Emisyon izlerinin alınıp satıldığı ve tüm dünyanın üzerine projeler hazırladığı karbon piyasası, dünyanın en önemli gündem maddesi, üstüne üstlük ticari hacmi 100 milyar dolar. Dünya şimdi söz konusu bu 100 milyar doların nasıl finanse edileceğinin görüşüleceği COP28 Toplantısına gözlerini çevirmiş durumda. Reel piyasalar ve ülkeler buradan kendilerine finansman sağlamak için lobi çalışmalarına hız vermişken, Türkiye’de durumlar biraz daha karışık. Önümüzdeki yıllar özellikle ihracatçı sektörler için bir hayli zor geçecek gibi görünüyor. Karbon piyasalarını konuştuğumuz Karbon Emisyonu Düşürme ve Kontrol Derneği Başkanı Ali Özcem Kılıç, sınırda karbon uygulamasına dikkat çekerek; “Sınırda karbon düzenlemesi kapsamında AB, hammadde, ara madde ve nihai, bitmiş üründe sizin karbon emisyonlarınızı izin verilen sınırların altında tuttuğunuzun ve net zero hedefine uygun bir yapıda bunları ürettiğinizi ispatlamanızı istiyor. Aksi halde ürünlerinizi sınırından içeri almıyor. Bu durumla ilgili ülke olarak büyük bir çıkmazdayız çünkü uzun süre bu konuyu ciddiye almadık. Bunun şakası yok! Türkiye’nin ihracatta beli kırılır” dedi.

Tüm dünyanın tek sorunun iklim sorunu olduğunu ifade eden Karbon Emisyonu Düşürme ve Kontrol Derneği Başkanı Ali Özcem Kılıç; “Bu derdi aşmanın yöntemlerinden bir tanesi de karbon sertifikalarının satılması. Herkes zannediyor ki bu yenilenebilir enerji yatırımları çok değerli. Hayır, şu anda karbon piyasasında en değerli konu Nature-based Solutions dedikleri doğa temelli çözümler. Bu da; ağaç dikmek demek ya da hayvancılık ve tarım sektöründe karbon emisyonunu azaltacak önlemler almak demek. Türkiye tarım hayvancılık ülkesi, burada hem endüstriyel tarım ve hayvancılık yapıp hem de ikincil olarak karbon kredileri üretebilirsiniz. Fabrika çatılarına güneş enerjisi panelleri yerleştirmek kalıcı çözüm değil. Asıl çözüm ağaç dikmek, lütfen ağaç dikin” diye konuştu.

  • Tüm dünyanın en önemli gündem maddelerinden biri olan karbon nötr hareketi beraberinde önemli birçok işleyişi de getiriyor. Bunlardan en dikkat çekicisi ise karbon borsası. Karbon borsasının ana hedefi nedir? Nasıl bir işleyişe sahip?

Sera gazı emisyonlarında yaşanan artış, başta küresel ısınma, iklim değişiklikleri, çevresel olaylar olmak üzere büyüme ve kalkınma üzerinde de olumsuz etkilere sahip. Stern Raporuna göre, iklim değişikliğinin maliyeti her yıl küresel GSMH’nin en az yüzde 5’ini kaybetmeye eş değer olacak. Sera gazı emisyonlarının kötü etkilerini azaltmak için alınacak tedbirlerin maliyetinin ise, her yıl küresel GSMH’nin yaklaşık yüzde 1’i kadar olacağı tahmin edilmekte. İşte, sera gazı emisyonlarının neden olduğu, küresel ısınma ve iklim değişikliklerinin olumsuz etkilerini azaltmayı hedefleyen Kyoto Protokolu’yla birlikte öne çıkan ve tartışılan konulardan biri de emisyon, diğer bir adıyla karbon ticareti olmuştur. Karbon piyasası, emisyon izinlerinin alınıp satıldığı bir piyasa. Emisyon ticareti mekanizması çerçevesinde, belirli bir emisyon hedefi olan ülkelerin kendi aralarında emisyon izinlerinin (European Allowance Unit-EUA) bir bölümünün alınıp satılabilmeleri sağlanmaktadır. Bu kapsamda ülkelere karbon emisyon kotası tahsis edilmekte ve üye ülkelerin bu kotaları, kendi ülkelerindeki üreticiler arasında paylaştırması beklenmektedir. Herhangi bir ülke ya da üretici kendi kotasını aşarsa, daha az üreten ülke ya da üreticiden karbon kotası satın alabilmektedir. Başka bir ifadeyle, emisyon hedefi olan bir ülke hedefinden daha fazla emisyon azaltımı yaptıysa, bu azaltımı hedefine ulaşamayan bir başka ülkeye satabilmektedir. Bu durum, emisyon azaltımına dayalı bir piyasanın oluşmasını ve bu piyasada işlem görecek enstrümanların gelişmesini sağlamıştır. Piyasada çoğunlukla CO2 ticareti yapılması nedeniyle bu piyasalara genel olarak karbon piyasaları ve yapılan işleme de karbon ticareti adı verilmektedir. Karbon ticareti dediğiniz zaman da ortaya bir karbon kirletme cezası çıkıyor, buna da karbon vergisi deniyor. Bu ceza şahıslara ve kurumlara değil, devletlere kesiliyor.  Bu vergilerin amacı da yeşil fonlara kaynak sağlamak. Burada kirleticilerin kim olduğunu iyi bilmek gerekiyor. Buradaki kirleticiler organize sanayi bölgesindeki kuruluşlar. Yani fazla enerji kullanan bacalı sanayiler. Devlet bu vergilerin yüzde 2 kadarını kendi ormanlarından, hidroelektrik santrallerinden düşüyor, kalanını da organize sanayi bölgesindeki kirleticilere paylaştırıyor. Bu vergileri ödemesi gereken devletin kendisidir. Yasa bu, bütün dünyada da böyle işliyor.

“100 MİLYAR DOLAR NASIL FİNANSE EDİLECEK?”

  • Karbon ticareti için ne kadarlık bir ticari hacimden bahsediliyor? Ayrıca karbon kredisi nasıl üretebiliriz?

İklim değişikliği ve karbon hem çok kritik hem de çok önemli konular. Bu kapsamda 100 milyar dolarlık bir ekonomik hacimden bahsediyoruz. Birleşmiş Milletler, söz konusu bu 100 milyar doların nasıl finanse edileceği konusunda çok ayrıntılı rehberler yayımladı. Kyoto Protokolü ile başlayan süreç sonrasında Paris İklim Anlaşması ile devam etti. Paris İklim Anlaşması’nın 6. maddesi gereğince de dünyada karbon piyasası kurulması öngörüldü. Diğer yandan da yine Birleşmiş Milletlerin düzenlediği COP Toplantıları var. En son COP27 yapıldı, şimdi COP28’e hazırlanıyoruz ve COP28’de kıyamet kopacak. Dünyanın ısınmasını engelleyelim fikri, bu işin ideal kısmı. Şimdi bu toplantıda işin parası konuşulacak. Bu 100 milyar dolar nasıl finanse edilecek, bu tartışılacak. COP27’de fonların kurulması kararı alınmıştı. Hemen arkasından çok önemli bir girişim yapıldı ve Afrika Karbon İnisiyatifi kuruldu. Neden oluşturdular bu inisiyatifi? Söz konusu bu paradan pay alabilmek için. Afrika’nın şu anda o çöllerinde birçok proje başladı. Buradan karbon kredisi üretecekler, ürettikleri bu kaliteli karbon kredisini de dünyaya satacaklar. Alın size gelişim alanı. Herkes zannediyor ki bu yenilenebilir enerji yatırımları çok değerli. Hayır, şu anda karbon piyasasında en değerli konu Nature-based Solutions dedikleri doğa temelli çözümler. Bu da; ağaç dikmek demek ya da hayvancılık ve tarım sektöründe karbon emisyonunu azaltacak önlemler almak demek. Türkiye tarım hayvancılık ülkesi, burada hem endüstriyel tarım ve hayvancılık yapıp hem de ikincil olarak karbon kredileri üretebilirsiniz. Fabrika çatılarına güneş enerjisi panelleri yerleştirmek kalıcı çözüm değil. Asıl çözüm ağaç dikmek, lütfen ağaç dikin. Bakın bu karbon piyasaları ve karbon kredisi çok kritik bir konu beş yıl sonra çok daha önemli bir hal alacak dünya için.

“SINIRDA KARBON UYGULAMASINA ÇOK DİKKAT ETMEK GEREKİYOR”

  • Özellikle reel piyasalar için bu kadar kritik öneme sahip bu konu ile ilgili neden yeterince bilgiye sahip değiliz?

Google’a karbon ticareti yazdığınızda yaklaşık 700 bin Türkçe sayfa çıkıyor, aynı ekrana carbon trade yazdığınızda ise 500 milyon sonuç çıkıyor. Sebebi bu işte. Sizin elinizde daha yazılı bilgi yok. Tarafı olduğumuz Paris Anlaşması’nda tekelleşme yasağı var ama biz karbon borsası kurmaya çalışıyoruz. Bakın karbon vergisi uygulamalarını yapabilirsiniz ama borsayı koyamazsınız çünkü exchange, döviz bürosu, değişim anlamına gelir. Elinizdeki sertifikayı paraya çevirirsiniz ama siz borsalaşamazsınız. Exchange uygulanabilir; benim kağıdım bu kadardır diye ilan edersiniz ama bunu devlet eliyle yapıp tekelleşemezsiniz. Tekelleşmesi durumunda yönetim zaafı çıkar ortaya. Üzerine basa bas söylemekte fayda var çok dikkat edilmesi gerekiyor, malınızı satamaz hale gelirsiniz. Durumu size bir örnekle anlatayım. 36.7 milyon tonluk üretimle Türkiye dünyada demir-çelik üretiminde altıncı sırada. Yüzde 65-70’ini Avrupa’ya ihraç ediyor. Bir demir-çelikte 1.8 ton emisyon varken, 0.4 ton da haddelemeden geliyor. 2.2 ton ile 36.7 milyon tonu çarparsanız bunun da yüzde 70’ini alırsanız 5.2 milyar euro çıkıyor. Türkiye’deki demir çelik üretimi her sene 5.2 milyar euro, Avrupa’ya satacağı maldan vergi ödeyebilir mi? Bakın sınırda karbon rejimi ayrı bir konu, karbon ticaretiyle neredeyse alakası yok. Avrupa; “Benim demir çelik sanayicimle seni eşitlemeye çalışıyorum, o bu vergiyi ödüyor, sen de ödeyeceksin” diyor. Ama bu vergiler Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisini çökertir. Bu şekilde ilerlersek bizim iklim konusunda bir sonuç alma şansımız yok. Çok net söylüyorum, dünyanın tek derdi iklim sorunu, başka da bir derdi yok. Bu derdi aşmanın yöntemlerinden bir tanesi de karbon sertifikalarının satılması.

“ÇİN, KARBON TİCARETİ KONUSUNDA ÇOK DUYARLI”

  • Dünyada bu sistemi uygulayan ülkelerle ilgili bilgi verebilir misiniz?

Hiç de anlamı olmayan yerlerde çok iyi işliyor. İsviçre’de acayip karbon sertifikası satılıyor. Zaten İsviçre net zero bir ülke. Kirletici Afrika değil ancak Afrika’ya baskı yapıyorlar. Örneğin Rusya kirletici. Çin bu konuda çok duyarlı. Karbon ticaretinde gaza bastılar resmen.

  • Reel piyasaların bu işi ciddiye alması ve bir an önce adım atması için neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Mecburiyet, vergi mecburiyeti getireceksiniz. Sistemin dışında kalan, kendini yeni dünyaya hazırlamayan, emisyonlarını düşürmek için emek, çaba ve istek göstermeyenlere ceza kesecek ve muhakkak bu cezalarıtahsil edeceksiniz.

“TÜRK İHRACATÇISININ ELİNDE ŞU ANDA MAALESEF BİR ŞEY YOK”

  • Bir diğer önemli konu ise sınırda karbon düzenlemesi. Özellikle ihracatçı sektör ve kuruluşları yakından ilgilendiren bu uygulama ile ilgili dünyadaki ve ülkemizdeki son gelişmeler nedir?

Avrupa Birliği, Yeşil Mutabakat kapsamında sınırda karbon düzenlemesini hayata geçiriyor ve doğrudan size vergi koyuyor. Daha da önemlisi hammadde, ara madde ve nihai, bitmiş üründe sizin karbon emisyonlarınızı izin verilen sınırların altında tuttuğunuzun ve net zero hedefine uygun bir yapıda bunları ürettiğinizi ispatlamanızı istiyor. Bu durumla ilgili ülke olarak büyük bir çıkmazdayız. Biz bu konuyu uzun bir süre ciddiye almadık. Ve 2024’te başlayacak bu uygulama kapsamında Türk ihracatçıları gümrük kapılarında kalacak paniği ile birtakım çalışmalar yapıldı. Bu kapsamda EPİAŞ (Enerji Piyasaları İşletme A.Ş.) tarafından, teknik bir alt yapı hazırlandı. YEK-G adı verilen bu çalışma kapsamında Türk ihracatçısı EPİAŞ’a gidecek, YEK-G denilen sertifikayı alacak ve bu sertifikayla sınırdaki karbon düzenlemesinden geçip, malını Avrupa’ya sokacaktı. Ancak EPİAŞ’ın geliştirmiş olduğu, YEK-G Sertifikası, Avrupa Birliği’nde kabul görmedi. Türkiye şu anda çok sıkışmış durumda. AB, teknik olarak bu sertifikanın, onların kriterlerini karşılamadığını söyledi ve sertifika istenilen sonuca ulaşamadı. Bunun getirilerinin ne olacağını göreceğiz. Türk ihracatçısının elinde şu anda maalesef bir şey yok. Bu durumda ihracatçılarımız mecburen Avrupa Birliği’nin göstereceği sertifikayı almak durumunda kalacak birilerinden. Ancak onu almak da yeterli olmuyor çünkü arka tarafta üretimin temiz olduğunun ispatlanması gerekiyor. Bugün bu konuda adım atılsa ve süreç başlasa bile altı ayda hiçbir şeyi yetiştiremezsiniz. Hindistan’dan ya da Çin’den fosil yakıt temelli enerjiyle üretilmiş ürün almışsınız, bütün stok ve üretim planlamalarınızı buna göre yapmışsınız, paranızı buna göre yatırmışsınız. Böyle bir ürüne sertifika alamazsınız. AB size; “Hindistan’dan getirdiğin çelik, fosil yakıtlarla üretilmiş, içi karbon dolu, temizlenmemiş ben sana sertifika vermiyorum” diyecek. Bizim üretim metotlarımız çok gelişmiş değil, karbon zero hedeflerine uygun değil. Biz daha hammadde de sınıfta kalıyoruz. AB sistemi blok zincir teknolojisi dediğimiz, daha hammaddeden itibaren izlenebilirlik kavramı üzerine kurulu. Hammaddeden başlayıp gümrüğe getirdiğiniz malın temiz olduğunu ispat etmenizi istiyor. Biz de böyle bir sertifika var mı? Böyle bir altyapı var mı? Bakın bunun şakası yok Türkiye’nin ihracatta beli kırılır.