Özü sözü bir, mert, yiğit Dadaşların diyarı Erzurum, Türk tarihine ve coğrafyasına 1945 metre yüksekten bakan, Malazgirt zaferinin ardından ilk fethedilen büyük şehirlerden biri olarak biliniyor. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Milli Mücadele’yi başlattıkları, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı Erzurum Kongresi’ne ev sahipliği yapan şehir, tarihi ve kültürel zenginliğinin yanı sıra Çifte Minareli Medresesi, Ulu Cami, Palandöken Dağı, Oltu taşı, Narman Peri Bacaları, Tortum Şelalesi ve cağ kebabı gibi yöreye özgü çok lezzetli yemekleri ile sizi bekliyor.

Yüzölçümü bakımından Türkiye’nin en büyük dördüncü, nüfus bakımından ise Doğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük üçüncü ili olan Erzurum, tabiat şartlarının ve coğrafi konumunun uygun ve elverişli olmasının yanı sıra önemli uygarlık ve medeniyet merkezi olarak bilinen yerlere yakınlığı ile tarihte hep Anadolu’nun en eski yerleşim merkezleri arasında yer aldı. Tarih öncesinden günümüze dek pek çok medeniyeti barındırmış olan şehrin M.Ö. 4900 yıllarında kurulduğu tahmin ediliyor. Günümüze kadar yapılan kazılar sonucu bulunan bazı taş araçlar, Erzurum ve yöresindeki yerleşimin geçmişini yontma taş devrine kadar götürüyor.

Şehrin bilinen ilk adı, Doğu Roma İmparatoru II. Theodosius’un (408-450) ismiyle ilişkili olan Theodosiopolis olduğu tahmin ediliyor. Ermeniler ise burayı Karin adıyla anmaktaydı. 11. yüzyıldan sonra ise Türkler, Theodosiopolis için Erzen adını kullanmışlar. Basılan Selçuklu paralarında şehrin adının, Erzenü’r-Rûm ve Erz-i Rûm şeklinde yazıldığı görülüyor. Daha sonra bu ad Arz-ı Rûm oldu ve son olarak bugünkü Erzurum şeklini aldı.

Erzurum ve çevresi, özellikle son Kalkolitik ve Eski Tunç çağından itibaren yoğun iskana ve siyasi olaylara tanık olmuş bir yerleşim yeri. Bunun sebeplerinin başında, eski çağlardan beri önemli ticari ve askeri yolların kavşak noktasında yer alması, zengin akarsu kaynaklarını bünyesinde bulundurması ve doğal savunma zeminine sahip olması geliyor. Çevredeki sert iklim şartlarına rağmen dağ silsileleri ve akarsu boylarındaki verimli ovalar, tarıma ve bilhassa hayvancılığa uygun bir ortam oluşturmuş. Özellikle Karaz, Pulur, Güzelova Höyük ve Sos Höyük buluntuları, Erzurum’un İlk Tunç Çağı’ında Karaz kültürünün merkezi konumunda olduğunu, çevrede önemli bir yaşama biçiminin bulunduğunu gösteriyor.

Pek çok eski medeniyet, doğu-batı yol güzergâhında bulunan Erzurum tarihi boyunca; Urartular, Kimmerler, İskitler, Hititler, Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Sasaniler, Emeviler, Selçuklular, Moğollar, Safeviler gibi pek çok millet ve devlet tarafından istilâ edildi ve hüküm sürüldü. Ardından Osmanlılar ve Türkler’in hakimiyetine giren şehir, Anadolu’da kurulan ilk Türk beyliği olan Saltuklu Beyliği’ne başkentlik yaptı. Erzurum böylece yaklaşık bin yıldır Türk-İslâm medeniyetine ev sahipliği yapıp bu kültürü yaşatıyor.

Yakın dönem tarihine baktığımızda ise Türkler’in hakimiyetindeki Erzurum’un birçok kez Ruslar tarafından işgal edildiğini görüyoruz. 1828-1829, 1878 ve 1916’da üç defa Rus istilâsına uğrayan Erzurum, bu geçici istilalar nedeniyle Ruslar tarafından çok büyük tahribatlara maruz kaldı. Bu işgallerde şehirdeki hem Ermeni hem de Müslüman Türk köy ve mahallelerinde çok büyük katliamlar ve yıkımlar gerçekleşti. Türk ve Ermeni çetelerin karşılıklı yaptıkları saldırılar, 1918 yılına kadar sürdü. Türk Ordusu 15’inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir, Erzurum’da Ermeni çeteleri ile girdiği muharebe sonucunda galip geldi ve Erzurum’u 12 Mart 1918’te işgalden kurtardı. Göç eden Erzurumlular, kısa süre sonra tekrar Erzurum’a dönmeye başladılar.

Erzurum, Türkiye tarihinde çok büyük önemi olan şehirlerden biri. Türk İstiklâl Harbi 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da toplanan ve Erzurum Kongresi’nde alınan kararlar ile fiilen ve hukuken başlatılmış oldu. Öte yandan Mustafa Kemal Atatürk, 23 Nisan 1920’de Ankara’da, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında, Erzurum mebusu sıfatıyla Meclis ve Hükümet Başkanlığı’na seçildi.

93 Harbi ile destanlaşan Nene Hatun
Kahraman Erzurumlu kadınların temsilcisi olarak günümüzde kabul gören Nene Hatun, Türk tarihinde “93 Harbi” diye adlandırılan 1878 yılındaki Türk-Rus savaşında destanlaşan yiğit, kahraman bir Türk kadını, Türk anası. Aziziye Tabyalarında Ruslara karşı silah olarak kullandığı satırı ile bütünleşen yüreği, onu adeta destanlaştırmış durumda. Erzurumlu Kara Fatma da yine Milli Mücadele’nin destanlaşan bir diğer cesur kadını olarak biliniyor.

Kurtuluş Mücadelesi’nin önemli buluşması, Erzurum Kongresi

Doğu Anadolu’daki 9. Ordu Müfettişliğine tayin edilen Mustafa Kemal Paşa, 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a geldi ve ilk karşılama merasimi Erzurum’un batısındaki Ilıca’da yapıldı. Erzurum’a gelişinin ertesi günü 4 Temmuz’da Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni ziyaret eden Mustafa Kemal Paşa’nın 5 Temmuz 1919’da Karabekir Paşa, Rauf Bey, Eski Vali Münir, Süreyya, Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Kazım, Kurmay Binbaşı Hüsrev, Binbaşı Refik, M. Müfit Bey ile Erzurum’da yaptığı toplantı, milli mücadelenin başlaması açısından büyük katkı sağladı.

23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında bölgesel savunma amaçlı toplanan Erzurum Kongresi, o dönemde İtilaf devletleri tarafından işgal edilmiş olan Trabzon, Erzurum, Sivas, Bitlis ve Van’dan gelen 62 delegenin katılımı ile gerçekleşti. Yerel bir savunma için toplansa da Türk milletinin kurtuluşunda yol gösterici olan ve 2 hafta süren kongrede alınan kararlar, Kurtuluş Mücadelesi’nde izlenen çizgide önemli ölçüde belirleyici oldu. Sivas Kongresi ve Misak-ı Milli kararlarına zemin hazırladı.

O dönemde Batı’da Yunan ordusuna karşı savaş veren Misak-ı Milli güçlerine büyük moral olan Erzurum Kongresi’nde, bölgesel bir kongre olmasına rağmen tüm ulusu etkileyecek kararlar alındı. Kongrede, Türk Kurtuluş Savaşı’nı yönetme yetkisi ilk kez Mustafa Kemal’e verildi. İlk defa bu kongre ile geçici hükümet kurulması düşüncesi gündeme geldi ve yine ilk defa bu kongre ile devlet sınırlarından bahsedildi. Sadece sınırlardan bahsedilmekle kalmayıp ayrıca bu sınırların değiştirilemeyeceği konusunda da kesin bilgilere değinildi. Misak-ı Milli sınırları ilk kez ortaya konulurken, yeni bir devlet kurma fikri kesinlik kazandı. Ayrıca mandater sistem ilk kez Erzurum Kongresi’nde reddedildi.

Kervansaraylarından iki tanesi zamana direniyor

Tarihte ve kurtuluş mücadelesinde böylesine önemli bir misyona sahip olan Erzurum’da yapacağınız gezi sırasında geçmişten bugüne ayakta kalan birçok eser sizler için önemli uğrak noktaları olacak. İslamiyetin yayılış dönemlerinde askeri amaçla ve sınır emniyetini korumak için kurulan, sonraki devirlerde ticaret için kullanılan hanlar, şehirdeki önemli tarihi eserler arasında yer alıyor. İran ve Türkistan’a ulaşan doğu-batı istikametindeki yol üzerinde bulunan Erzurum’daki 6 kervansaraydan ikisi kullanılırken, biri ise zamana direniyor. Bir döneme tanıklık eden Taşhan (Rüstem Paşa), Gümrük, Cennetzade, Kamburoğlu, Karasu ve Hacı Bekir Hanları’nda Cennetzade ve Kamburoğlu zaman içerisinde yıkılırken, Gümrük Hanı da yok olmamak için zamana direniyor. Günümüzde şehirde Taşhan ve Hacılar Hanı canlılığını koruyor.

Erzurum Kalesi ile şehre panoramik bakış

Erzurum’a hakim, şehir merkezinde bir tepe üzerinde yer alan Erzurum Kalesi ve Saat Kulesi, şehrin panoramik görüntüsünü izlemek isteyen yerli ve yabancı turistlerin bir anlamda ilgi odağı durumunda. Özellikle son yıllarda yapılan tarihi eserleri ortaya çıkarma çalışmaları çerçevesinde, Erzurum Kalesi çevresindeki çarpık yapılaşma görüntüsü veren ve tarihi eserleri gölgeleyen binaların yıkım çalışmaları, kale surlarını ve iç kalenin varlığını iyice belirginleştirdi.

Erzurum Kalesi, şehir merkezinde yer aldığı tepenin en uç noktasında bir iç kale ve bu iç kaleyi çevreleyen bir dış kaleden oluşuyor. İç kale sekiz burcu ile günümüze kadar varlığını koruyabilmiş olmasına rağmen dış kale konumundaki ikinci kat sur kısmen mevcut. Selçuklu ve Osmanlılar döneminde onarılan kalenin kurulu olduğu tepenin yüksekliği 1950 metreyi buluyor. Kalenin ilk inşâ tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte M.S. 5. yüzyılın ilk yarısında Bizanslılar tarafından yaptırıldığı tahmin ediliyor. Tarih boyunca Asurlular, Sasaniler, Persler, Araplar, Romalılar ve Bizanslılar arasında sık sık el değiştiren ve 11. yüzyılda Türkler’in eline geçen Erzurum Kalesi İç kale kısmında, ilk Türk-İslam eserlerinden Saltukoğulları dönemine ait Kale Mescidi yer alıyor.

Anadolu’daki en eski Selçuklu minaresi olan Saat Kulesi ise Erzurum’un şehir merkezindeki en yüksek tepesinde yer alan İçkale’de bulunuyor. ‘Tepsi Minare’ diye de geçmişte adlandırılan Saltukoğulları tarafından 12. asırda gözetleme kulesi olarak yapılmış olan kulenin gövdesi tuğla, kaidesi ise kesme taştan yapılmış. 19. yüzyılda üst kısmına ahşap külah ilave edilmiş olan kale içerisinde bulunan “Kale Mescidi”nin minaresi olarak da kullanılmış.

Erzurum Tabyaları, Osmanlı-Rus savaşlarının izlerini taşıyor

Şehirdeki diğer askeri yapılardan birini de Erzurum Tabyaları oluşturuyor. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Erzurum’u savunmak için yapılan ve silahlarla güçlendirilen bu askeri yapılar, şehrin savunmasında önemli rol oynamış. Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi ve askeri alanda yaşadığı sıkıntıyı fırsata dönüştürmek isteyen Rusların Osmanlı İmparatorluğuna karşı başlattığı savaş, tabyaların da yapılmasına neden olmuş. Ruslara karşı Erzurum şehrini savunma amaçlı yapılan tabyalar, özellikle Erzurum’un doğusunda olmak üzere çevresinde de bulunuyor. 93 Harbi olarak da adlandırılan ve Osmanlı-Rus Savaşlarının en kanlı çatışmalarının yaşandığı Erzurum Aziziye Tabyaları’nın tarihimizde özel bir yeri ve önemi var. Aziziye Tabyalarında Osmanlı Ordusu ile omuz omuza veren Erzurum halkı, başarılı bir savunma vererek Rusları geri püskürtmüş. Ayrıca Mecidiye, Ağzıaçık, Sivişli, Ahali, Dolangez Küçük Höyük, Büyük Höyük, İlâve, Uzun Ahmet, Büyük Kiremitlik, Küçük Kiremitlik, Çobandede gibi onlarca tabya Erzurum’da yer alıyor.

Camiler ve medreseler şehri

Erzurum için camiler ve medreseler şehri de denilebilir. Saltuklular, İlhanlılar ve Osmanlılar döneminde yapılan Erzurum’daki tarihi camilerin başında Erzurum Ulu Cami (Atabey Camii) geliyor. Yakutiye ilçesinde bulunan ve şehrin en eski, en büyük camisi olma özelliğini taşıyan bu cami, kendine has özellik ve ustalığıyla önemli bir yere sahip. 1179 yılında Saltukoğulları’ndan Melik Nasirüddin Muhammed Bey zamanında yapılmış olan Erzurum Ulu Cami, şehir merkezindeki Cumhuriyet caddesi üzerinde, Çifte Minareli Medrese’nin batısında yer alıyor. Her kentteki Ulu Cami’lerde olduğu gibi Erzurum’da da cuma namazlarını kılmak için buluşulan bu cami, Erzurumlular tarafından ibadet etmek için özenle tercih ediliyor.

Şehirde camiler kadar medreseler de dikkat çekiyor. Anadolu’daki kapalı avlulu medreselerin en büyüğü olan Yakutiye Medresesi, plan düzeni, dengeli mimarisi ve iri motifli süslemeleri ile Erzurum’un en gösterişli yapılarından birini oluşturuyor. İlhanlı hükümdarı Sultan Olcayto döneminde Gazan Han ve Bolugan Hatun adına, Hoca Yakut Gazani tarafından 1310 yılında yaptırılmış olan Yakutiye Medresesi, kapalı avlulu, eyvanlı ve revaklı medrese tipinin Anadolu’daki en büyüğü olup, günümüze kadar iyi korunarak varlığını koruyabilmiş örneklerinden. Cumhuriyet Caddesi üzerinde, Lala (Mustafa) Paşa Camii’nin yanındaki medrese, İslâm Eserleri Müzesi olarak kullanılıyor. Erzurum ilinin sembollerinden olan medrese, her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret ediliyor.

Selçuklular dönemine ait olan Çifte Minareli Medrese (Hatuniye Medresesi) ise Erzurum ilinin diğer sembollerinden biri. Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad’ın kızı Hüdâvent Hatun tarafından 1253 yılında yaptırılmış olan bu tarihi yapı, Anadolu’nun en büyük sanat şaheserleri arasında gösteriliyor. Her biri 26 metre yüksekliğindeki rengarenk çinilerle süslü çift minare, bu tarihi esere isim olmuş. Erzurum Ulu Camii bitişiğindeki alanda, Erzurum Kalesi ve Saat Kulesi ile karşı karşıya bir konumda yer alan medrese, Hüdâvent Hatun’dan dolayı “Hatuniye Medresesi” olarak da adlandırılıyor. Açık avlulu medreselerin Anadolu’daki en büyük örneği durumunda olan medresenin kümbeti de Erzurum’da bulunan kümbetlerin en büyüğü olarak biliniyor.

Oltu taşı almak için Taşhan’a uğrayabilirsiniz

Erzurum’da hem alışveriş yapıp hem de tarihi bir mekan görmenin keyfini yaşamak istiyorsanız Taşhan’a mutlaka uğramalısınız. Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamı Rüstem Paşa tarafından 1561 yılında yaptırılan Taşhan adıyla da anılan Rüstem Paşa Kervansarayı, Erzurum’da gezilecek mekanların başında geliyor. Muntazam kesme taştan yapılmış iki katlı bir yapı olan Taşhan, 1970 yılında restore edilmiş. Menderes Caddesi üzerinde bulunan bedestenin üst katlarında Oltu taşı işlemecileri faaliyet gösteriyor. Alt katlarında ise, çeşitli iş yerleri bulunuyor.

Osmanlı kervansaray mimarisinin şaheser örneklerinden biri olan yapı, günümüzde Oltu taşı esnafının imalat ve satış yeri olarak hizmet veriyor. Erzurum’un önde gelen tarihi ticaret merkezlerinden olan Taşhan, aynı zamanda yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı. Oltu taşından yapılmış, başta tespih, yüzük, gerdanlık olmak üzere onlarca çeşit hediyelik eşyanın satışı burada yapılıyor.

Erzurum’da Oltu taşı dışında bakır eşyaları da hediyelik olarak alabilirsiniz. Dövme ve döküm tekniğinin yaygın olarak kullanıldığı Erzurum’da bakır işçiliğinde, tornada çekme, preste basma yöntemleri kullanılıyor. Bu teknikler kullanılarak kazan, bakraç, sahan, sini, ibrik, güğüm ve kildan gibi birçok bakır eşya üretiliyor. Ayazpaşa Cami ile Taşmağazalar ve Gürcükapı Mahallesi arasında kalan bölge, bakırcıların yoğun olarak faaliyet gösterdikleri Bakırcılar Çarşısı olarak biliniyor. Eğer bakır hediyelik eşya almak istiyorsanız bu bölgeye uğramanızı tavsiye ederiz. Şehirde kuyumcuların ve çeyizlik eşyaların satıldığı mağazaların bulunduğu tarihi çarşı olan Taş Mağazalar Çarşısı da günümüzde Erzurum’un en canlı çarşılarından biri. Erzurum’da alışveriş yapmak isteyenlere bu çarşıyı da mutlaka görmelerini öneririz.

Kayak, rafting, trekking için Erzurum’a gitmeyi ihmal etmeyin

Erzurum tarihi ve kültürel yapısı kadar turizmi ile de yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Özellikle kış turizmi konusunda Türkiye’nin en önemli çekim merkezlerinden biri olan Erzurum, Palandöken Dağı ile uluslar arası anlamda da giderek ünleniyor. Erzurum’da bulunan 3125 metre rakımlı tektonik bir dağ olan Palandöken, Erzurum şehrinin 10 km kadar güneyinde bulunan zirvesiyle çevrenin en yüksek noktası. Birçok tesis ve kayak merkeziyle 2011 Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunları’na ev sahipliği yapan Erzurum Palandöken Dağı, kış mevsiminde kuzey yamacında barındırdığı kar miktarı, kar kalitesi ve Türkiye’nin en uzun pisti ile önde gelen kayak merkezlerinden biri durumunda.

Palandöken Dağları’nın en yüksek noktası Büyükejder Tepesi olarak isimlendiriliyor. Burada özel işletmeye ait kafeteryalar var. Erzurum şehir merkezine yaklaşık 4 km uzaklıkta olan 2100 metre rakımdaki oteller mevkiinde her türlü ihtiyaç giderilebilecek imkânlar bulunuyor. 150 gün/yıl süreli bir kayak mevsimine sahip olan pistte, 10 Aralık-10 Mayıs arasındaki dönem kayak etkinlikleri için en uygun zamanı oluşturuyor. 15 değişik pistten sürekli 5 km. kayma imkânı var. Kayak alanı, 2150-3100 metre yükseklikte yer alıyor. Normal kış koşullarında 2-3 metre kar yağışı alıyor.

Tarihi eserleri ve kış sporları tesisleriyle tanınan Erzurum’da temel geçim kaynağını tarım ve hayvancılık oluşturuyor. 25 bin kilometrekare yüzölçümüne sahip il arazisinin yüzde 15’i tarımsal amaçlı olarak kullanılabilir konumda. Soğuk iklimi sebebiyle sanayinin gelişmediği şehirde, son yıllarda kış turizmi öne çıkıyor. Daha önceleri bölgede mevcut olup, Palandöken dağı kış spor tesisleri ile sınırlı olan kış turizmi, özellikle son yıllarda şehir ekonomisi için önem kazanıyor.

‘Erzurum’da kayak dışında yapılabilecek başka ne gibi spor etkinlikleri var derseniz?’ size hemen rafting ve trekking etkinliklerine katılmanızı öneririz. Erzurum’un İspir ilçesi sınırlarından geçen Çoruh Nehri, rafting yapmaya en elverişli akarsulardan biri. Derin kanyonları ile ilgi çeken, 1993 yılında Dünya Rafting Şampiyonası’nın yapıldığı Çoruh, her yıl turistlerin akınına uğruyor.

Trekking için ise Erzurum’un kuzeyinde yer alan Dumlu Dağları üzerinde sporseverler ve turistler tarafından günü birlik doğa yürüyüşleri yapılıyor. Bu etkinliğe katılanlar üç saatlik bir yürüyüşle Dumbu Baba diye adlandırılan ve Fırat Nehri’nin önemli kollarından biri olan Karasu’nun kaynağı durumundaki soğuk su gözesine varıyorlar. Burada bir süre dinlenen ziyaretçiler dönüş yürüyüşünü Kırkgöze Köyü üzerinden yapıyorlar. Buna benzer dağ yürüyüşleri Erzurum’un güneyinde bulunan Palandöken Dağları üzerinde de yapılıyor.

Termal turizmi için pek çok kaplıca mevcut

Erzurum’un Pasinler, Ilıca ve Köprüköy ilçeleri, kaplıca turizminin yoğun olduğu merkezleri oluşturuyor. Ilıca Kaplıcaları, il merkezine 18 km. uzaklıkta bulunuyor. Buradaki klorür, bikarbonat, sodyum, karbondioksit, arsenik ve bromür içeren sular; mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi ve şeker hastalıklarına iyi geliyor. Yine kent merkezine yaklaşık 20 km. uzaklıktaki Ilıca ilçesindeki büyük ve küçük kaplıcalar da çeşitli romatizmal hastalıklara şifa arayanların uğrak yeri halinde. Pasinler Kaplıcası, il merkezine 43 km. uzaklıkta. Tuzlu, bikarbonatlı, alkalin ve toprak alkalin olan sular; mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi, metabolizma hastalıkları ve diyabete iyi geliyor. Kaynağın çevresinde de birçok turistik tesis var. Bunun yanında yaklaşık 60 km. ötedeki Köprüköy’de de coşkun kaynayan suyundan dolayı halk arasında “Deli Çermik” diye adlandırılan, çamuru ile meşhur kaplıca bulunuyor. Akdağ Kaplıcası ise il merkezine 28 km. uzaklıkta bulunuyor ve suyu mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi ve şeker hastalıklarına iyi geliyor.

Tortum Gölü ve Şelalesi doğaseverleri bekliyor

Doğa güzellikleri açısından da oldukça zengin olan Erzurum her mevsim, farklı heyecanlar yaşayabileceğiniz, farklı güzellikler bulabileceğiniz bir şehir. 18. yüzyılda heyelan sonucu Tortum Çayı vadisinin tıkanması nedeniyle oluşan Tortum Gölü, bu güzelliklerden biri.

Tortum ilçesinin 35 km kuzeyinde yer alan ve çay üzerinde dar ve dik bir vadide 8 km. boyunca uzanan Tortum Gölü, 1000 metre rakımda, dört tarafı yüksek tepelerle çevrilmiş olarak Erzurum-Artvin yolu üzerinde bulunuyor. Tortum Gölü’nün güney ucunda küçük bir kuş cenneti var. Yırtıcı kuşların uğrak yeri olan gölün bulunduğu vadide, Türkiye’nin dört akbaba türünü görmek mümkün. Kafes balıkçılığı yapılan gölde, alabalık ve aynalı sazan üretiliyor. Çevresinde mesire alanlarının bulunduğu gölün doğu kıyılarını peribacaları süslerken, batı yamaçlarında çok dik ve kayalık bir yapı göze çarpıyor. Ayrıca gölde Ayvalı ve Küçük adında iki ada bulunuyor. Oldukça sakin olan gölün üzerinde sandalla gezinti yapmak da mümkün.

Tortum Şelalesi’ne hidroelektrik santrali yapılmış ve Türkiye’nin elektrik arzına katkıda bulunmaya başlamış. Gölün suları, 1963 yılında faaliyete geçen ve 1 km kadar kuzeydeki alçak bir boğazda kurulmuş olan Tortum Santrali’ni çalıştırmakta. Gölün fazla suları ise, bu tabii seti aşarak 48 metre yükseklikten Tev Vadisi’ne döküldüğü yerde Tortum Şelalesi’ni oluşturuyor. Baharda suyun bol olduğu mevsimde tabii manzarası ve heybetiyle seyrine doyum olmuyor. 48 metre yükseklik ile dünyanın üçüncü yüksek şelalesi olarak bilinen Tortum Şelalesi, yılın her mevsimi güzelliği ile ziyaretçileri büyülüyor. Şelalenin önünde yer alan izleme balkonu, ziyaretçilerin ıslanma pahasına, büyük ilgisini çekiyor. Şelale, özellikle mayıs ve haziran aylarında bütün görkemiyle kendini gösterirken hazirandan sonra su miktarında azalma oluyor.

“Kırmızı periler diyarı”

Erzurum’daki bir diğer doğal güzellik ise peri bacaları. Narman ilçesi doğu yönü giriş istikametinde kırmızı rengi ve ilginç yeryüzü şekilleriyle dikkat çeken Narman Peri Bacaları, “Kırmızı periler diyarı” olarak da adlandırılıyor. Kırmızı peri bacaları olarak bilinen Narman Peri Bacaları, Narman ilçesinin güneyinde, Narman-Pasinler otoyolunun 7. kilometresinde yer alıyor. Rüzgâr ve yağmurun kumlu toprağı aşındırması, kırmızı peri bacalarını ve dar vadilerden oluşan bu ilginç manzarayı meydana getirmesiyle oluşan bu jeolojik oluşumlar Doğu Anadolu Bölgesinde sadece bu yörede görülüyor. Koruma altına alınan Narman Peribacalarını ülke turizmine kazandırmak için yaz aylarında çeşitli şenlikler düzenlenirken, yerli ve yabancı turistlerin bölgeye ilgisi her geçen dönem artış gösteriyor.

Erzurum merkez ve yöresine özgü çok zengin bir mutfak sizi bekliyor. Bilinen Türk mutfağına ek olarak Erzurum’un geleneksel mutfağının başında ayran aşı (yayla çorbası), herle aşı, kesme çorbası, paça çorbası, çeşitli türde et yemekleri özellikle son yıllarda Erzurum’un simgelerinden biri haline gelen Cağ kebabı geliyor.
Kırmızı et dönerin, odun ateşinde koyun, kuzu ve oğlak eti ve özel katkı karışımla pişirilen türü olan Cağ kebabı, geleneksel olarak Erzurum’un Oltu ve çevre ilçeler Olur, Tortum ve Yusufeli yörelerinde yapılıyor. Önceden terbiye edilmiş etin yatık bir şişe geçirilip odun ateşi üzerinde pişirilmesiyle hazırlanan kebap, Cağ (veya bico) adı verilen şişler kullanılarak servis yapıldığından bu adı alıyor. Kebap, yanında soğan, domates ve sivri biber ve tandır ekmeği veya lavaş ile birlikte servis ediliyor.

Anadolu’nun coğrafi yönden çatısını oluşturan Erzurum ve çevresi, ekmek pişirme yöntemleri bakımından da oldukça zengin. Bölgede iklim şartlarının da etkisi ile tandır ve ocak kültürü oluşmuş durumda. Özellikle tandırda pişirilen lavaş ekmek, kendine özgü şekli ve lezzetiyle bölge mutfağına yön veriyor.
Erzurum’da büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinin önemli bir yere sahip olması, et ve süt ürünleri açısından çeşitliliği artırıyor. İl ile adeta özdeşleşmiş olan civil peynir (çeçil peynir) ve göğermiş (kerti) lor kahvaltı sofralarının olmazsa olmazı.

Daha çok mayıs ayında kırlık arazide kendiliğinden biten çaşır bitkisi de Erzurum halkının mutfağında aranan bir tat ve lezzet. İlçelere göre şekil bakımından farklılık gösteren çaşır kavurmasının, küçük ve etli olanı makbul. Erzurum’da bir çeşit ev makarnası anlamına gelen yumurta pilavı ise, yumurta, tuz ve un ile yoğrulan hamurun şeritler halinde kesilip haşlanmasıyla oluşan bir yemek.

Erzurum’un diğer yemekleri arasında kuymak, tereyağlı peynir helvası, kurut, hıngel, tirit, haşıl, kiriş, lor dolması, kartol pancarı (patates yahnisi), çeç pancarı, çortuti pancarı, şile, şalgam dolması, pazı ve lahanadan yapılan etli-zeytinyağlı yemekler, ekşili dolma, evelik dolması ve kuzu kulağı kavurması bulunuyor. Tatlı dendiğinde ise sofraya dökme tepsi tel kadayıf ve kadayıf dolması, burma tatlısı gibi yörenin en bilinen ve sevilen tatlıları geliyor.