HKTM Yönetim Kurulu Başkanı Tunç Atıl, bir sanayici olarak Yeşil Mutabakata bakış açısını bizlerle paylaştı. Söz konusu mutabakatın getirilerinden uzun süre önce hayata geçirdikleri “Yeşil Bina” projesini de anlatan Atıl, “Bir sanayici olarak tüm paydaşlarımız adına en büyük getiri olarak gördüğüm insanca bir yaşam için Yeşil Mutabakatı özümsemek ve uygulamaktan başka bir yol olduğunu düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.

AB Yeşil Mutabakatı, Türk sanayicileri için tam olarak bir anlam kazanmış durumda değil. Getiriler bir yana dursun, böyle bir mutabakattan haberi olmayanların sayısı oldukça fazla. Yeşil Mutabakat sadece sürdürülebilir enerjidden ibaret değil. Ciddi hedefleri olan, bu hedeflere ayak uydurmada zorlanan ya da bu sürecin dışında kalanlara da ağır yükümlülükler getirecek bir yapılanma. Bir sanayici olarak, yaşadığı dünyaya saygı duyan ve bu yönde başarılı da bir projeye imza atan HKTM Yönetim Kurulu Başkanı Tunç Atıl ile Yeşil Mutabakatın sanayiciler üzerindeki etkilerini konuştuk.

  • Yeşil Mutabakat çerçevesinde sanayi de birçok değişim geçirecek. Bu anlamda hangi ezberlerin bozulması gerekiyor?

İlk olarak, bu konuda yapılacak yatırımların geri ödeme süresini, fabrikanın imalat hattındaki maliyet düşürücü yatırımlarla bir tutmamak gerektiğini düşünüyorum. Fabrikamızdaki uygulamaları anlatarak gezdirdiğim birçok sanayici, takdirlerini belirtmekle birlikte, geri ödeme süresinin çok uzun olmasını gerekçe göstererek, çevreci yatırımları devreye almakta çekimser davranıyorlar. Oysa her gün bilerek ya da bilmeyerek zarar verdiğimiz çevreye karşı, hepimizin sorumluluklarımızın bilincinde olmamız ve küçük çıkarlar gözetmeden elimizi taşın altına koymamız gerekiyor.

  • Bir sanayici olarak Yeşil Mutabakatın getirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz, bugün Yeşil Mutabakat olarak gündeme gelen doğa dostu ve çevreci anlayışı, 9 yıl öncesinde fabrika binamızın yatırımında hayata geçirmek için özen gösterdik. Bizler de dahil günde 10 saatini işyerinde geçiren çalışma arkadaşlarımızın memnuniyeti ve dolayısıyla mutlu ve verimli bir çalışma ortamı oluşturmak tek amacımızdı. Başka bir getiri beklentimiz yoktu ve hiç olmadı. O dönemde bu yaklaşımın, benzerleri başka ülkelerde de uygulanan ama en yaygını ABD Yeşil Binalar Konseyi tarafından standartlaştırılan, LEED Sertifikası ile belgelendiğini öğrendik.  Açılımı, “Enerji Verimliliği ve Tasarımda Liderlik” olan bu sertifikayı alabilmek için, 110 puan üzerinden bir değerlendirme yapılıyor ve 40’ın üzeri puan almayı başaran binalar kademeli olarak sertifikalandırılıyor. Son derece basit ve çevre dostu uygulamalar ile puan kazanabiliyorsunuz. Örneğin bisiklet parkı yapmak, otobüs durağına yürüyüş mesafesinde olmak bile puan kazandırıyor. Yeni yatırımınızda, eski ofisinizdeki malzemeleri, yani ikinci el kullanırsanız artı puan alıyorsunuz çünkü gereksiz harcamaları önlüyorsunuz. Ancak daha başlangıçta, örneğin hafriyat aşamasında sahadan çıkan kamyonların, yolları kirletmemesi için lastiklerini yıkama zorunluluğu gibi son derece basit ama olmazsa olmaz ön koşulları yerine getirmezseniz değerlendirmeye bile alınmıyorsunuz. Örneğin; inşaatı yaparken, üretiminde karbon salınımını azalttığı sertifikalandırılmış, yerel malzemeler kullanmazsanız puan alamazsınız. Başta baktığınızda çok zorlayıcı maddeler gibi düşünülse de aslında her birinin altında çok güzel, çevre dostu bir mantık var. İşte tüm bunları düşündüğümüzde, bir sanayici olarak tüm paydaşlarımız adına en büyük getiri olarak gördüğüm insanca bir yaşam için Yeşil Mutabakatı özümsemek ve uygulamaktan başka bir yol olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki, bu tür çevreci yatırımlarla öne çıkan sanayiciler, çalışanları ve müşterileri nezdinde de ayrı bir prestij kazanıyorlar.

“Türk sanayiciler işin maliyet kısmıyla ilgileniyorlar”

  • Türk sanayicileri Yeşil Mutabakat ile ilgili bir fikre sahip mi? Onları gelecek dönemde nelerin beklediğini biliyorlar mı?

Tam olarak bir fikre sahip olduklarını düşünmediğim gibi bu konu ne yazık ki çok ilgilerini de çekmiyor. Gelecekte onları nelerin beklediğinden ziyade işin maliyet kısmıyla ilgileniyorlar. Oysa tüm sanayicilerin bir an önce bu gerçekle yüzleşip, kendilerine bir yol haritası çizmesi gerekiyor. Firmalar genelde bu yönde bırakın yatırım yapmayı, araştırmayı külfet olarak görüyorlar. Biz binamızı yapmaya başladığımızdan bu yana birçok kişiye süreci, yaptıklarımızı, bize ve en önemlisi dünyaya olan getirilerini anlatıyoruz. Ancak bu sistem kendini çok geç amorti ediyor diyorlar. İnsanlar yaşam alanlarına bu tarz sistemleri uygulasalar da maalesef sanayide bunu yapmak için girişimde bulunmuyorlar. Yeşil Mutabakatın getirilerini hesaplamadan önce, bizim kendi içimizde yeniliklere gitmemiz gerekiyor. Avrupa Birliği’nin kademeli uygulayacağı zorlayıcı önlemler, yakın gelecekte daha bilinçli yaklaşımlara yol açacaktır.

“Doğru yaklaşımlarla çok büyük yol almak mümkün”

  • Türkiye sanayisi bu değişimi karşılayabilecek mi? Genel görüş nedir?

Doğru yaklaşımlarla, var olan finansman kaynakları kullanılırsa çok kısa süre içinde oldukça büyük yol almak mümkün. Bunun için, aynı bizim enerjiyi verimli kullanmak adına yapmış olduğumuz yatırımlarda olduğu gibi mevcut kaynakları akıllıca değerlendirmek yeterli diye düşünüyorum. İyi araştırıldığında, her dönem farklı şekillerde de olsa çevreci yatırımlara birçok desteğin verildiğini de görüyoruz. Özellikle yeni yatırımlarda maliyetlerin, normal koşullarda harcanacak miktarların üzerine gelen fark baz alınarak yapılması, gerçek değerlendirmeye ulaşmamızı sağlıyor. Ağırlıklı olarak yenilenebilir enerji yatırımlarını içeren bizim projemiz de, en yüksek puanı alarak Doğu Marmara Kalkınma Ajansının kısmi hibe desteğinden yararlanmamızı ve bu şekilde geri ödeme süremizin 12-13 yıl yerine 4 yıla inmesini sağladı. Aksini düşünüp, çözüm üretemeyen herkesi de bir KOBİ olarak kısıtlı kaynaklarla küçük çapta da olsa başarabildiklerimizi yerinde görmeye ve bilgi almaya davet ediyorum.

“Destek bulana kadar bu işe hiç kalkışmamak doğru değil”

  • Yeşil Mutabakat çerçevesinde gerçekleşecek olan dönüşümün standartlara uygun bir şekilde yapılabilmesi için devletten ne tür beklentileriniz var?

Devletten maddi destek beklemek, destek bulana kadar bu işe hiç kalkışmamak doğru değil. Daha önce de belirttiğim gibi devletin, genelde kalkınma ajansları aracılığıyla farklı şekillerde her dönem kısmi destekleri oluyor. Ancak bence devlete düşen en önemli görev, düzenlemeler ve koordinasyon. Örneğin, çevremizdeki OSB’lerdeki fabrikaların büyük çoğunluğu, çatıları bomboş bir şekilde duruyor. Tüm fabrika çatılarının güneş enerjisi panelleri ile döşenmesi, en azından yeni yatırımlarda zorunlu hale getirilebilir. Bizim yatırım yaptığımız dönemde bu sistem kendini 12-13 yılda amorti ettiğinden, yüksek alım fiyatlarıyla destekleniyordu. Günümüzde maliyetlerin düşmesiyle birlikte, alım desteği olmaksızın 6-7 yıllık geri ödeme sürelerinden söz ediliyor. Ayrıca eskiden tamamen ithal olan fotovoltaik paneller, giderek yerlilik oranı artarak ülkemizde üretiliyor. Üstelik, ağırlıklı Avrupa kaynaklı fonlarla desteklenerek, sanayiciye hiç ilave yük getirmeden yap-işlet- devret ile bu yatırımların finansmanını karşılamak mümkün. Burada gereken, sanayiciyi, enerji verimliliği uygulamaları yapan düzgün firmalar ve finansörlerle buluşturup, süreci koordine etmek.   Bu ve benzeri konularda, devletin bilinçli sanayicilerle birlikte oluşturacağı yol haritası ve düzenlemelerin, mevcut iç ve dış kredi olanaklarıyla, ilave kaynak gerektirmeksizin hatırı sayılır yol almamızı sağlayacağına inanıyorum.

“Bilinçli ekiple karbon ayak izini minimuma indirmek zor değil”

  • Yeşil Binanın genel olarak özelliklerinden bahsedebilir misiniz?

Fabrikamızın çatısına yerleştirdiğimiz 90,5 KW kurulu güçte fotovoltaik güneş enerjisi panelleri ile yılda 100 bin kWh elektrik enerjisi üretiyoruz. Bu da bizim şu anki tüketimimizin üçte birini karşılayabildiğimiz anlamına geliyor. Enerji depolama çok pahalı bir yatırım olduğundan, çift yönlü sayaçla üretim fazlası şebekeye veriliyor. Burada önemli olan öz tüketimin yüzde kaçının karşılanabildiği. Biz, Avrupa örneklerinde talep edildiği gibi, öz tüketimimizin yüzde yetmişini karşılıyoruz. Toprak kaynaklı ısı pompası sistemini, ofis ısıtmasında kullanıyoruz. Bu sistemi yerden ısıtmayla entegre ettiğinizde de verimlilik en üst düzeye ulaşıyor ve toplam verimlilik yukarıdan aşağıya yüzde kırkın üzerinde artıyor. Sıcak su üretimini de gerçekleştiren bu sistem bahar aylarında ve yazın çok sıcak olmayan dönemlerinde, fancoiller aracılığıyla soğutmaya da katkı sağlıyor. Yazın çok sıcak günleri için bu sistemi, klimadan daha verimli ve içinde su dolaştığı için fancoillerde hibrid çalışabilen hava kaynaklı ısı pompası ile destekliyoruz.

Ayrıca gri su geri kazanım sistemimizle, lavabolarda ve duşlarda kullandığımız suyu, doğrudan atık su hattına vermek yerine, bir membran filtreden geçirerek, en yüksek su tüketiminin olduğu rezervuarlara geri basıyor ve ikinci kez kullanıldıktan sonra atık su hattına aktarıyor, verimli su armatürleriyle birleştiğinde yarı yarıya tasarruf ediyoruz. Fabrikamızın arka duvarında bulunan “Solarwall” güneş duvarı sayesinde, fabrika içi ısıtmada kullandığımız doğal gazdan yüzde 40’a varan oranlarda tasarruf sağlıyoruz. Bir de elektrikli araçlar için şarj sistemimiz hazır, ama henüz kendi elektrikli aracımız yok. Bu yatırımlar, LEED sertifikasını 68 puanla GOLD seviyesinde almamızı ve Türkiye’de aynı sertifikaya sahip 14 fabrika arasında, THY Teknik Habom Binasının ardından ikinci sırada yer almamızı sağladı. Bu sistemler mucize yaratmıyor, sadece enerjinin verimli kullanımı için akıldan yararlanıyor. Aslında işin peşini bırakmamak, araştırmak, öğrenmek ve en önemlisi de vazgeçmemek lazım. Doğru araştırma ve bilinçli ekiple çok başarılı işlere imza atmak ve karbon ayak izini minimuma indirmek zor değil.