacarası ise Konya’da özellikle düğünlerde hazırlanan çok özel ve hafif bir tatlı. Özel olarak hazırlanan yufka içerisine Antep fıstığı serpilerek hazırlanıyor ve kaymak ile servis ediliyor. Konya lezzetlerini tattıktan sonra, muhteşem bir final için sacarası tatlısını deneyebilirsiniz.