Karbon nötr hareketinin hem dünyada hem de Türkiye’deki etkilerini ve reel piyasalara getireceği yenilikleri konuştuğumuz TULIP Sürdürülebilirlik Merkezi Kurucusu ve Genel Müdürü Şafak Özsoy; tüm dünyanın önünde zorlu ancak bir o kadar da avantajlarla dolu bir sürecin olduğuna dikkat çekti. Dünyada 2050’de karbondan arındırılmış bir ekonomi hedefi olduğunu belirten Özsoy; “Türkiye’nin de 2053’te net zero hedefi verdiğini hatırlatmak isterim. Bu tarih uzun gibi görünüyor olabilir ancak düşük karbon ekonomisine geçişte ülkemizin hızlanması gerektiği ortada. Karbon ayak izinizi azaltma yolunda ciddi bir zaman vardı. Maalesef bu süreyi kullandığımızı söyleyemeyeceğim” diye konuştu.

Dünya 2050 karbon zero hareketi için kolları sıvamış, var gücüyle neler yapacağını tartışıyor. Bu sürecin doğru yönetilmesi için yeni sistemler devreye alınırken, herkesten elini taşın altına koyması ve önlemlerini alması bekleniyor. Bazı ülkeler bu konuda çıtayı yükseltirken, Türkiye oldukça yavaş adımlarla hareket ediyor ve haliyle gecikiyor. Bu gecikmenin nelere sebep vereceğini bizlere anlatan TULIP Sürdürülebilirlik Merkezi Kurucusu ve Genel Müdürü Şafak Özsoy; “Burada ana konu, sistemsel yönetimin sürdürülebilirliğe kayması gerektiğidir. Sürdürülebilir yönetimi, ekonomik kalkınma esaslı yönetim modelleriyle yürütmemiz mümkün değildir. Karbon ayak izinin hesaplanması sadece bir başlangıçtır. Asıl mesele karbondan arındırılmış süreçlere nasıl ulaşacağımızdır” diye konuştu.

  • Türk reel piyasaları olarak, karbon ayak izi dediğimizde ne anlamalıyız?

21. yüzyılda iklim baskısı altında asıl sorun bildiğiniz gibi enerjinin karbondan arındırılması konusudur. Karbondan enerjinin arındırılması kolay bir süreç olmayıp, 2050’de karbondan arınmış bir ekonomide, bu hedefe ulaşmak sadece mevcut sistemin yerini yenilebilir kaynaklara devretmesi ile mümkün olmayacaktır. Özellikle geleneksel sektörlerde olmak üzere, şu anda araştırma aşamasında, laboratuvarlarda yer alan ticari olarak bilmediğimiz inovatif çözümlere kayışın ben özellikle 2030 ve hemen sonrasında etkili olacağına inanıyorum. Karbondioksit cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin çevreye verdiği zarar, karbon ayak izinin en basit anlatımıdır. Aslında burada enerji ve ulaşım esaslı fosil kaynakların kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan CO2esas sorunumuzdur. Mevcut santrallerde proseslerin iyileştirilerek karbondan arındırılması da önemli adımlardan bir tanesidir. Bildiğiniz gibi doğal gazın yeşil bir ürün olduğu konusundaki yaklaşım, bilimsel bir yaklaşım olmayıp, politik bir yaklaşımdır. Arz güvenliği bağlamında kesintisiz bir enerjinin sürmesi önümüzdeki önemli bir handikaptır. Dünyanın net sıfır yolculuğunda, önümüzde zorlu ancak bir o kadar da imkanların olduğunu bir yol var. Burada ana konu, sistemsel yönetimin sürdürülebilirliğe kayması gerektiğidir. Sürdürülebilir yönetimi, ekonomik kalkınma esaslı yönetim modelleriyle yürütmemiz mümkün değildir. Sonuç itibarıyla yenilikçi iş modelleri, inovatif çözümlerle, kaynağında ekolojik ve insan odaklı yaklaşımları ele alarak 21. yüzyılın ortalarına doğru insanlığa önemli çözümler sunabilecektir.

 “DÜNYANIN 2050’DE KARBONDAN ARINDIRILMIŞ BİR EKONOMİ HEDEFİ BULUNDUĞU UNUTULMAMALI”

  • Firmaların karbon ayak izi nasıl ölçülüyor?

Karbon ayak izi hesaplamalarında önemli alanlar bulunmaktadır. Konu sadece hesaplama yapılması değildir. Doğrudan ve dolaylı sera gazı emisyonlarının gruplandırılması önemlidir.

Bu kapsamda;

  • Doğrudan sera gazı emisyonları ve uzaklaştırmaları
  • İthal edilen enerjiden kaynaklanan dolaylı sera gazı emisyonları
  • Ulaşımdan kaynaklanan dolaylı sera gazı emisyonları
  • Kuruluş tarafından kullanılan ürünlerden kaynaklanan dolaylı sera gazı emisyonları
  • Kuruluşa ait ürünlerin kullanımıyla bağlantılı dolaylı sera gazı emisyonları
  • Diğer kaynaklardan dolaylı sera gazı emisyonları…

Unutulmaması gereken konu dünyanın 2050’de karbondan arındırılmış bir ekonomi hedefi bulunduğudur. Dünyanın karbon nötr hedefine Türkiye’de kayıtsız kalmamış olup ülkemizin hedefi 2053 olarak açıklanmıştır. Karbon ayak izinin hesaplanması sadece bir başlangıç olup asıl mesele karbondan arındırılmış süreçlere nasıl ulaşacağımızdır. Halen standartlara bağlı olarak hesaplamalar yapılmaktadır. Sera gazlarını hesaplarken doğrudan sera gazları ve dolaylı sera gazları olmak üzere iki sınıfta ele almalı, sera gazı etkisi yaratacak olan gazların tüm süreçlerdeki varlığına odaklanmalıyız. CH4, N2O, NF3, SF6 ve HFC’ler, PFC’ler de CO2 gibi sera gazı etkisine sahip gazlardır.  

“UYGULAMALAR GÖNÜLLÜLÜK ESASINDAN, ZORUNLULUK ESASINA KAYIYOR”

  • Tüm dünyada karbon nötr yol haritaları oluşturuluyor. Türkiye’nin karbon nötr yol haritası hakkında bilgi verebilir misiniz? Artılarımız ve eksilerimiz neler?

Türkiye’nin 2053’te net zero hedefi verdiğini bir kez daha hatırlatmak isterim. Bu tarih uzun gibi görünüyor olabilir ancak düşük karbon ekonomisine geçişte ülkemizin hızlanması gerektiği ortada. Bu uzun soluklu bir yarış, yani doğayı kazanma yarışı. Bu anlamda, sektörlerin karbondan çıkış taahhütlerine odaklanmaları gerekiyor. Bilimsel temelli hedeflere baktığımızda ülkemizden taahhüt veren firma sayısı çok çok az. Ayrıca net sıfır için planlama yapılması gerekiyor. Bu amaçla, Uluslararası Standart Örgütünün çıkarttığı rehber şirketlere yol gösterici nitelikte. Nasıl karbondan arınacağımızın farklı seviyelerde inceden inceye planlanması ciddi bir konu. Biz de bu alanda atölye çalışmaları düzenleyerek yol gösteriyoruz. Ayrıca sürdürülebilirlik risklerini, iklim riskleriyle birlikte ele alarak nasıl dirençli bir şirket yapılanması olacağına odaklanıyoruz. Öte yandan, AB’nin politik gündeminde bir hayli önlerde yer alan karbon nötr bir geleceğin 2050’de tesisi kapsamında direktiflerin ve uygulamaya geçişim hızlandığı bir dönemdeyiz. 2022’de çıkan kurumsal yönetişim ve yönetim sistemlerinde sürdürülebilirliği teşvik eden ve özünde dünya genelinde yenilenebilir enerji kaynaklarının hammadde tedariğinde ortaya çıkabilecek sorunların iyileştirilmesine destek verecek Kurumsal Sürdürülebilirlik Durum Tespiti Direktifi çıktı. Bu direktifin amacı, sürdürülebilir ve sorumlu kurumsal davranışı teşvik etmek ve insan hakları ile çevresel hususları şirketlerin faaliyetlerinde ve kurumsal yönetişimde yerleşik hale getirmektir. Yeni kurallar, işletmelerin Avrupa içindeki ve dışındaki değer zincirleri dahil olmak üzere eylemlerinin olumsuz etkilerini ele almalarını sağlayacak niteliktedir. Sınırda karbon düzenlenmesi, sürdürülebilirlik raporlaması, 2030’da yüzde 55 olarak verilen karbon emisyonlarını azaltım taahhüdünün güncellenmesi dahil sistemsel olarak sürdürülebilirlik yönetiminin uygulanmasını gönüllülük esasından, zorunluluk esasına kaydırmaktadır. Aslında tüm bu uygulamaların temel amacı enerjinin karbondan arındırılması ve tedarik zincirinin sürdürülebilirlik göstergeleriyle tasarlanarak olabilecek iklim ve sürdürülebilirlik risklerinin yönetilmesine imkan tanımaktır.

Türkiye’de, sürdürülebilirlik konusu her çerçevede oldukça talep görse de yeşil yıkama olarak konuyu ele almaktan vazgeçmek gerekiyor. Yüzeysel ve her kesimin konuşacağı bir şeylerin olması iyi ancak bu konu oldukça karmaşık ve derin bir bilgiyi kullanmayı zorunlu kılmaktadır. Yüzeysel bilgilerle bir şey yapmak çok kısa sürede kendini açığa çıkarmaktadır. Kurumsal iletişim boyutunun sürdürülebilirlik bölümleriyle ortak çalışması lazım ki yeşil yıkamanın önüne geçilebilsin. Öte yandan az sayıda firmada iklim ve sürdürülebilirlik risklerinin iş süreçleriyle birlikte analiz edildiği ve sürdürülebilirlik stratejilerine bağlı olarak şirketlerin performans göstergelerine odaklandıklarını görüyoruz. Öte yandan sürdürülebilirliği beş aşamada ele aldığımızda henüz yüzde 10 civarında sanayinin sürdürülebilirliği birinci aşamada ele aldığını söylemek lazım. Firmalarımız, sürdürülebilirlik temel göstergelerine odaklı raporlama yolunda adım atmaya çalışıyorlar. Önümüzde yeşil pazarlamaya geçiş süreçleri olacaktır. Temel amaç ayak izinin tüm süreçlerde sıfırlanacağı bir gelecek olup, bu oldukça uzun bir yoldur. Zorluklarımızı da sordunuz. Bizim sera gazı emisyonlarımızı tüm sektörlerde, küçük ve orta ölçekli kuruluşlarda da bir an evvel hesaplayarak 2050 karbondan arınmış bir dünya hedefine koşmamız şart. Şirketler ve sektörlerin hedef koymaları, ciddi bir planlamayı yapmalarını gerekli kılıyor. Ayrıca tüm tedarik zincirini buna dahil etmek gerekiyor. ISO 14064: 1 Standardı 2006’da yayınlanmıştı. İlk eğitimleri İstanbul Sanayi Odası’nda 2009’da verdiğimi hatırlıyorum. Kısaca tedarik zinciri dahil olmak üzere uzun bir zamandan beri karbon ayak izinizi azaltma yolunda ciddi bir zaman vardı. Maalesef bu süreyi kullandığımızı söyleyemeyeceğim. Hedef koymadan yani stratejinizi oluşturmadan karbon nötr bir dönüşümü başarmak mümkün değil. 

“KRİTİK OLAN KARARLILIK VE ÜST YÖNETİMİN DESTEĞİ VE İSTEDİĞİ”

  • Karbon nötr yol haritası oluşturma ve uygulamada dünyada neler yaşanıyor?

Bu konu dünya için de yeni bir konu. Sektörlerde karbon nötr olmanın temel prensipleriyle bir bir taahhüt ve planlama yaparak sektörlerin karbondan arındırılması mümkün. Kritik olan ise kararlılık ve üst yönetimin desteği ve istediği. Mesela enerji verimliliğini olabilecek en üst seviyeye taşımak karbon ayak izinin de azalmasına neden olacaktır. Yutak alanlarının oluşturulması, ağaçların dikilmesi ve ormanlaşma yoluyla ayak izini azaltmaya gitmek zorunluluğa dönüşüyor.

  •  Türk reel sektörü, karbon nötr yol haritalarını oluşturma bilincine ne kadar sahipler?

Bu konuda hızlı hareket etmek aslında bizi fırsata götürecektir. İlk etapta dönüşümün ekonomik yükünü görsek bile, süreçlerin karbondan yani enerji ve ulaşımın fosil kaynaklardan arındırılması, orta ve uzun dönemde maliyetleri azaltacağı gibi sektörleri inovatif bir alana taşıyacaktır. Bakın Avustralya’da evlerin çatılarına bahçe yapma geleneği bazı bölgelerde yaban hayatının tekrar başlamasıyla bioçeşitliğin tekrar eskiye dönmesine neden olur nitelikte.

 “KÜRESEL ÖLÇEKTE FİRMALARIN, 2050 KARBONDAN ARINMA YOLUNDA TAAHHÜT VEREREK ADIM ATMALARI ŞART”

  • Son olarak Türk reel sektörü önümüzdeki dönemde ülkemizde hayata geçirilmesi planlanan karbon piyasası ile ilgili ne yaşayacak?

Küresel ısınmayı yavaşlatmanın tek yolunun CO2 ve diğer sera gazı emisyonlarının azaltımı ile mümkün olacağı dünyada kabul edilmiş bir gerçektir. Salımları azaltmanın maliyeti bu anlamda en önemli konudur. Bu maliyeti kim karşılayacak? Bu anlamda fosil kaynaklarla enerji elde edenin yerini, enerji verimliliği yüksek ekipmanlar, düşük karbonlu teknolojiler ile inovatif çözümlerin aldığını da artık biliyoruz. Piyasa mekanizmaları bu anlamda önemli bir azaltma mekanizmasıdır. Bugün en önemli piyasa mekanizması ise CO2 salımlarını yüksek fiyatlandırmadır. Bu fikrin aslında ekonomi teorisine dayandığını Nobel Ödüllü W. Nordhaus ifade ediyor. Kısacası, karbona fiyat vermek, CO2 salımlarını azaltma önceliğidir. Karbona fiyat vermenin, karbonsuz bir ekonomiye geçişte toplumsal dönüşümü de sağlayacağını düşünüyorum. İklim değişikliğinin etkilerini fazlaca gören ülkelerdeki bilincin de artığını görmekteyiz. Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), sistemin kapsadığı tesislerden kaynaklanan sera gazı emisyonlarına bir limit (veya üst sınır) belirler. Üst sınır sera gazı emisyonlarını doğrudan kısıtladığı için bu noktada ticaret sistemi içinde emisyon azaltma hedefi esas alınarak, dereceli olarak emisyonların düşürülmesi zorunludur. ETS kapsamında olan tesisler, tahsisatlarını salıma sebep oldukları toplam sera gazı emisyonlarını karşılamak amacı ile kullanmak zorundadırlar. Bu tahsisatlar, ücretsiz veya bir açık arttırma süreci ile tahsis edilirler. Tahsisatlar üçüncü taraflar arasındaki ticaret ile de elde edilebilir ve bu işlem tahsisatların piyasa fiyatını belirler.

Sera gazı emisyonlarını sınırlandırmak için Emisyon Ticaret Sistemi 2005 yılında AB’de uygulanmaya başlamış olup en büyük ticaret sistemidir. Dünya çapında emisyon ticareti sistemlerinin sayısı artıyor. AB emisyon ticareti sisteminin (EU ETS) yanı sıra, ulusal veya alt-ulusal sistemler halihazırda Kanada, Çin, Japonya, Yeni Zelanda, Güney Kore, İsviçre ve Amerika Birleşik Devletleri’nde çalışıyor veya geliştiriliyor. Türkiye’de bu konular çalışmaların sürdüğünü biliyoruz. Enerji sektörünün önemli oyuncuları sürdürülebilir kalkınma modelinin ve iklim baskısının oldukça farkındalar. Bir kısım firmanın iyi uygulamalar ile özellikle karbon ve su ayak izin azaltılması yolunda, enerji verimliliği projeleriyle destekli çalışmalar yaptığını görmekteyiz. Öte yandan enerjinin karbondan arındırılması süreçleri kapsamında, fosil kaynaklardan enerji üretiliyorsa burada haliyle sınırlı azalım olmaktadır. İnovatif ürünlere kayış olduğunu özellikle enerji sektöründe görmekteyiz. Öte yandan fosil kaynaklardan enerji üretenlerin de sürdürülebilirlik yönetimine dahil olmaları şart. Karbondan kısa sürede çıkmaları zor da olsa, uzun dönemde dönüşecekleri, rekabet edebilecekleri alanlar ve çözümler mümkün. Enerji sektöründe çalışan ve sürdürülebilirliği iş stratejilerine entegre ederek ilerleyen ve raporlama yapan firmaların sayısı az. Fosil kaynaklara dayalı üretim de yapmış olsalar yine de sürdürülebilirliği iş stratejilerine entegre ederek yola çıkmalarını önermekteyim. Mesela kömür santralinin enerji üretirken alan ayak izi, güneş enerjisi üreten sistemlere göre daha az. Öte yandan bildiğiniz gibi kömürünün enerji üretiminden çıkarılması hedeflerden bir tanesi. Kömürden çıkma ve bu alanda yatırım yapmama taahhüttü COP26’da veren ülkelerin sayısı 46 civarında. Fosil yakıtları içeren enerji projelerine yatırım yapmanın, hem sosyal hem de ekonomik riskleri giderek artırdığı ve bunun sonucunda devlet gelirleri, yerel istihdam ve halk sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğu da COP26’da dile getirilmişti. Küresel ölçekte firmaların, enerji sektörümüz dahil olmak üzere öncelikli olarak 2050 karbondan arınma yolunda taahhüt vererek adım atmaları şart. Ürün değişikliği ve sektörel dönüşümler kaçınılmaz.

Benim önerim;

  • İklim ve sürdürülebilirlik risklerinin oluşturulması
  • Buna bağlı olarak sürdürülebilirlik stratejilerinin iş stratejilerine entegrasyonunun sağlanması
  • Yönetim modeli olarak; sürdürülebilir yönetime geçişin organizasyonel ve süreçler özelinde de oluşturulmasının sağlanmasıdır.