Çetin Ünsalan Gazeteci – [email protected]
Ekonomide tüm dinamiklerin değiştiği bir sürecin kapısını araladık, içeri bakıyoruz. Kimi zaman karşımıza teknoloji, kimi zaman eğitim, kimi zaman farklılaşan pazarlama anlayışı, kimi zaman da yeni üretim alanları çıkıyor.
Tüm bunların gölgesinde, eskiyi yok saymadan ama eski bakış açısıyla yeni ekonomide yer almak, pazarını korumak bir yana, pazar bulabilmek gibi kavramları konuşuyorsanız, değiştirmeniz gereken iki bakış açısı var.
Bunlardan biri, yaratıcı olmak durumunda olmanızdır. İşi yaparken de yönetirken de üretim yapıp onu pazara sunarken de sanatsal bir bakış açısıyla meselelere yaklaşmanız; orijinal fikirler üretirken, bir yandan da paylaşım ekosistemi içinde partner olmayı benimsemeniz gerekiyor.
Bunu da siyah beyaz yöntemlerle yapmak mümkün değil. Yani ekonominin yenileniyor olması değiştiğini değil, geliştiğini gösteriyor. Dünü unutarak oradaki kültürün üzerine, modernize edilmiş yöntemler ve bakış açıları geliştirmek zorunda olan bir Türk reel sektörü var.
Sadece eskide kalmanın da eskiyi unutup yeni olmaya çalışmanın da çok fazla sonuç ve rekabet avantajı vermeyeceğini bilmemiz gerekiyor. Yine de her ekonomi döneminde olduğu gibi, tüm bunları yapabilmenin yolu sermayeden geçiyor.
Fakt bugünün dünyasında sermaye edinimine bakış açısını da değiştirmek şart. Şu anda piyasaların en büyük problemlerinin başında ne geliyor? Finansmana ulaşmak. Günlük ihtiyaçların ve nakit akışlarının sıkıntılı olduğunun farkındayım.
Ama gerçek anlamda sürdürülebilir ve sürekliliği olan firmalar hedefliyorsan, her iş insanı ne aradığını sorgulamak durumunda. Yani para mı, finansman mı arıyor? Ne fark eder derseniz, biri borç diğeri yatırım anlamına geliyor.
Şöyle bir hatırlatma yapayım. Parasal genişlemenin dünyada gündemde olduğu 2000’li yılların başını hatırlayın. Başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere, dünyada bir parasal bolluk vardı değil mi?
Bize de bu kapsamda para geldi. Dünyanın en yüksek yabancı yatırımını çeken ülkesi bu anlamda kimdi? Çin. Peki Çin parayı ne yaptı? O günlerde kalitesiz ürünleriyle anılan bu ülke, çektiği kaynağı Ar-Ge başta olmak üzere, teknoloji gelişiminde ve üretimin çeşitlendirilerek geliştirilmesinde kullandı.
Biz ve bizim gibi ülkeler ise ağırlıklı olarak parayı harcamayı tercih ettik. Geldiğimiz noktada reel sektöründen bireylerine kadar çok ciddi bir borç yükü ile karşı karşıyayız. Oysa Çin bu süreçte dünya ekonomisinde neler olduğunu anlamak için bakılan iki adresten biri haline geldi.
Yani bir kaynağın nasıl kullanıldığı çok önemli. Geleni proje ve yatırım için kullanıyorsanız finansman, günlük harcamaları giderecek bir başlık olarak görüyorsanız borç olarak nitelendirilir.
Bugünün dünyasında finansman yok mu? Tahmin edemeyeceğiniz kadar çok. Ama proje üretmeniz, verimlilik, sürdürülebilirlik başta olmak üzere, firmanızı, sektörünüzü geliştirecek ve dünyaya da katkı sağlayacak işler, projeler konuşmak durumundasınız.
Hele ki paranın bu kadar maliyetlendiği bir dünyada kimse maaş ödemelerinizi yapmanız için size finansman vermez. Bu nedenle işe ve paraya bakış açımızı değiştirmek zorundayız. Şimdi herkes kendisine şu soruyu sorsun; “Para mı arıyorum, finansman mı?”