Demokrasiyi, barışı ve özgürlüğü içtenlikle duyumsayanların ve onu bir yaşama biçimi haline getirenlerin kenti İzmir, 8 bin 500 yıllık zengin tarihsel ve kültürel birikimiyle taşıdığı bu değerleri geleceğe aktarmayı sürdürüyor. Tarihi, denizi, doğası, Ege’ye has yemek ve lezzetleriyle Türkiye’nin en cazip turizm merkezleri arasındaki İzmir, sadece gençlerin değil emekliliğinde hoşgörü ve huzuru arayan herkesin yerleşip yaşamak istediği şehirlerin başında geliyor. Bu yıl hazırladığı “İzmir’e Doyamazsın” kampanyasıyla iç turizmde hamle yapan şehir, henüz güzelliklerini keşfetmeyenleri Ege insanının samimiyetiyle ağırlamaya davet ediyor.

Ege’nin incisi, çağdaş yaşamın simgesi, ilklerin kenti; İzmir… İzmirli büyük ozan Homeros’un ‘gök kubbenin altındaki en güzel şehir’ olarak betimlediği, Aristo’nun İskender’e “görmezsen eksik kalırsın” diyerek önemini vurguladığı, coğrafyacı Strabon’un ‘bütün kentlerin en güzeli’ olarak tanımladığı, büyük yazar Victor Hugo’nun onu hiç görmeden adına şiir yazıp bir ‘prenses’e benzettiği; Ulu Önder Atatürk’ün ise “Ben, bütün İzmir’i ve bütün İzmirlileri severim. Güzel İzmir’in temiz kalpli insanlarının da beni sevdiklerinden eminim” diyerek sevgisini belirttiği İzmir, kurulduğu günden bu yana birçok medeniyetin de ev sahibi. Farklı kültürlerin, yaşam tarzlarının, inançların binlerce yıldır bir arada barış içinde yaşadığı kavimler kapısı; Doğu Akdeniz’in merkezi İzmir’in adı söylencelere göre ‘Smyrna’ isimli bir Amazon kraliçesinden geliyor. Uzun tarihi boyunca kullanılan Smyrna adı, bu kentin Türkler tarafından fethedildikten sonra “İsmir” biçiminde söylenmeye başlanmasıyla bugün kullandığımız “İzmir” şekline dönüşüyor.

Bilinen tarihi MÖ 3000 yıllarına kadar uzanan İzmir, binlerce yıl boyunca kralların, imparatorların, padişahların hep gözdesi oldu. Türlü uygarlıklar tanıdı, Roma egemenliğinin seçkin kentlerinin arasına girdi. Bizans İmparatorluğu’nun önemli dinsel merkezlerinden biri durumuna geldi, başkent düzeyinde ayrıcalıklarla donatıldı. Sonunda Türk dünyasıyla tanıştı, Türk Beylikleri dönemi sonrasında, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir kıyı kenti durumuna geldi. Ufak bir kasabayken, dönemin koşulları ve coğrafî konumunun sağladığı olanaklar sonucunda, Akdeniz dünyasının en önemli liman kentleri arasına katıldı.

17. yüzyıl başlarında, Osmanlı İmparatorluğu’nun dünyaya açılan ihraç kapısı olma niteliğini kazanan kentte, çoğunluğu oluşturan Türkler dışında, kendi mahallerinde yaşayan ve Osmanlı Devleti’nin tanıdığı ayrıcalıklar sayesinde ticaret yapan Fransız, İngiliz, Hollanda, Venediklilerle hem kültürel hem ticari zenginliğini artırdı. Zamanla batılı şirketlerin ve onların aracısı konumundaki levanten aile işletmelerinin sayısının artması kentin sosyolojik yapısını ve mekânsal görünümünü değiştirdi ve İzmir’de uzun yıllar farklı kültür ve yaşam biçimleri bir arada barış içinde yaşadı. 19. yüzyılın bütün yolculuk güncelerinde ‘Küçük Paris’ olarak adlandırılan İzmir, farklı dillerde yayınlanan gazeteleriyle, Avrupa’dakileri aratmayan kafeleri, tiyatro binaları ve konser salonlarıyla; kültürel olarak da Doğu Akdeniz liman kentleri içinde ayrıcalıklı bir konum edindi.

Şehir, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında da önemli olaylara sahne oldu. I. Dünya Savaşı’ndan sonra 15 Mayıs 1919’da işgal edilen İzmir, aynı gün gazeteci Hasan Tahsin’in Yunan ordusuna karşı sıktığı ilk kurşun ile Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın da ilk kıvılcımını yaktı. 9 Eylül 1922’de işgalden kurtulan şehir, Başkomutan Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nın nihai hedefini İzmir’in düşman işgalinden kurtulması olarak belirlemesi nedeniyle hem kurtuluşun hem de kuruluşun simgeleri olarak akıllarda kaldı.

izmirgenel

İZMİR’İ FARKLI KILANLAR

  • Batı tarihinden günümüze ulaşan en eski ve en tarihi kenti olan Tepekule, İzmir’de keşfedilmiştir.
  • Tarihte bilinen en eski köprü; Meles Çayı üzerindeki köprüdür.
  • Homeros ünlü eseri İlyada’yı İzmir’de yazmıştır.
  • Türkiye’nin en büyük açık hava çarşısı olan Kemeraltı Çarşısı, İzmir’dedir.
  • Dünyanın 7 harikasından birisi olan Artemis Tapınağı Efes’tedir.
  • Bugün sağlıklı kalmanın ön koşullarından birisi olarak önümüze sunulan Hijyen kelimesi İzmir’de doğmuştur. Hijyen kelimesi; Akslepios’un kızı Hygeia’dan gelmektedir.
  • Tıbbın sembolü yılan figürünün doğduğu yer Bergama topraklarıdır.
  • Parşömen kağıdı ilk kez Bergama’da keşfedilmiştir.
  • Türkiye’nin ilk hayvanat bahçesi 1937 yılında İzmir Kültürpark’ta kurulmuş, burası daha sonra; Çiğli Sasalı’daki 425 dönümlük Doğal Yaşam Parkı’na taşınmıştır.
  • Türkiye’nin en eski fuar alanı olan Kültürpark, İzmir’dedir.

Kültür ve turizm iç içe

Tarih boyunca limanı, ticaret hayatının zenginliği ve çok kültürlü yapısıyla öne çıkan İzmir, geçmişten getirdiği bu zenginliği turizmi ile birleştirmeyi başarabilmiş bir şehir. Birçok sanat etkinliğine ev sahipliği yapan tarihi mekanları, her yıl yerli yabancı sayısız sanatseveri kucaklıyor. Özellikle yaz aylarında yapılan müzik ve sanat festivalleri, İzmir turizmi için önemli bir itici güç. Öte yandan üç kıtaya ve 48 ülkeye, 1.5 milyar insanın bulunduğu bir destinasyona üç saatlik mesafede yer alması, 300 gün güneşi görmesiyle kente gelen yabancı turist sayısını da her yıl artırıyor.
Kıyılarındaki deniz-güneş-kum turizmine şehrin cazibesini artıracak alternatif turizm çeşitlerini ekleme çabasındaki İzmir, bu yıl iç turizmini canlandırmak için yeni bir tanıtım kampanyasına imza attı. İzmir Turizm ve Tanıtma Vakfı (İZTAV) tarafından “İzmir’e Doyamazsın” teması altında gerçekleştirilen kampanya ile kültürünü, tarihini, denizini ve lezzetlerini henüz keşfetmeyenleri kentin güzellikleriyle tanıştırmanın amaçlandığı kampanyayla, yerli turistlerin seyahat rotalarında İzmir’in ilk sıraya yükselmesi hedefleniyor.

129751903

Körfez’de vapur keyfi ve Kordon, Kemeraltı, Karşıyaka…

Eğer tam anlamıyla “İzmir’e geldim” demek istiyorsanız mutlaka gitmeniz gereken pek çok nokta bulunuyor. Ancak özellikle Kordon, Kemeraltı ve Karşıyaka görülmesi gerekenler listesinin başında geliyor. Şehrin kıyı şeridini takip edeceğiniz yol üzerinde yer alan bu üç noktaya, araçla gidebileceğiniz gibi, Körfezin martılarına simit atıp çayınızı içeceğiniz keyifli bir vapur gezintisiyle de ulaşabilirsiniz.

Alsancak Kordon; eski Türk filmlerinin vazgeçilmez mekanı, eğlence hayatının kalbi ve İzmir’in simgelerinden biri. Kordon’u yürüdükten sonra sıra sıra dizilmiş kafelerden birine oturup denizin kokusunu içinize çekebilir, portakal gibi bir güneşin denize batışını izleyebilirsiniz. Yunanistan’ın Selanik’i, Mısır’ın İskenderiye’si gibi gelenleri büyüleyen havası olan Kordon’un geniş ve ferah sahilinin arkasında da keyifli sokak ve mekanlar keşfetmeniz mümkün.

7 bin yıl önce İpek Yolu’nun en batı ucundaki ticaret merkezi olan İzmir’in en tarihi yerlerinden Kemeraltı Çarşısı bugün de alışverişin kalbi durumunda. Eski görüntüsü tamamen kalmasa da hala bakırcılar çarşısının kendine has sesleri, Şadırvan Cami yanındaki Sebil’in şırıltısı, Kestane pazarındaki balıkçıların ıslak önlükleriyle bağrışmaları, Kemeraltı’nın pek değişmediğini gösteren belirtileridir. Yerli yabancı turistlerin ilgi odağı olan Kemeraltı’nda her türlü hediyelik eşya alabilirsiniz. Kemeraltı Çarşısı’nın sonunda karşınıza çıkan, İzmir’in Osmanlı-Türk çehresini yansıtan Kızlarağası Han’ında ise otantik takılar ve eşyalar satan çok sayıda dükkan bulunuyor. Hanı biraz dolaştıktan sonra burada fincanda pişen Türk kahvesini denemenizi tavsiye ederiz. Kahve içerken hanın o telaşlı ama tatlı seslerini dinlemek yorgunluğunuzu alacaktır.

Karşıyaka ise 18. yüzyılın sonunda yerleşimin başladığı, zamanla şehrin zengin ve kültürlü ailelerinin ikamet ettiği bir ilçe olmasının etkisiyle İzmir’in görülmesi gereken ilçelerinin başında geliyor. Yerleşim alanı İzmir şehir merkezinin karşısında bulunması sebebiyle Karşıyaka adını alan ilçe, burada vefat eden Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın mezar anıtı, Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın ailesine ait olan ve yakın geçmişte bir anı evi olarak restore edilen köşküyle tanınıyor. Karşıyaka sahilinde gezerken levantenlerin yaptırdığı daha pek çok köşkü de görmeniz mümkün. Deniz kenarında yürüme imkanı veren sahili, hareketli çarşısı ve Konak-Alsancak manzarasıyla Karşıyaka’ya mutlaka uğramanızı öneririz. Ayrıca İzmir manzarasını doyasıya yaşamak isteyenlere bir de Tarihi Asansör’e gitmelerini öneririz. Dario Mareno sokağının sonundaki İzmir tüccarlarından Nesim Levi tarafından 1907′de yaptırılan asansörle çıkacağınız restoranda, Ege’nin lezzetlerini tadarak şehrin güzelliğini keyifle izleyebilirsiniz.

1470122859_ozgurluk

Saat Kulesi’nin önünde fotoğraf çekilmeyi unutmayın

İzmir tarihi mekanlar açısından çok şanslı. Bayraklı semtinde yer alan ve Tepekule olarak bilinen ören yeri, eski İzmir’in kuruluş yeri olarak biliniyor. Bayraklı’da yapılan kazılarda elde edilen buluntular şehrin kuruluşunun İÖ. 3000 yıllarına kadar indiğini gösterirken, şehrin tarihiyle ilgili de önemli ipuçları veriyor. Bir diğer tarihi tepe ise Kadifekale. İzmir’in en üst noktalarından biri olan Kadifekale, Büyük İskender’in İzmir’i yeniden kurması nedeniyle yapılmış. M.Ö. 334 yılında Büyük İskender’in isteği üzerine Pagos Dağı’nda inşa edilen tarihi Kadifekale, surlarının ayakta kalan kısımlarının restore edilerek burçlarının onarılmasıyla bu dönemin bir hatırası olarak bugün kentin üzerinde bir taç gibi duruyor.

İzmir’in en önemli simgelerinden biri olan Saat Kulesi ise Konak meydanında 116 yıldır gelenleri selamlıyor. Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit’in 25. tahta çıkış kutlamaları çerçevesinde 1 Eylül 1901 tarihinde törenlerle açılan kule, İzmirlilerin ve İzmir’i ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerin mutlaka önünde hatıra fotoğrafı çektirdiği, müdavimi olan kuşların yem atılarak beslendiği, insanların randevulaşıp buluştuğu en önemli noktalardan biri.

İzmir’in tarih zenginlikleri içinde Efes Antik Kenti çok ayrı bir özelliğe sahip. Dünyanın 7 harikasından birisi olan Artemis Tapınağı’nın da bulunduğu, yerleşik yaşamın izlerinin M.Ö 6000 yılına uzandığı Efes Antik Kenti’nde ortaya çıkarılan yapıtlar, bize dönemin hayatını anlamamız açısından çok büyük bir imkan sunuyor. Efes’i İzmir şehir merkezi ve Kuşadası’na yakınlığının da etkisiyle yılda yaklaşık 1.5 milyon turist ziyaret etmekte. Sizin de en kısa sürede bu sayıya dahil olmanızı, hatta Efes’e kadar gitmişken mutlaka Şirince Köyü’nü gezip Meryem Ana’nın evini ziyaret etmenizi öneririz.

Çeşme’nin plajları, Foça’nın balıkları, Kozbeyli’nin dibek kahvesi…

Dikili, Çandarlı, Yeni Foça, Eski Foça, Urla, Çeşme, Seferihisar, Mordoğan, Balıklıova, Karaburun, Gümüldür, Özdere… Hepsi tatilinizi deniz-kum-güneşe doyarak geçireceğiniz tatil beldeleri olarak Ege kıyılarında sıralanmış durumda.

İzmir’deki tatil merkezleri arasında akla ilk olarak tabii ki Çeşme geliyor. Özellikle Alaçatı, her yaz gece hayatını ve sörfü sevenlerin akınına uğruyor. İnce ve bembeyaz kumları ile Çeşme’deki Ilıca Plajı’nın ünü ülkemiz sınırlarını aşarken, Aya Yorgi, Pırlanta, Paşa Limanı, Tur Site, Çiftlik gibi 20 civarındaki koyla çevrili Çeşme, balığı ile ünlü Dalyan gibi doğa güzellikleri ve canlı eğlence hayatıyla da turistlerin ilgisini çekiyor.

Bakir bir doğaya sahip Karaburun ve Mordoğan yöresi ise turistik altyapı bakımından henüz gelişmemiş olmakla birlikte, sakin ve doğa ile baş başa bir tatil yapmak isteyenler için ideal. Eski Foça ise, dünyada nesli tükenmekte olan Akdeniz Fokları, Siren Kayalıkları, kalesi, tarihi eserleri, muhteşem doğası, barbun ve çipurası ile tatilcilerin uğrak yerlerinden. Yaklaşık yarım saat uzağındaki Yeni Foça, son yıllarda restore edilen taş evleri, butik otelleri ve yeni tamamlanan sahil düzenlemesiyle yıldızını parlatıyor. Eski Foça ile Yeni Foça arası birbirinden güzel ve çam ağaçları ile kucaklaşan koylarla bezenmiş durumda. Eski Foça ya da Yeni Foça’daki balık ve mezeleriyle ünlü restoranlarda yiyeceğiniz yemekten sonra eğer canınız güzel bir Türk kahvesi isterse o zaman rotanızı Kozbeyli Köyü’ne çevirmenizi öneririz. Her iki Foça’ya da yakın mesafede olan Kozbeyli; tarihi camisi, taş evleri, çam ve zeytin ağaçları, deniz manzarası, otantik yemekleri ve en önemlisi de ünlü dibek kahvesiyle eminiz kendisini size de sevdirecek.

Zeytinyağlı yemekler ve otlar, mutfağın olmazsa olmazları

Geçmişte 36 medeniyeti barındırmış olan İzmir’in mutfağı tahmin edebileceğiniz gibi oldukça zengin. Bu topraklar üzerinde yaşayan çeşitli insan topluluklarının kültürel etkileşimi, coğrafi koşullar, doğanın sunduğu nimetler ve en önemlisi de zeytinyağı… İşte İzmir mutfağına biçim veren etkenlerin başında bunlar geliyor.

Lezzetli balıklarının yanı sıra otları ve zeytinyağlı yemekleri de İzmir mutfağının olmazsa olmazlarından. İzmir mutfağında neredeyse 2500 yıldır zeytinyağı kullanılıyor. Bunun en önemli kanıtı, Urla’daki Klazomenai İyon antik kentinde bulunan ve dünyadaki zeytinyağı fabrikalarının en eski örneği olan ‘Zeytinyağı İşliği’. Hal böyle olunca yemeklerin tadına doyum olmuyor; özellikle de ot yemeklerinin. Sarmaşık, ebegümeci, ısırgan, cibez, stifno, turpotu, ısırgan, kenger, hindibağ, şevket-i bostan, gelincik, labada, kuşotu, sinirotu, helvacık, radika, deniz börülcesi, kuşkonmaz, arapsaçı, marata, tarlaçakısı, tarla çivisi, su teresi İzmir ve kıyı Ege’de en çok tüketilen otlar arasında yer alıyor. Bu yemeklerin sırrı, otların mümkün olduğunca az haşlanıp yeşil rengini koruması ve limon suyu ve sızma asidi 0.5’ten az olan zeytinyağı ile tatlandırılarak ılık yenmesi.

İzmir denince sütlü balık yemeden dönmek olmaz. İzmir’de balık ve deniz ürünleri üzerine müthiş bir menü çıkıyor karşınıza. Tuzda lagos, subye yumurtası güveci, balık köftesi, sardalya buğulaması, asma yaprağında barbunya, midye kızartması, midye dolması, dilbalığı fileto şiş, kâğıtta sardalya, kefal balığıyla hazırlanan kakavya, papalina balığından yapılan papalina tavası, bu menünün başlıcalarını oluşturuyor. Aslında İzmir’in mutfak kültürünün tam anlamıyla rafine olduğunu söylememiz pek de mümkün değil. Çünkü İzmir mutfağında Osmanlı yemek geleneklerinin yanı sıra, Musevi, Ermeni ve Rum lezzetleri de görülüyor. Ayrıca İtalyan ve Fransız etkileri de oldukça fazla. Selanikliler İzmir’de özellikle paça-çorba kültürünü yaygınlaştırırken, Giritlilerden de birçok tat İzmir mutfağına girmiş. Kabak, börülce, semizotu, radika ve arapsaçı ile yapılan ve zeytinyağlı bir yemek olan Kipohorta (Çiporta); gelincik otu, ısırgan ve tere ile yapılan Gelincik böreği, kuzu etli şevket-i bostan, Trança çorbası, Dalgan (ısırgan) salatası, Girit pilavı, mantarlı karides güveç, kabak pabucaki, haşlama kalamar dolma, kabak çiçeği dolması, zeytinyağlı turpotu yemeği, midyeli pilav bunların en önemlilerini oluşturuyor.

İzmir kahvaltısının farkı; boyoz ve gevrek…

İzmir’e geldiyseniz kumru, gevrek, boyoz ve kelle söğüşü mutlaka tatmalısınız. Kelle söğüş kuzu kellesinin etlerinden yapılan bir sakatat karışımıdır. İzmir ve yöresindeki ünü sebebiyle “İzmir söğüş” olarak da bilinir. İzmir söğüşte, diğer kelle söğüşlerden farklı olarak etler taze yeşillik ve soğanın yanında domatesle harmanlanır. Baharat etlere iyice yedirilir ve karışım lavaş üzerine konulup dürüm haline getirilmeden katlanıp sarılarak servis edilir.

İzmir’e özgü bir börek olan boyozu ise unutmamak gerek. Musevilerin yöre mutfağına ekledikleri bu nefis böreği hâlâ İzmir’deki her fırında bulmanız mümkün. Ancak en ünlüsü hangisi derseniz herkes size Alsancak’taki Dostlar Fırını’nı gösterir. Sabah kahvaltılarının vazgeçilmezi durumundaki boyozun yanında yumurta yenmesi de yine geçmişten gelen bir alışkanlıktır.
Türkiye’de nereye giderseniz gidin, mutlaka simit bulursunuz. Ama gevreği sadece İzmir’de yersiniz. Görünüşleri aynı olsa da simit ile gevreğin tatları birbirinden farklıdır, zira yapılma teknikleri değişiktir.

İzmir gevreği mayalı hamurdan açılarak oluşturulur ve sıcak pekmezli su karışımı dolu havuzlarda bir süre pişirildikten sonra üzerleri susamlanır. Sonra da fırına verilerek yeniden pişirilir. Yani aslında gevreğe iki kez pişirme işlemi uygulanır. Bu yüzden de İzmir gevreği çıtır çıtırdır.

Unutmadan bir de gevreğin bir üst modeli olan kumrudan bahsetmek gerek. Kumru, içine bir parça beyaz peynir, iki-üç dilim ince dilim domates ve bir yeşil biber koyulmuş gevreğin oval şekilde, tombul olanıdır. Çeşme, Alaçatı ve civarında oldukça ünlenen kumrucular, kumrunun sıcak olanını servis eder.

Mobilyada hedef; inovatif ve katma değeri yüksek ürünler

İzmir ve çevresindeki mobilya tesislerinde yapılan üretim göz önüne alındığında, ağaç işleme makineleri sektörü açısından önemli bir satış noktası olduğu hemen dikkat çekiyor. Türkiye’nin mobilya üretim ve ihracatının yapıldığı en önemli iller içinde İstanbul, Bursa, Kayseri, Ankara’dan sonra ilk beş arasında yer alan İzmir, gelişen bir mobilya kenti. Tasarımıyla, inovatif, fonksiyonel ürünleriyle mobilyadaki potansiyelini yükselten İzmir’de Karabağlar ve Kısıkköy bölgeleri üretimin yoğunlaştığı merkezlerin başında geliyor. Özellikle şehrin sahip olduğu liman ve ulaşım kolaylığı,  üretim kapasitesinin ve ihracatın artmasına itici güç oluyor. Azerbaycan, Cezayir, Fas, Kazakistan, Mısır, Suudi Arabistan, Yunanistan ve ABD başta olmak üzere hedef pazarlarda odaklanarak potansiyelini harekete geçirmeyi planlıyor.

ahsap_kaplama

YAPMADAN DÖNMEYİN!

  • İzmir Kordon’da gezmeden,
  • Boyoz ve kumru, Tire köftesi, Ödemiş kebabı ve lokma yemeden,
  • Şirince Köyü’nün sokaklarında gezmeden,
  • Asansör’den İzmir manzarasını izlemeden,
  • Efes ve Bergama Antik Kentleri ile Meryem Ana Evi’ni görmeden,
  • Kemeraltı’nda alışveriş yapıp, Kızlar-ağası Hanı’nda fincan kahvesi içmeden,
  • Arkeoloji ve Etnografya Müzeleri’ne gitmeden,
  • Foça ve Çeşme’de balık yemeden,
  • Kozbeyli Köyü’nün tarihi camisini gezip, ünlü dibek kahvesini içmeden,
  • Kuru incir, üzüm, Görece’den nazar boncuğu, Bergama’dan tulum peyniri almadan,
  • İzmir Enternasyonel Fuarı ile Selçuk Festivali’ni görmeden…

izmir_fuari_ief

Kabak çiçeği dolması sevmeyen var mı?

Girit’e özgü bir lezzet olarak İzmir mutfağına giren kabak çiçeği dolmasının bilinirliği ve sevenleri giderek artıyor. Bazı restoranlarda meze olarak da sunulan kabak çiçeği dolması, hem atıştırmalık hem de zeytinyağlı yemek olarak yenebiliyor. Sabahın ilk ışıkları ile birlikte çiçekler kapanmadan toplanan ve suya konulan kabak çiçekleri, kolay yırtıldığı için büyük bir özen ve dikkatle dolduruluyor.  Özellikle güveçte pişirildiğinde lezzeti bir kat daha artıyor.

img_1964

 

Fuarcılıkta yeni bir dönem başladı

Türkiye’nin en eski fuar alanı olan Kültürpark İzmir’in kimliğinin oluşmasındaki önemli bir kilometre taşıdır. Türkiye’nin ilk fuarını 84 yıl önce savaş ve krizlere rağmen düzenleyen İzmir,  fuarcılık alanındaki deneyimini yeni yatırımlara dönüştürdü. Mart ayında açılışı gerçekleşen Fuar İzmir ile Avrupa’nın önde gelen fuar komplekslerinden biri hayata geçirilirken, kentin bu alandaki çok önemli bir eksikliği giderilmiş oldu. 330 bin metrekare alanı, 119 bin metrekare açık ve kapalı sergi alanı, 12 bin metrekare fuar sokağı ve 400 milyon TL’yi aşan yatırım maliyetiyle yapılan Fuar İzmir’in, kentteki hizmet sektörüne yıllık yaklaşık 800 milyon TL’lik katkı sağlaması bekleniyor.

Yenilenen İzmir’de sektöre gün doğacak

4 milyonun üzerindeki nüfusuyla Türkiye’nin üçüncü büyük şehri olan İzmir, hayata geçirmeye başladığı kentsel dönüşüm projeleriyle yeni kimliğine kavuşuyor.  Tamamı deprem kuşağında bulunan İzmir’de Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle yeni inşaat projelerinin yapımına hızla devam ediliyor.

Kentsel dönüşümün mobilya sektöründe hareketliliğe neden olduğu kentte, ahşap tüketimini artırıcı yeni projeler de gündemde. Tekne ve yat üretimini artırmaya yönelik bin 200 dönümlük arazide 130 firmanın faaliyet göstereceği Yat Üretim Merkezi’nin kurulduğu İzmir’de, turizm yatırımlarına her yıl yenileri ekleniyor. Tüm bu gelişmeler ise İzmir’in ağaç işleme makineleri pazarını büyütürken, gelecek döneme ilişkin yükselen satış grafiği beklentisini artırıyor.

Kentte büyük dönüşüm başladı

İzmir’de kentsel dönüşüm projelerine hız verilmesi büyük inşaat şirketlerinin ilgisini çekiyor. Arsa sıkıntısı nedeniyle inşaat sektöründe ülke genelindeki gelişim hızını yakalayamayan İzmir’de kentsel dönüşüm projelerine hız verilmesi ulusal ve uluslararası grupları harekete geçirdi.  Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın tahminlerine göre sadece İzmir ve ilçelerinde 315 bin civarında yıkılması gereken yapı var. Gecekondular dışında çoğu bina eski ve yıpranmış durumda.  Öte yandan ruhsatlı binaların da önemli bölümünün deprem yönetmeliğine göre güçlendirilmesine ihtiyaç duyuluyor. Büyükşehir Belediyesi’nin 18 kentsel yenileme program alanı tespit ettiği İzmir’de yeni konut inşaası ve kentsel dönüşüm projeleriyle birlikte ağaç işleme makinelerine talebin artıracağı tahmin ediliyor.

Tatil beldeleri geliştikçe turizm tesisleri de artıyor

Türk turizminin başlangıç yerlerinden olan İzmir’e yerli ve yabancı turistlerin giderek artan ilgisi, kıyılarındaki turizm tesislerinin sayısında da artışa neden oluyor. 2006 yılında işletme belgeli 130 tesis, 24 bin 639 yatak sayısı bulunan İzmir’de bu rakam 2015 yılında 50 bine yaklaşan yatak sayısına ve 250’ye yakın konaklama tesisine ulaştı. Dokuz yıl önce yatırım belgeli 42 tesis ve 10 bin 483 yatak sayısı da 2014’de 48 tesis, 12 bin 140 yatak sayısına çıktı. Nüfusu ve elindeki potansiyeli dikkate alındığında İzmir’de Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı tesislerin yatak kapasitesinin en az 100 bini bulması gerektiğine dikkat çeken turizm yetkilileri, İzmir’de aynı zamanda turizmde çeşitlendirme faaliyetlerinin de arttırılması gerektiğini vurguluyorlar. Turizmde görülen hareketlilik ve gelecek döneme ilişkin hedefler, İzmir’de otel mobilyası ve dış cephe düzenlemesinde kullanılan ahşap yoğunluğunun da artmasına neden oluyor. Tüm bu gelişmeler ise ağaç işleme makineleri pazarı açısından İzmir’in cazibesini artırıyor.

Çaltıdere’den Avrupa’ya yat üretilecek

Yat turizminin gelişmesine paralel olarak tekne inşa, bakım-onarım ve çekek faaliyetlerinin hızla arttığı İzmir’de, yıllardır altyapısı süren Çaltıdere Yat Üretim Merkezi Projesi artık yatırımcılarını beklemeye başladı. Tekne ve yat sektöründe İzmir’i bir merkez haline getirecek projede son aşamaya gelindi ve Milli Emlak ile Çaltıdere Yat Kooperatifi arasında ön izin sözleşmesi yapıldı. Tekne ve yat bölgesi sayesinde İzmir’de ve civarında dağınık ve kısmen de kıyıdan uzak iç kesimlerde faaliyet gösteren tekne inşa, bakım onarım ve çekek yerleri, artık düzenli bir alana kavuşacak. Aliağa ilçesindeki Çaltıdere’de bin 200 dönümlük araziye kurulacak. Merkezde yat ve tekne inşa ve bakımı yapacak 130 firma faaliyet gösterecek. Çaltıdere’de 2 metre ile 80 metreye kadar yatların ve teknelerin bakımı ve üretimi yapılacak.