Sektörün tüm sorunlarını akıllı makineler ile çözeceğini ifade eden Cumhur Arslanoğlu, firmaların akıllı makinelere yatırım yapmasının artık bir zorunluluk olduğunu vurgulayarak, ”Üretimdeki bütün güç makinelerin eline geçiyor” görüşünü dile getiriyor.
Türkiye’deki ahşap sektörüne software (yazılım) hizmetleri sunan en eski firmalardan biri olarak 1992 yılından bu yana faaliyet gösteren Tervelli Endüstriyel Ürünleri Dış Tic. Ltd. Şirketi’nin Ortağı Cumhur Arslanoğlu, ahşap ve ağaç işleme sektöründeki en büyük eksiğin software ve yetişmiş eleman olduğunu söylüyor. Türkiye ve özel sektörün bu konulara yatırım yapmaması halinde, uluslararası pazardan pay alamayacağını, gelişip büyüyemeyeceğini dile getiren Arslanoğlu, “Ahşap sektöründeki yerli imalatçılar çok başarılılar, mekanik aksam üretiminde hiçbir eksikleri yok. Bu nedenle Türkiye’de mekaniğe artık yatırım yapmaya gerek yok. Bu firmaların üretim alanındaki tek sorunu software” diyor.
Yetişmiş ve kalifiye eleman çalıştıramayan sektörün büyük kayıplar yaşadığını aktaran Arslanoğlu, “Teknolojik makineleri, yazılım programını kullanacak yetişmiş elemanın firmada çalışması büyük önem taşıyor. Ancak elemanların sürekli değişimi yada bunu yapacak yeterlilikle bir elemanın olmaması, firmaların yazılımı hayata geçirmesinde büyük sıkıntı yaratıyor. Öte yandan Türkiye’de usta çırak ilişkisi, işçilik bitme noktasında. Üretimdeki bütün güç, makinelerin eline geçiyor” diye konuşuyor.
Sektördeki firmaların tüm bu sorunları akıllı makineler ile çözebileceğini ifade eden Arslanoğlu, sektörün akıllı makinelere yatırım yapmasının artık bir zorunluluk olduğunu vurguluyor. Yaptığımız röportajda, Tervelli’nin faaliyetlerinin yanı sıra sektörde yazılım ve teknoloji kullanımının gerekliliğini, ithalatçı firmaların yaşadıkları sorunları ve bu sorunlara yönelik sektörün neler yapması gerektiğini Cumhur Arslanoğlu’ndan dinledik.
Cumhur Bey öncelikle sizi biraz tanıyalım. Mesleğe girişiniz ne zaman ve nasıl gerçekleşti?
İnşaat sektöründeki geçmişimiz aile büyüklerimizin faaliyetlerine dayanıyor. Kereste ve inşaat alanında eski bir aile firmasıyız. Ben de inşaat mühendisiyim. 1982 yılında kardeşlerimizle birlikte kereste ticaretiyle başladık. Ardından laminat ithalatı yapıp, Türkiye’ye laminat getirdik. Makine mühendisi olan kardeşlerimle birlikte ahşap endüstrisine girmiş olduk. O dönemde laminat tutkal Türkiye’de yoktu. 1988 yılında ABD’den bunun da ithalatına başladık. Bunları yaparken yurtdışındaki gelişmeleri takip ederken sektördeki yeni makineler ve makineleşme dikkatimizi çekti ve bu alanda araştırma yaptık. Bu araştırmalarımız sırasında 1990-1991 yıllarında karşımıza yazılım (software) konusu çıktı. Ahşap endüstrisine CNC makineleri yeni yeni girmeye başlarken, biz yazılımın kullanılmasıyla oluşacak gücü fark edip gördük. ABD’ye gittiğimiz fuarlarda birçok incelemede bulunduk ve bu alana girmeye karar verdik. Software konusunda bir ABD’li firmanın Türkiye temsilciğini aldık ve henüz Türkiye’de hiç olmayan yazılımı firmalara anlatmaya başladık. Türkiye’deki büyük kapasiteli firmalarla iletişime geçtik. Bu firmalar o dönemde CNC makinelerinin yatırımına yeni başlamıştı. 1995 yılında İstanbul Ağaç İşleme Makineleri Fuarı’ndaki standımızda büyük bir barkovizyon kurarak sektöre yazılımın faydaları ve kullanımı ile ilgili tanıtım yaptık. Yazılımın gücüne inandığımız için bu alana yoğunlaştık. Diğer ürünlerin ithalatını yapıyorduk, ancak yazılım ve makine işi bizim ilgimizi daha çok çekti. Sektörün geleceğine ilişkin öngörülerimiz bize umut verdi. Bugün bununla beraber robot simülasyon programları satıyoruz. Biz bir mühendislik firmasıyız. İthalatçıdan ziyade sorun çözen, 3 boyutlu program satışları yapan, programlarla ilgili sorunları olan firmalara çözüm üreten bir şirketiz. Önceliğimiz yazılım. Tervelli olarak ahşap endüstrisinde akıllı makineler ve yazılım ile varız.
Sektörün yazılıma ilgisi nasıl?
Yazılım hizmeti vermeye başladığımız 1990’ların başında mobilya sektörünün büyük firmalarıyla görüştük. Mobilya sektörü henüz yeni gelişiyordu ve firmalar o dönemde bu konuyla pek ilgilenmedi. Hatta bizden ürün alan firmalar ilk başlarda bunu kullanamadılar, çünkü bunu kullanacak elemanları yoktu. Firmaları eğitme işini biz yaptık. Ancak zamanla mobilya firmaları bu işi daha fazla ciddi almaya başladılar. ABD’deki fuarlara gidip gelirken 2000 yılında Thermwood firmasıyla tanıştık. Bu firma, ABD’de yazılımın gücüne inanmış bir firma. Mekaniğini, kontrol panelini ve programını hep birlikte yapmanın çok büyük bir güç olduğunu, başka türlü başarılı olunamayacağını, entegrasyon olmadığında sorun çıkacağını vurgulayan bir firma. Kenar bantlama hariç tek bir makine üzerinden üretimle ilgili her şeyi yapabiliyorlar. Birkaç yıllık görüşmenin ardından anlaşmamızı yapıp makinenin Türkiye’deki satışına başladık. 2004 yılı sonunda makineyi Türkiye’ye getirmeye başladık. Şu anda sattığımız makineler ile çok büyük miktarda üretimler yapan firmalar var. Yazılımın gücüne inanarak üretimlerini sürdürüyorlar.
Tek bir makineyle üretim yapma konusunda dünyada nasıl bir yaklaşım var?
2000’li yıllardan sonra, Amerika’da artık konvansiyonel makinalarla plaka işleme kenara itildi. Tek makine ile üretim yapmanın yollarını aradılar, bunu da software’in gücü ile başardılar. ABD bu konuda çok ilerleme kaydetmiş durumda. Tüm üretimi tek bir hatla yapabilecek makineler üzerine çalışıyorlar ve imal ediyorlar. Artık tek makine ile her şeyi çözmek mümkün oldu. Eskisi gibi ebatlama makinesi, yanına fincanlı CNC ve onun yanına delik makineye artık gerek yok. Çünkü hepsini tek başına yapabilecek tek bir makine üretiliyor dünyada. Geleceğin teknolojisi tek makine ile üretim yapma üzerine kurulu. Avrupa’da ise bu mantık henüz yok. Avrupa software’a yatırım yapmadığı için eski sistemle üretim yapmaya devam ediyor. İtalya, Thermwood makinelerinin değerini anlayamadığından bu ülkede hiç satışı yapılamadı. Türkiye de hep Avrupa ile çalıştığı için Türk firmalarına makineyi anlatmak zor oldu. Ama yeni yeni kabul görür oldu şu anda. Dünyada sadece biz değil Avrupalılar da software konusunda çok geri kaldılar. Avrupa’da hala konvansiyonel makineler ile üretim yapıyorlar. Türkiye’de de buna benzer bir durum var. Türkiye’de onbinlerce küçük üretici var. Bunların hepsi mutfak yapabilecek kapasitede. Thermwood makinesinin yanına bir de kenar bantlama makinesi koyduğumuzda aslında bir fabrikanın işini yapmış oluyorsunuz. Bu şekilde günde 50 plaka işleyebilirsiniz. Bu çok ciddi bir rakam. Üreticilere bunu ilk etapta anlatmak çok zor. İlk etapta kimse buna inanmıyor. Bir de bu makine, muadillerine göre yüzde 35 daha pahalı. Ancak geri dönüşünde rakiplerine nazaran çok büyük avantajları var.
Neden tek makine ile üretim yapmanın önemi yeterince anlaşılmadı sizce?
Tamamen psikolojik olduğunu düşünüyorum. Makineye bakıp tüm üretimi yapabileceğine inanmıyor üreticiler. Sıradan iki kişiyle bir günde 10 farklı mutfak üretebiliyorsunuz. Bu anlamda bu makine çok büyük bir fark yaratıyor. Türkiye’nin en büyük eksiği yazılım/software konusunda. Türkiye ve özel sektör buna yatırım yapmazsa, uluslararası pazardan pay alamayız, gelişip büyüyemeyiz. Sektördeki yerli imalatçılar aslında çok başarılılar, mekanik aksam üretiminde hiçbir eksikleri yok. Bu firmaların üretim alanındaki tek sorunu software ve kontrol panelinde. Kontrol panelini ve programını farklı firmalardan alıp sorun yaşıyorlar. Bunu kendilerinin gerçekleştirebilmesi için Ar-Ge’ye ve büyük bir yatırıma ihtiyaç var. Firmaların bu konulara bütçe ayırmaları gerekir. Aynı zamanda kalifiye elemanları olmalı. Türkiye’deki önemli sorunlardan biri, herkesin bildiği gibi, yetişmiş ve kalifiye eleman gücü temininde yaşanıyor. Çok büyük miktarda yetişmiş elemana ihtiyacımız var. Teknolojik makineleri, yazılım programını kullanacak yetişmiş elemanın sürekli olarak firmada çalışması büyük önem taşıyor. Elemanların sürekli değişimi, firmaların yazılımı hayata geçirmesinde büyük sıkıntı yaratıyor.
Satışını yaptığınız ürünler arasında Türkiye için yeni olan başka teknolojiler var mı?
Evet sadece Türkiye için değil dünya için yeni bir teknoloji. Amerikan router firması Thermwood’un büyük ölçekli, katmanlı üretim hattı için piyasaya sunduğu yeni teknolojinin adı olan L-SAM’ın da Türkiye’de satışını yapıyoruz. Bu ürün, ahşap endüstrisinin dışında özellikle havacılık, otomotiv, döküm ve yat endüstrisi gibi çok çeşitli sanayilere yönelik üretim yapıyor. Bunun için de herhangi bir kalıp veya aparat gerekmiyor. Başka bir deyişle L-SAM makinesi hem yazdırma hem de trimleme operasyonlarını tek tezgah üzerinde iki gezer kafa kullanarak bir araya getiriyor. 3D (üç boyutlu) Thermwood firmasının kendi yazılımı ile yazdırılır. Daha sonra yapılacak ürünün nihai boyutlarından biraz daha büyük olarak saatte 250 kg thermo plastik kompozit olarak dökülür, daha sonrada istenilen ölçülerde aynı makine üzerinde bulunan 5 eksen cnc makinesi ile kesin ve net ölçülerde tıraşlanılarak bitirilir.Dileyenler bu konuda sitemizden gerekli bilgiyi edinip, bize ulaşabilirler. Biz son dönemde bu makinenin de satışı üzerine yoğunlaşmaya başladık. Bu konuda ilgili büyük firmalarla görüşmelerimiz sürüyor.
Dünyada bu süreç yaşanırken Türkiye’deki üreticilere ne yapmalarını önerirsiniz?
Türkiye’deki ahşap endüstrisinin yüzde 70-80’ini oluşturan plaka işleme işleri, dolap yapımı üzerine. Bu alanda tek makine ile üretim sürecine Türkiye’de kendini adapte etmeli. Bu değişim sürecini kaçırmamalı. Dünyadaki gelişmeleri takip ederek, uygulamamız gerekiyor. Öte yandan Türkiye’de usta çırak ilişkileri bitti, yetişmiş eleman konusunda eksiğimiz büyük. İşsizliğin çok fazla olduğu ülkede kalifiye işçi bulmak ne yazık ki zorlaşıyor. Türkiye’de plaka işleme sanayinin yüzde 70-80’ini ithal makinelerle oluyor. Ancak son 4-5 yılda yerli üretimde ciddi artış var. Örneğin kenar bantlama makinelerinde yerli üreticiler çok başarılılar. Türkiye’de mekaniğe artık yatırım yapmaya gerek yok. Elemana ve software’a yatırım yapmak gerekiyor. İnsan kaynağı olmadan, gelişmemiz mümkün değil. Genç ama maalesef iyi yetişmemiş bir nüfusumuz var. Akıllı makinelere yatırım yapmak artık bir zorunluluk. Sektör gelişimini akıllı makineler ile sağlayacak. Sektör sorunlarını akıllı makineler ile çözecek. Üretimdeki bütün güç makinelerin eline geçiyor.
Siz aynı zamanda AİMSAD’taki İthalatçılar Komitesi’ne başkanlık ediyorsunuz. Sektöre ithalatın etkisi nedir?
AİMSAD kurulurken ithalatçıların da üye olması için davet edilmesi bizleri şaşırtmıştı. Yerli üretici ve ihracatçı firmaların yanı sıra ithalatçı firmaların da aynı çatı altında yer alması ilk etapta yadırganmıştı. Ama sonra oturup düşünüldüğünde ithalatçıların sektör için ne kadar önemli olduğu fark edildi. Biz ithalatçılar olarak, yerli makine üreticilerine çok büyük fayda sağlıyoruz. Ağaç işleme makineleri sektöründeki firmalara çok büyük katkımız oluyor. Çünkü biz teknoloji getiriyoruz. Bunların kullanımı için sektöre eğitimler veriyoruz. Software konusunda dünyadaki gelişmeleri takip ediyor, bunları sektöre aktarıyoruz. Dünyadaki gelişmeleri Türk sanayicisine tanıtma konusunda aracılık ediyoruz. AİMSAD çok yeni bir dernek, biz de yeni kurulan bu yapı içerisinde ithalatçıların sorunlarını masaya yatırıp, çözmeye çalışıyoruz. Henüz yolun çok başındayız. Ama zamanla inanıyorum ki birlikte sorunlarımıza çözüm bulacağız.
Peki ithalatçılar olarak özellikle hangi konularda sorun yaşıyorsunuz?
Yurtdışından gelen ithalatçı ana firmalar, Türkiye pazarında yerli makineler ile rekabet edebilmek için, 5-6 Türk firması ile anlaşıyor. Daha fazla satış yapabilmek için, daha fazla sayıda firma ile anlaşma yapıyorlar. Bu durum sıkıntılara neden oluyor. Sektördeki Türk ithalatçıların, yurtdışındaki satıcıyı iyi araştırması gerekiyor. Hem makinenin kalitesi hem de vereceği eğitimde ithalatçı ana firmanın yeterliliğe sahip olup olmadığına emin olmalılar. Bu anlamda piyasada şu anda çok büyük bir başıboşluk var. Özellikle Çinli firmalar ve makinelerden kaynaklanıyor. Türkiye’nin bu yolla makine mezarlığına dönüşmesi engellenecektir. Çin’den çok ucuza makineler getiriyorlar, ancak kalite kullanım açısından gelin görün ki gelen makineler burada büyük sorunlar yaratıyor. Türkiye’deki ithalat haksız rekabete neden olmamalı.
Ne yapılabilir bu konuda?
Biz AİMSAD’taki İthalatçılar Komitesi olarak bu soruna çözüm üretmeye çalışıyoruz. Türkiye’de mümessillik veren firmalardan yeterlilik belgesi isteyeceğiz. Bu firma bu ürünü satmaya yetkili mi, satış sonrası hizmet verme hususunda yeterli mi inceleyeceğiz. Türkiye’de ürünü satmaya ve her türlü hizmeti vermeye yetkilidir diye bir belge isteyeceğiz.
Aynı zamanda gümrüklerde de denetleme olmalı. Yabancı ana firmaların Türkiye’deki satıcılara karşı, sorumlu olacakları bir bağlayıcılıkları yok. Bu tür başıboş ithalatçıların önlerini gümrükten itibaren kesmek gerekiyor. Bu noktada devletten destek istiyoruz. Türkiye’ye girecek makineler konusunda daha seçici olunması lazım. Türkiye’ye mal satacak firmaların daha sıkı incelenmesi, yetkilerinin, yeterliliklerinin ve kapasitelerinin incelenmesi konusunda devlet kurumları daha fazla etkin olmalı. Yeterliliği olmayan ithalatçıların Türkiye’de mal satmaları engellenmeli. Elini kolunu sallayanın ülkemizde makinesini satması engellenmeli. Bu noktada belirli standartlar belirlenmeli ve bu standartları sağlamayan firmaların ithalat yapması yine standartları sağlayamayan makinelerin Türkiye’de satışı daha gümrükte engellenmeli. Devletin bu yolla Türkiye’deki imalatçıları da koruması gerekiyor. İthalat yaparken yerli üretici de baltalanmamalı, haksız rekabete neden olunmamalı.
Sektördeki ithalatçılara önerileriniz ne olur?
Türk ithalatçıları olarak sattığımız ürünün, belgelerini, standartlarını çok iyi araştırmalıyız. İthalatçı arkadaşlarımız sattıkları ürünlere sonuna kadar güvenebilmeli ve arkasında durmalı. İthalatçı firmaların, en önem vermesi gereken hususlardan birisi satış sonrası hizmet. Ürünü sattıktan sonra da eğitim, teknik destek ve servis hususunda eksiksiz hizmet verebilmeli, alıcılardan şikayet getirmemeli.
Devletten beklentileriniz neler?
Devlet yerli üreticinin üretimini planlamalı. Aynı üründen çok fazla üretim yapılmaması için devletin yönlendirici olması gerekiyor. Sektörün gelişimi için üretim planlaması çok önemli. Yeni yatırımlara ruhsat alınırken, devlet girişimciyi yönlendirmeli. Devletin ülkede üretilemeyen ürünün imalatı için teşvik vermeli. Yurtdışında, bu anlamda çok ciddi teşvik ve destekler var. Türkiye’de 300 bine yakın büyükten küçüğe ahşap sektöründe faaliyet gösteren firma var. Bunların 70 bini İstanbul’da bulunuyor. Ahşap endüstrisi Türkiye’deki imalat sanayisinin yüzde 9.2’ini oluşturuyor. 2.5 milyon kişiye istihdam sağlıyor. Sektörün yüzde 85-90’ı ise merdiven altı. 500 mutfaklık bir inşaat projesine teklifi verebilecek belki de 60 bin firma vardır, fakat bu firmanın içerisinde çok küçük atölyelerle vardır. Bunlar rekabet açısından büyük makine yatırım yapan firmalara çok büyük darbe vurmuşlardır. Ayrıca Türkiye kullanılmayan. Yanlış yatırımları ithal edilen makine mezarlığına dönmüş durumdadır. Serbest piyasa ekonomisi kapsamında çok iyi denetlenmesi gerekir. Bu nedenle devletin, üreticisinden ithalatçısına, herkesi denetlemesi gerekiyor. Bu noktada sektörün kurumsallaşması adına AİMSAD da çok büyük bir misyon üstleniyor.
Türkiye’de yazılımın kullanımı konusunda geleceğe yönelik nasıl bir öngörünüz var?
Biz son 25 yıldır Türkiye’de software’in gücünü üretici firmalara anlatmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemde bu alanda daha hızlı yol alacağımız konusunda umudum var. Zira özellikle yeni neslin ilgisi çok fazla. Genç girişimcilerden ve genç patronlardan ben çok umutluyum. Software’in gücüne ve yeni teknolojilere onlar daha çok inanıyorlar. Şirket olarak biz de Türkiye’deki software kullanımındaki payın arttırılmasında katkımız, desteğimiz olsun istiyoruz.
Türkiye neler ithal etmeli, üretimi destekleyecek ürünler neler olabilir?
Türkiye’nin artık kenar bantlama makinesi, ebatlama makinesi, fincanlı CNC makinesi ithalatı yapmasına gerek yok. Bizim daha çok yüksek teknolojili makinelerin ithalatına ihtiyacımız var. Bir başka ifade ile ithalattaki ihtiyaç, yerli üretimi yapılan ürünlere nazaran daha fazla katma değer yaratabilecek yüksek teknolojili ürünlere yönelik olmalı. Türkiye’deki yerli üreticilerinde yurtdışından gelen katma değeri yüksek ürünlerin muadillerini üretmeye odaklanmalı.