Türkiye’nin en yüksek dağından adını alan, Nuh’un Gemisine ev sahipliği yaptığına inanılan, Yaşar Kemal’in romanına ilham kaynağı olan Ağrı… Toplam arazisinin yüzde 46’sını dağlık araziler oluştursa da, kar örtüsü altında yaklaşık dört ay geçirse de, içinde barındırdığı tarihle Ağrı, görülüp-gezilmeyi, üzerine daha nice yazılar yazılmayı hak eden gizli bir cevher.

Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van Bölümü sınırları içinde yer alan Ağrı’nın, toplam yüz ölçümü 11 bin 375 kilometrekare. Kuzey’den Kars ve Iğdır, batıdan Erzurum ve Muş, güneyden Bitlis ve Van, doğudan ise İran sınırı ile çevrili olan Ağrı, yüksek dağlık arazilere sahip. Ağrı’nın, İran ile sınır mesafesi 145 kilometre ve Ağrı-İran sınır arası süresi yaklaşık bir saat 44 dakika. Anadolu’nun İran’la bağlantısını sağlayan yolun üzerinde bulunması ile önemi her geçen artan Ağrı topraklarının yüzde 46’sını dağlık alanlar, yüzde 29’unu ovalar, yüzde 18’ini platolar, yüzde yedisini ise yaylalar oluşturuyor.

Başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılık

Başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan Ağrı’da, buğday, arpa ve şeker pancarı yetiştiriliyor. Bununla beraber, Murat Suyu Bataklığında pamuk, kendir, pirinç, mısır ve çavdar da yetişiyor. Hayvancılık, Ağrı’nın bir diğer önemli geçim kaynağı. Geniş mera, otlak ve yaylalarda koyun, keçi, sığır, manda besleniyor. Öte yandan Ağrı ve çevresinde sebze ve meyve üretiminin çok sınırlı olduğunu da hatırlatmak gerekiyor. Son yıllarda arıcılık da geçim kaynakları arasındaki yerini almış durumda. Ağrı, arıcılık bakımından Doğu Anadolu Bölgesi’nin çoğu yüksek sahalarında görülen benzer coğrafi özelliklere sahip.

Karasal iklimin hüküm sürdüğü Ağrı’da kışlar soğuk ve sert, yazlar ise kurak ve sıcak geçiyor. Ağrı’da kar örtüsü yaklaşık dört ay boyunca yerde kalıyor. Bu da Türkiye sınırları içinde karasal iklimin en sert geçtiği illerden biri olduğunu ortaya koyuyor.

Farklı birçok medeniyete ev sahipliği yapmış

Ağrı, Orta Asya’dan gelen kavimlerin Anadolu’ya girişi sırasında bir geçiş kapısı görevini üstlendiği için birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapmış. Ancak her ne kadar farklı medeniyetlere kapısını açsa da göç süreçlerinde kalıcı bir merkez haline gelemediği için bölgede çok köklü bir uygarlık oluşmamış. Hititler, Hurriler, Urartular, Kimmerler, Medler, Persler, Ermeniler, Sakalar, Arsaklılar, Artaksıyaslılar, Abbasiler, Bizans Devleti, Sökmenli Devleti, Ani Atabekleri, Cengizliler, İlhanlılar, Celayirliler, Moğol Hakanı Aksak Timur, Karakoyunlular ve Osmanlı Devleti bir zamanlar bu sarp ve dik tepelerle kaplı coğrafyada hüküm sürmüş.

Persler yaklaşık 200 yıl bu bölgede yaşadı

Ağrı’da ilk egemenlik kurduğu düşünülen Hititlilerin, güçlerini kaybetmeleri sonrasında bölgeye Hurriler yerleşmiş. Ancak Ağrı’nın, krallık merkezi olan Urfa’ya uzak olması nedeniyle Hurriler bölgeyi uzun süre ellerinde tutamamış. Hurrilerden sonra bölgeye yerleşen Urartuların, Ağrı’daki en köklü uygarlığı kurdukları biliniyor. M.Ö. 825-810 yılları arasında hüküm süren Kral İspuini döneminde, Urartular, Van Gölü’nün kuzey ve kuzeydoğusunda bulunan ülkeler üzerine seferler başlatmış. M.Ö. 810-786 tarihleri arasında hüküm süren Kral Menua döneminde ise bu akınlar daha da yoğunlaşmış. İnşa edilen kaleler, buraya yapılan seferlerin önceden planlandığını ortaya koyuyor. Ağrı Dağı’nın yamaçlarında bulunan Karakoyunlu ve Taşburun köyleri arasında yapılan arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkartılan Urartu Yazıtı, Kral Menua’nın bu bölgedeki egemenliğinin kesin kanıtı olarak gösteriliyor. Kimmerler de kısa süreliğine Ağrı’da hakimiyet kurmuşlar. Kimmerlerden sonra, Medler Ağrı ve çevresini topraklarına katmışlar. Medler’in yıkılması ile birlikte Persler, Büyük İskender’in Pers Kralı III. Darius’u yenerek Anadolu’yu ele geçirdiği tarihe kadar, yaklaşık iki yüzyıl bu bölgede yaşamlarını sürdürmüşler.

Bölgeye yerleşen ilk Türk topluluğu Sakalar

Doğu Anadolu’ya gelip yerleşen ilk Türk topluluğu M.Ö. 680 yılında bölgeye gelen Sakalar olmuş. Ağrı ve bölgesi Hz. Osman döneminde ise İslam Orduları tarafından fethedilmiş. 872 yılına kadar Abbasilerin kontrolü altında kalan Ağrı, daha sonra Bizans’ın egemenliğine geçmiş. 1071 Malazgirt Savaşı sonrasında ise bölgeye Türk boyları yerleşmeye başlamış. 100 yıla yakın Sökmenli Devleti’nin sınırları içinde yer alan Ağrı’da, sırasıyla Ani Atabekleri, Cengizliler, İlhanlılar ve Celayirliler hüküm sürmüş. Edinilen bilgilere göre; İlhanlılar zaman zaman kurultaylarını Ağrı Dağı’nda yapmış, hem Anadolu’yu hem de İran’ı buradan yönetmişler. 1393’de Moğol Hakanı Aksak Timur tarafından ele geçirilen Ağrı, 1405-1468 tarihleri arasında ise Karakoyunlu toprakları içinde yer almış, Karakoyunlular yıkılınca da bölge Akkoyunluların egemenliğine geçmiş.

Farklı isimlerle anılmış

Ağrı’nın, Osmanlı topraklarına katılması Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşen Çaldıran Savaşı sonrası gerçekleşmiş. Birçok medeniyete ev sahipliği yapması nedeniyle tarih boyunca farklı isimlerle anılan Ağrı’ya, Osmanlı Dönemi’nde Şorbulak, Ermeniler döneminde ise Karakilise isimleri verilmiş. Kazım Karabekir zamanında ise Karakilise ismi değiştirilmiş ve bölge Karaköse diye adlandırılmış.

Yoğun dağlık alanlarına, sert geçen kışlarına rağmen Ağrı içinde bulundurduğu birbirinden farklı ve özel alanlarla her yıl binlerce yerli ve yabancı turiste ev sahipliği yapıyor. Her ne kadar pandemi sebebiyle söz konusu ziyaretçi sayılarında azalma görülse de Ağrı ve bölgesi gezilmeye değer gizli cevherleriyle sizleri bekliyor.

99 yılda tamamlanan eşsiz saray

Ağrı’nın en dikkat çeken cevheri, tartışılmasız İshak Paşa Sarayı. Doğubayazıt’ın yedi kilometre güneydoğusunda, yüksek bir tepenin üzerine inşa edilmiş olan İshak Paşa Sarayı, Ağrı’ya gidildiğinde muhakkak görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Kartal yuvasına benzeyen sarayın yapımına 1685 yılında Çıldır Atabekleri’nden Çolak Abdi Paşa tarafından başlanılmış, aynı soydan gelen Küçük İshak Paşa zamanında, tam 99 yıl sonra 1784 yılında tamamlanabilmiş.

Harem, harem odaları, aşevi, hamam, toplantı salonları, eğlence yerleri, mahkeme salonu, camii, çeşitli hizmet odaları, oturma odaları, uşak ve seyis odaları, muhafız koğuşları, cezaevi, erzak depoları, cephanelik, tavlalar, bodrum katlarında çeşitli hizmet odaları gibi bir saray için gerekli tüm alanlara sahip olan bu eşsiz sarayın mimarlığını ise Ahıskalı ustalar üstlenmiş. 366 odası bulunan İshak Paşa Sarayı’nın en dikkat çekici özelliklerinden birisi ise, dünyanın ilk kalorifer sistemine sahip olması. Saray, merkezi bir sistem üzerinden ısıtılıyormuş. Her odada bulunan ocaklarda ısıtılan sıcak su, taş duvarlardaki boşluklardan geçen toprak künkler aracılığıyla yapı içinde dolaştırılıyormuş. O dönem için yüksek mimari beceriler gerektiren saray günümüzde ziyaretçilerini şaşırtmaya devam ediyor. Hem geleneksel Türk mimari özelliklerine hem de Selçuklu mimarisinin karakteristik özelliklerine sahip olan İshak Paşa Sarayı, sanat tarihi yönünden eşsiz bir değere sahip. İshak Paşa Sarayı’nın üst kısmında yer alan Ahmedi Han Türbesi de bölgenin bir diğer önemli turizm noktalarından.

Türkiye’nin en yüksek dağı

Elbette Ağrı deyince akla ilk olarak, adını da aldığı Türkiye’nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı geliyor. Her yıl binlerce dağcı tarafından ziyaret edilen Ağrı Dağı, Nuh’un Gemisine ev sahipliği yaptığı düşünüldüğü için efsanelere konu olan bir bölge. Kutsal kitaplarda da adı geçen Ağrı Dağı’nın, Ararat, Kuh-i Nuh, Gli Dağ, Cebel-ül Haris gibi farklı dillerde de birçok ismi bulunuyor. Dağın doruğunda bir örtü buzulu var. Doğu yüzünde Serdarbulak Yaylası ve Küçük Ağrı Dağı yer alıyor. Dağa ilk tırmanış 9 Ekim 1829 yılında Prof. Frederik Von Parat tarafından gerçekleştirilmiş. İkinci tırmanış ise 21 Şubat 1970 yılında Dr. Bozkurt Ergör tarafından gerçekleştirilmiş. Dağcılar için hem zorlayıcı hem de çekici bir tırmanış rotasına sahip olan Ağrı Dağı’nın yüksekliği ise 5 bin 137 metre.

Nuh’un Gemisi Efsanesi ve Ağrı Dağı

Ağrı dağının tek özelliği Türkiye’nin en yüksek dağı olması değil elbette. Hepimizin bildiği Nuh’un Gemisi Efsanesi’nde geçen geminin Ağrı Dağı’nın güney karşısındaki Telçeker ile Üzengili köyleri arasında olduğuna inanılıyor. 1959 yılında Harita Yüzbaşısı İhsan Durupınar, doğu bölgesinin havadan çekilmiş fotometrik haritalarını incelerken, ilginç bir fotoğrafla karşılaşmış. Tüm dünyayı yakından ilgilendiren bu fotoğrafta, gemi biçiminde bir şeklin olduğu fark edilmiş. İlk bakışta gerçekten gemiye benzeyen bu yapının heyelanın etkisiyle mi, yoksa Nuh’un gemisinin karaya oturduğu yer mi olduğu ise hala tartışma konusu. Nuh’un Gemisi’nin Ağrı Dağı’nda olduğu fikrini bizlere veren efsane ise şöyle; Nuh Peygamber zamanında, insanlar Tanrıya isyan etmeye başlamışlar. Bu insanları cezalandırmaya karar veren Tanrı, Hz. Nuh’a, üç yüz adım boyunda, elli adım eninde ve otuz adım yükseklikte olacak bir gemi inşa etmesini emretmiş. Nuh Peygamber gemisini yaparken, herkes onunla alay etmiş ve başlarına gelecek felakete inanmamışlar. Bir süre sonra Nuh Peygamber, gemisini bitirmiş ve emir gereğince gemiye yeryüzünde bulunan bütün canlılardan, erkek-dişi birer çift, yeteri kadar yiyecek, ailesini ve bazı yakınlarını alarak yola çıkmış. Gemi açıldıktan sonra kırk gün, kırk gece yağmur yağmış, görülmemiş bir tufan her şeyi yerle bir etmiş. Sadece gemidekiler sağ kalmış. Nuh’un gemisi, yüz elli gün sularda yüzmüş. Bir emirle sular çekilmeye başladığında Nuh Peygamber bir güvercin salmış ancak güvercin konacak bir yer bulamayıp geri dönmüş. Hz. Nuh, yedi gün sonra güvercini tekrar salmış ve bu kez güvercin ağzında bir zeytin dalıyla gemiye dönmüş. Suların çekildiğini gören Hz. Nuh ve yanındakiler karaya çıkarak Ağrı Dağı’nın eteklerinde bir köy kurmuş.

Doğal sit alanı

Her yıl binlerce turiste ev sahipliği yapan bir diğer rota ise; Meteor Çukuru. 1988 yılında Erzurum Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulunca tescillenmiş ikinci derece doğal sit alanı olan Meteor Çukuru önemli bir turizm potansiyeline sahip. Meteor Çukuru, karstik bir çöküntü, derinliği 60, çapı ise 35 metre.

Görülmeye değer Balık Gölü

Taşlıçay ve Doğubayazıt ilçe sınırları içinde yer alan Balık Gölü’nün denizden yüksekliği iki bin 241 metre. Doğal güzelliğiyle ziyaretçilerini büyüleyen Balık Gölü, Türkiye’nin en yüksek rakımlı göllerinden biri. Gölün en büyük özelliği ise; sahip olduğu kırmızı benekli alabalıklar. Bununla beraber gölün üzerinde bulunan bir adada kuluçkaya yatan kadife ördeklerini görmek de mümkün. Gölün çevresinde ayrıca, kartal, şahin, keklik, yabani tavşan, tilki, kurt, yaban ördeği, martı, bıldırcın ve çulluk da yaşıyor.

Şifa kaynağı kaplıca bölgesi

Diyadin Kaplıcaları, Diyadin ilçe merkezine beş kilometre mesafede bulunuyor. Kaplıca bölgesi birbirinden kopuk olarak bulunan Yılanlı, Davut, Tunca ve Köprü kaplıcaları olmak üzere geniş bir alana yayılmış durumda. Bölgedeki önemli termal turizm merkezleri arasında bulunan Diyadin Kaplıcaları yıl boyunca cilt ve romatizma hastalıkları başta olmak üzere çeşitli rahatsızlıklarına şifa arayanları ağırlıyor.

Yazın bile erimeyen sarkıt ve dikitlerle dolu mağara

Ağrı Doğubayazıt’a bağlı Hallaç köyünün üç kilometre kuzey doğusunda, Küçük Ağrı Dağı’nın eteklerindeki lavların altında bulunan Buz Mağarası, 100 metre uzunluğa, 50 metre ene ve 10 metre derinliğe sahip. İçinde bazalt lavlar, kayalar ve bu kayaların üzerinde saf ve temiz suların donmasıyla oluşmuş buz tabakalarının bulunduğu Buz Mağarası ziyaretçilerini şaşkınlığa uğratıyor. Yaz mevsiminde bile erimeyen sarkıt ve dikitleriyle mağara dikkatleri üzerine çekiyor. Doğubayazıt İlçesi’nin en sıcak bölgesinde bulunan mağaranın ağzından süzülen güneş ışığı, mağara içindeki buzlar üzerinde ışık oyunları yapıyor.

Yamaç üzerinde bir cami

Doğubayazıt Kalesi’nin yanında, merkezi kubbeli ve tek minareli olan Bayezid Cami, I. Selim döneminde yapılmış. Birçok tarihi yapı gibi bu cami de bir yamaç üzerine inşa edilmiş. Bu nedenle caminin bulunduğu yamaç önce düzeltilmiş sonra buraya bir duvar örülerek düz bir teras alanı oluşturulmuş. Bu terasın üzerine de cami inşa edilmiş. Tarihi caminin tüm bölümlerinde sadelik öne çıkarılmış.

Ne alınır?

Koyun ve keçilerden elde edilen yün ve tiftiklerle hazırlanan kazak, atkı veya eldiven gibi giyim eşyaları alınabilir. Özellikle büyük bir emek sonucu ortaya çıkan ve dize kadar uzandığı için dizleme adı verilen tiftik çoraplardan alabilirsiniz. Bunun yanı sıra yöreye özgü otlu peynir ve zengin çiçek örtüsünden elde edilen balları unutmamalısınız. Nazarlık ve üzerlik de bir diğer hediye seçeneği olabilir.

Ne yenir?

Türkiye’nin her yöresinde olduğu gibi Ağrı’nın da birbirinden leziz yemeklerle dolu bir mutfağı var. Haşlama, kavurma ve hamur işlerinin yoğunlukta olduğu Ağrı mutfağında, dikkatleri üzerine çeken ilk lezzet; abdigör köftesi. Bununla beraber, keledoş, hengel, goşteberg et, selekeli (saç kavurma), murtuğa, çiriş ketesi, hasude, halise, haşıl denenmesi gereken lezzetler arasında.

Nerede kalınır?

Ağrı şehir merkezinde bulunan otel, motel, pansiyon ve misafir evlerinde konaklama yapılabilir. Diyadin Kaplıcaları’nın bulunduğu bölgede hizmet veren termal oteller en çok tercih edilen konaklama merkezleri.