Türkiye’deki şirketlerin Ar-Ge yatırımlarının düşük olduğunu söyleyen Fast Company Yayın Direktörü, duayen gazeteci Rauf Ateş, “İş dünyasında kalıcılığın ve başarının temeli hep aynıdır: Yenilik ve değişim. Türkiye’deki şirketler de bu yolu izlemeli” dedi. 

Ar-Ge ve inovasyon, şirketleri nasıl bir adım öne taşır? Yeni tip koronavirüsün ortaya çıkardığı krizin etkileri doğrultusunda bu sorunun peşine düşerken, halihazırda yıllarını ekonomi gazeteciliğine vermiş, üstelik KOBİ’lerle ilgilenen ve yenilikçi fikirleri arayan bir isimle karşılaştık: Rauf Ateş. Uzun yıllar Ekonomist ve Capital gibi ekonomi dünyasına yön veren dergilere iz bırakmış olan Rauf Ateş Yeni Normal, Şirket Doktoru, KOBİ Doktoru, Türkiye’de Siemens’in Tarihi, Sıradışı Girişim, İnovasyon Hayat Kurtarır, Teşekkürü Bir Borç Bilirim, Yarının Aile Şirketleri ve Gelecek 500 adlı kitaplara imza attı.

2019 yılından bu yana Fast Company’nin yayın direktörlüğünü üstlenen Rauf Ateş, bu dergi ile yenilikçi fikirlerin izini sürmeye devam ediyor.

Fast Company’nin endüstrileri dönüştüren ve toplumu şekillendiren yenilikleri belirlemek üzere 2008 yılından bu yana gerçekleştirdiği, 2019’da startup’lardan dünyanın en büyük organizasyonlarına 400’den fazla prestijli kurumun belirlendiği Most Innovative Companies (En İnovatif Şirketler) çalışması, şimdi Türkiye’de gerçekleştiriliyor. En İnovatif Şirketler-2020’ye katılmak isteyen herkes, www.fastcompany.com.tr adresine girerek başvuru formunu doldurabiliyor.

Türkiye’de Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerinin henüz yeterli düzeyde olmadığını düşünen Ateş, bu konuda ABD ile Türkiye’deki rekabet ortamını kıyaslıyor ve yerli şirketlere, KOBİ’lere, fark yaratmak isteyenlere bir yol haritası çiziyor. Gazeteci Rauf Ateş, Ar-Ge ve inovasyonun şirketlere neler kazandırabileceğini ve neler yapılması gerektiğini AİMSAD Dergisi okurları için anlattı… 

Öncelikle, Türkiye’de KOBİ niteliğindeki şirketlerin Ar-Ge’ye bakışını değerlendirebilir misiniz?   

Zamanın Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’ten dinlemiştim. Büyük bir ilimizi ziyaretinde, çoğu ihracatçı şirketlerin sahipleriyle yaptığı toplantıdan izlenimleri aktarmıştı. Büyük yatırımları, ciro ve ihracatı olan şirketlerde Ar-Ge bütçelerinin düşüklüğüne şaşırmıştı. Hızlıca Ar-Ge’ye yatırım yapmaları gerektiğini önermişti. Hatta yanlış hatırlamıyorsam, bunun için İstanbul’daki şirketlerle bilgi alışverişi önermişti.

Türkiye’deki şirketlerin Ar-Ge yatırımlarının düşük olduğu bir gerçek… Ancak, bunu genele yaymak da doğru değil. Bence birkaç kategoride değerlendirmek lazım.

Birinci sırada bu konuda çok iyi strateji izleyen, büyük bütçeler ayıranlar var. Bu grupta büyük şirketler yer alıyor. İkinci grupta, Almanya’da “hidden champions” (gizli şampiyonlar) olarak nitelendirilenlerin benzeri Türk şirketleri var. Bunların bazıları ihracata çalışıyor ya da belli alana odaklı şirketlerden oluşuyor. Bunlar da yeniliğe önem veriyorlar.

Yeni ortaya çıkan bir grubu ise startuplar oluşturuyor. Son yıllarda bu alanda öne çıkan başarıları görüyoruz. Özellikle sağlık teknolojileri, savunma sanayi, oyun gibi.

Devletin desteği var. Ama yenilikçiliği şirketin içine gömen strateji için Türkiye’de henüz yolun başında olunduğunu düşünüyorum.

‘Meslek kuruluşlarının çalışmaları önemli ama eksik’

KOBİ düzeyindeki pek çok firma, bugün Ar-Ge ve inovasyonun önemini kavramış durumda. Meslek kuruluşlarının da proje, destek ve bilgilendirmeleri bu konuda epey faydalı oluyor. Meslek örgütlerinin bu alanda şirketlere desteği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’deki meslek kuruluşlarının çok sayıda konudaki çabalarının önemli bölümünü konferans/etkinlik düzenlemek ile dergi/kitap çıkarmak oluşturuyor. Bu önemli, ama eksik. Hem de bence çok eksik.

Üyelerinin gerçek ihtiyacının, konuştuğumuzda bu olmadığını görüyoruz. Mesela, ağaç sanayindeki şirketlerin ihtiyacı tam olarak nedir? Benim bildiğim kadarıyla, sektör bazında değişmekle birlikte temel ihtiyacı, yeni müşteri, dünyaya açılmak, dünyanın başka yanındaki benzer şirketlerle temas etmek, sektöre özel gelmekte olan yenilikleri/yıkıcı değişimleri öğrenmek ve yeni girişimleri desteklemektir.

Mesela, oyun sektöründen 1,5 milyar dolarlık startup çıkıyorsa, diğer sektörlerden de bu kadar olmasa bile, yeni nesil startupların yaratılmasına katkıda bulunulması gerekiyor. Ağaç sanayi alanından yenilikçi şirketlerin çıkması, fonlanması ve ileriye taşınılması, sektör için kritik bir iştir.

      “Her sektörde, her zaman, her büyüklükte ve coğrafyadaki şirket için yenilik mümkündür.”

‘Startup son birkaç yılda hızlandı’

Startup firmalarla ilgileniyorsunuz ve sanırım son dönemde bu konuyla ilgili bir inovasyon ödülü de vereceksiniz. Öncelikle Türkiye’de startup firmaların gelişiminden bahseder misiniz?

ABD’de her yıl 1 milyondan fazla şirket kuruluyor. Türkiye’de anonim ve limited şirket sayısı 70 bin civarı, bireysel şirket de bir o kadar. Bundan 30 yıl önce yıllık şirket kurulum sayısı 1000’li düzeylerdeydi. Bu rakamları aklımızda tutup, Türkiye’deki girişimciliği değerlendirmek gerekiyor.

Türkiye’de startup konusu son birkaç yıl içinde, başarılı örneklerin ortaya çıkması ve gelen kuşağın gelecek yaratma düşüncesiyle hızlandı. Özellikle birkaç alanda yaratıcı çok sayıda şirket çıktığını görüyoruz. Oyun, finansal teknolojiler, sağlık, savunma sanayi, bulut bilişim ve bazı yazılım alanlarında büyük başarı sergileniyor.

Ancak, orijinal fikre dayalı hala çok az sayıda şirket var. Türkiye’de belki de Yemek Sepeti ve Getir dışında birkaç daha orijinal fikir vardır. Tabii mevcut fikirlerden de büyük işler yaratılabilir ama yeni fikirlerin büyüme/değer yaratma olasılığı daha yüksektir.

‘Türkiye’de piyasa ABD gibi rekabetçi değil’

Ağaç işleme makineleri sektörü, ağırlıklı olarak KOBİ düzeyindeki firmalardan oluşuyor. İnovasyona yönelik strateji geliştirme konusunda ne gibi önerileriniz olabilir?

Bildiğim kadarıyla KOBİ’lerin iş modeli, bulundukları sektöre, kuruluş amaçları ve patronlarına göre değişiyor. Bir bölümü büyük şirketlerin/ihracatçıların tedarikçileridir. Üretimlerini/hizmetlerini yüzde 100’e yakın onlara verirler. Onların yönlendirmesi ve zorlamasıyla, yenilik konusunda daha iyi bir yol izlerler.

Bir bölümü ihracatçıdır, bir bölümü iç piyasaya yöneliktir. Sorun bence bu iki grupta yer alır. Türkiye’de piyasa, henüz ABD’deki gibi rekabetçi değil. Örneğin, ABD’de 2014 yılında her kurulan 100 şirkete karşılık 100 şirket de batmıştı. Bu durum, dünya ve ABD tarihinde bir ilktir. Ayakta kalmanın, rekabetin ne kadar zorlaştığını gösterir. Türkiye’de 100 şirket kurulurken, 20-25’i de batar.

Ancak rekabet hızlı artıyor, teknoloji ve iş modelleri ayakta kalmayı zorlaştırıyor. Her 100 yeni ürün lansmanından 80 kadarı başarısız oluyor. Bunun arkasında ise yeniliğe, iş geliştirmeye ve farklılaşmaya odaklanmadan ürün/hizmet geliştirme var. Boston Consulting’in araştırmasında dünyada her piyasaya sunulan 100 üründen 63’ünün “me to”, yani başkasının kopyası ortaya olduğu ortaya konulmuştu.

Ünlü yönetim danışmanı Geoffrey Moore’un inovasyonla ilgili şu sözünü hiç unutmam: “Eğer birisi artık burada yenilik yapamıyoruz diyorsa, ona inanmayın. Bütün kuruluşların her zaman yenilik yapma olanağı vardır ve yapmalıdır, en azından makul bir maliyetle”.

Her sektörde, her zaman, her büyüklükte ve coğrafyadaki şirket için yenilik mümkündür.

‘Marketçilik en yenilikçi sektörlerden biri’

Ar-Ge ve inovasyonun şirketleri, KOBİ’leri, startupları nasıl öne taşıyacağını somutlaştırarak anlatabilir misiniz? 

Dünyanın en önemli borsa endekslerinden biri de Dow Jones Industrial Index’dir. 1800’li yıllarda kurulan bu endeksin ilk 12 şirketinden sadece General Electric ayakta. Kuruluşunda ‘inovasyon’ olan, DNA’sına güçlü şekilde ‘yıkıcı yenilikçiliği’ gömen GE, yüzyılın her döneminde değişmeyi bildi. Ancak, son yıllarda bu şirketin de büyük sorunlar yaşadığını görüyoruz.

Dow Endeksi, 19’uncu yüzyılda kurulmuştu. O tarihte sadece Amerikan iş dünyası değil, bütün ülkelerde hammadde, demiryolu, çelik ve gıda gibi şirketler gözdeydi. Listeye bakarsanız bunu açıkça görürsünüz. Bu sektörlerdeki şirketlere son dönemlerde bir de General Electric gibi yeni gelişen işlere, buluşa dayalı işlere yönelik şirketler eklenmişti.

O yüzyılın lider şirketlerin belki de tamamına yakını, yaptıkları işin sonsuza kadar aynı şekilde devam edeceğini düşünüyorlardı. Baktığınızda haklı da görünebilirlerdi. Çünkü, şeker ya da pamuk yağı üretmek, sigara işi, gaz dağıtımı, lastik yapma ve metal işleme, hiç değişmeyecek gibi gelebilirdi. Oysa, belki de iş dünyasının en eski işlerinden biri marketçilik, son yılların en yenilikçi sektörlerinden biri haline geldi. Wal Mart’ın yarattığı iş modeli, Zara’nın ortaya koyduğu yenilikçi yaklaşım bunların en iyi örneği. Onların daha kurulmadığı dönemde, ABD’nin liderleri arasında yer alan perakendecilerden bazıları yok oldu, bazıları da küçülerek yollarına devam ettiler.

Aslında işin özeti şu: Demir çelik, gaz dağıtımı, şeker imalatı, deri giyim ya da diğerleri… Her alanda yenilikçi, buluşçuluk mümkün. Bazı durumda dağıtım, bazen pazarlama, bazen yeni bir iş modeli bunu mümkün kılabilir.

Şirketin ili ya da ülkesi önemlidir. Ama iş dünyasında kalıcılığın ve başarının temeli hep aynıdır: Yenilik ve değişim. Türkiye’deki şirketler de bu yolu izlemeli.

      “Rekabet hızlı artıyor, teknoloji ve iş modelleri ayakta kalmayı zorlaştırıyor. Her 100 yeni ürün lansmanından 80 kadarı başarısız oluyor. Bunun arkasında ise yeniliğe, iş geliştirmeye ve farklılaşmaya odaklanmadan ürün/hizmet geliştirme var.