Hukuk Fakültesi’nden mezun ilk kadın olan, Türkiye’nin ilk kadın avukatı ve kadın hakları savunucusu Süreyya Ağaoğlu ile dünyanın ilk kadın avukatı, dünya genelinde hukuk alanında kadın devriminin mimarı Arabella Mansfield’in hayatı, tarihe iz bırakmak ve kadın haklarına adanmak için yaşanmış adeta…

Arabella Mansfield’in hayatı, tarihe iz bırakmak ve kadın haklarına adanmak için yaşanmış adeta…

1903 yılında Azerbaycan’ın Şuşa kentinde dünyaya gelen Türkiye’nin ilk kadın avukatı ve kadın hakları savunucularından olan Süreyya Ağaoğlu, ünlü düşünür ve siyasetçi Ahmet Ağaoğlu’nun kızı, aynı zamanda yazar ve siyasetçi Samet Ağaoğlu’nun da kız kardeşi.

Beş çocuklu ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya gelen Süreyya Ağaoğlu, anı zamanda eğitimci ve milletvekili Tezer Taşkıran’ın, mühendis ve iş adamı Abdurrahman Ağaoğlu’nun; siyasetçi, edebiyatçı ve hukukçu Samet Ağaoğlu’nun ve tıp doktoru Gültekin Ağaoğlu’nun ablası.

Azerbaycan Türkü bir babanın kızı olarak dünyaya gelen Ağaoğlu, babasının devlet kademelerinde görev almasının etkisiyle, dönemin şartlarında ülkemizi ve rejimi yakından takip etme fırsatı buldu ve hayatını şekillendirecek köklü kararlarda toplumu ilgilendirecek ve topluma katkı sağlayacak bir birey olmayı gözetmiş bir isim.

1910 yılında, ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç eden Ağaoğlu, babasının ideolojisi ve görevleri nedeniyle çocukluğunu ve gençliğini Türk Ocağı aydınları ve Mustafa Kemal Paşa’nın yakın dostları arasında geçirdi.

Önündeki engeller hukuk aşkını durduramadı

Lise yıllarında sınıfta Cumhuriyet rejiminden söz ettiğinde, arkadaşlarının ‘gavur’ olarak çağırdığı Süreyya Ağaoğlu, avukat olmayı kafasına koydu. 1920’de İstanbul Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra, hukuk fakültesine kaydını yaptırmak istediğinde ise, engellerle karşılaştı. O yıllarda kız öğrenci olmadığından, üniversitenin rektörü olan Haldun Taner’in babası Selahattin Bey’e başvurdu. Dönemin kadınlarının henüz çarşafla dolaştığı bir zamanda, başını bile kapatmadan görüşmeye giden Ağaoğlu, Selahattin Bey’e fakülteye girmek istediğini söylediğinde, odanın içinde kahkahalar yankılandı. Süreyya Ağaoğlu, bu direnişin ardından kendisi gibi avukat olmak isteyen üç arkadaşını daha götürünce, “Size hemen fakülteyi açalım” cevabını aldı. Böylece İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başvuran ilk kız öğrenci olarak, fakültenin kız öğrencilere açılmasında öncü rol oynadı.

1928’de Türkiye’nin ilk kadın avukatı oldu

1925’te mezun olduktan sonra, Ankara’da Şurayı Devlet Tanzimat Dairesi’nde çalışan Ağaoğlu, 5 Aralık 1927’de Ankara Barosu’na kaydoldu. 1928’de serbest avukatlık ruhsatını alarak, Türkiye’nin ilk kadın avukatı unvanının sahibi olan Ağaoğlu, hayatı boyunca avukatlık mesleğinden vazgeçmedi. 1936 yılında Ankara Barosu’ndan naklen İstanbul Barosu’na kaydedildi. Meslek yaşamı boyunca çok sayıda uluslararası konferansta Türkiye’yi temsil eden Ağaoğlu, İngilizce ve Fransızca biliyordu. 1946’daki girişimleri sonucunda İstanbul Barosu’nun Beynelmilel Barolar Birliği’ne üye olmasında da imzası bulunan Ağaoğlu, 1946-1960 yılları arasında bu birliğin tek kadın yönetim kurulu üyesiydi.

Kimsesiz çocuklara ilgiliydi

1948 yılında Berlin Milletlerarası Hukukçular Komisyonu üyesi olan Ağaoğlu, 1950’li yılların başında, Alman hukukçu WernerTaschenbreker ile evlendi. Süreyya Ağaoğlu’nun evliliği 1960’lı yıllarda son buldu ve çocuğu da olmadı. 1949 yılında Amerika seyahatine giden Ağaoğlu, Amerika’da sokak çocuklarının özel muhtaçlar yurdunda barındırıldığını gördü ve İstanbul’a dönünce, “Ben de böyle bir barınma yurdu yaptırmalıyım” kararını aldı. Kendi ifadesiyle “Taksim parkındaki kimsesiz çocuklar” için bu kararı aldığını söyleyen Ağaoğlu’nun kimsesiz çocuklara olan ilgisinin nedeni ise, yakın çevresine göre, kendisinin hiç çocuğu olmamasıydı. Süreyya Ağaoğlu Çocuk Dostları böyle hayata geçti. Daha sonra halen faaliyetlerine devam eden Süreyya Ağaoğlu Çocuk Dostları Derneği kuruldu.

Kadın haklarını uluslararası alanda temsil etti

1949 yılında Milletlerarası Barolar Birliği Yönetim Kurulu İdari Heyeti’ne seçilen Ağaoğlu, 1960 ihtilalinin ardından Yassıada Davaları’nda babasının avukatlığını üstlenerek hukuk savaşı verdi. 1952’de Milletlerarası Kadın Hukukçular Birliği’ne üye olan Ağaoğlu, 1960 yılında Kadın Hukukçular Birliği’nin BM Cenevre Teşkilatı temsilcisi seçildi. 1980-1982 döneminde ise Hukukçu Kadınlar Federasyonu ikinci başkanı oldu.

1960 İhtilali’nin ardından Yassıada Mahkemeleri’nde yargılanan erkek kardeşi Samet Ağaoğlu’nun avukatlığını da üstlenen Ağaoğlu, o dönemde Ekrem Alican liderliğinde kurulan Yeni Türkiye Partisi bünyesinde siyasi hayata atılmaya karar verir ve partinin İstanbul il başkanı seçildi.

Tam bir aktivist

Ağaoğlu, önemli sivil toplum kuruluşlarının kurulmasında da rol aldı. Bunların arasında Türk Hukukçu Kadınlar Derneği, Üniversiteli Kadınlar Derneği, Hür Fikirleri Yayma Derneği, Soroptimistler İstanbul Kulübü, Türk Amerikan Üniversiteliler Derneği bulunuyor. 29 Aralık 1989’da İstanbul’da katıldığı “Kadın Hakları ve Çağdaşlaşma” konulu panelden ayrılırken düşerek beyin kanaması geçiren Ağaoğlu, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak vefat etti. Ağaoğlu’nun kabri Feriköy Mezarlığı’na defnedildi.

“Londra’da Gördüklerim” ve “Bir Hayat Böyle Geçti” adlı kitaplarıyla çeşitli hukuki makaleleri bulunan Ağaoğlu’nun aile fotoğrafları, mektupları, gazete kupürleri gibi belgelerden oluşan özel arşivi, İstanbul’daki Kadın Eserleri Kütüphanesi’nde sergileniyor.

Hukuk dünyasında kadın devriminin mimarı: Arabella Mansfield

Başka bir ilham verici kadın portresi de yine hukuk alanında karşımıza çıkıyor; ancak bu defa temsil açısından dünyada iz bırakıyor. 1846 yılında Belle Aurelia Babb’da dünyaya gelen Arabella Mansfield’in hikayesi de en az Süreyya Ağaoğlu’nun hikayesi kadar etkileyici. 1869 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde lowa Barosu’na kabul edilen ilk kadın avukat olan Mansfield, baro sınavını erkeklerle sınırlayan bir Iowa eyaleti yasası olmasına rağmen, bu sınava girmeyi başardı ve üstelik yüksek bir puan aldı.

O dönemde, sadece 21 yaşın üzerindeki beyaz erkeklere hak tanıyan sisteme karşı mücadelesinde başarılı oldu. Mahkemeye itirazda bulunan Mansfield, bu alanda da bir devrimi gerçekleştirmeyi başardı. Kısa bir süre sonra, Iowa eyaleti bu konudaki lisans tüzüğünü değiştirdi ve kadınlarla azınlıkları barosuna kabul eden ilk eyalet oldu. “Kimse cinsiyetinden kaynaklı olarak avukatlık hakkından mahrum edilmemelidir” şeklindeki mahkeme kararıyla, kadınların hukuka girişine izin verilmesini sağladı.

Mansfield, o tarihe kadar kariyerini üniversite eğitimcisi ve yönetici olarak sürdürüyordu. Iowa Wesleyan Koleji ve De Pauw Üniversitesi’nde eğitim verdi. Aynı zamanda sıkı bir aktivistti. Üniversite yöneticiliğinin yanı sıra 1890’larda iki farklı okulda art arda dekanlık görevini üstlendi. Hayatının her döneminde kadınlara eşit haklar verilmesi için uğraştı. Mansfield, her aşaması zorluklarla ve mücadeleyle geçen yaşamının ve kariyerinin ardından 1 Ağustos 1911’de hayatını kaybetti.