Türkiye’nin sanayi sektöründe yeşil enerji devrimi başlıyor. Küresel iklim kriziyle mücadelede ön saflarda yer almak isteyen Türkiye, sanayideki dönüşüm sürecini hızlandırıyor. Gas&Power Yazı İşleri Müdürü Raşit Kırkağaç ile gerçekleştirdiğimiz röportajda, sanayinin sürdürülebilir geleceğe geçişi için atılan adımların önemini ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın (SKDM) sektöre olan etkilerini ayrıntılarıyla ele aldık. Güçlü bir sanayi varsa ciddi bir enerji tüketimi ile karşı karşıya kalınacağını belirten Raşit Kırkağaç; “Kirleten öder ilkesinin yaklaştığı bu dönemde tüketimde yenilenebilir enerjinin payı ne kadar büyük ve bu büyüklük ne kadar dengeli olursa siz sanayinizin gücünü o kadar pekiştirirsiniz” diye konuştu.
Türkiye sanayisi, küresel sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda yeşil enerji devrimini başlatıyor. İklim değişikliğiyle mücadele ve rekabet gücünü koruma çabaları, sanayi sektöründe köklü dönüşümleri zorunlu kılarken, bu süreçte atılan adımlar büyük önem taşıyor. Sanayide sürdürülebilirliğe doğru atılan bu adımlar, Türkiye’nin küresel arenada güçlü bir oyuncu olarak kalmasını sağlayacak stratejik bir dönüşümü ifade ediyor. Tüm bu konular çerçevesinde Gas&Power Yazı İşleri Müdürü Raşit Kırkağaç ile enerji verimliliğini depolama teknolojilerinin sanayideki kritik rolünü ve yeşil enerjiye geçişin sanayimizin geleceğini nasıl şekillendireceğini ele aldık.
- Sınırda Karbon Düzenleme mekanizması nedir? Türkiye sanayi sektörüne neler getirecek?
Bu mekanizma, 1 Ekim 2023 tarihinde raporlama yükümlülüğü ile sınırlı uygulanmaya başlandı. Türkiye’de asıl uygulama 1 Ocak 2026’da başlayacak. Söz konusu tarihten itibaren firmalar sınırda karbon düzenleme mekanizması kapsamında değerlendirilecek. Bunun yapılmasının sebebi, Avrupa Birliği’nin yeşil dönüşüm maliyetini dengelemek ve rekabetçiliği korumak istemesi. Bununla birlikte AB’nin sürdürülebilirliği artırma ve iklim değişikliği ile mücadelede liderlik hedefi var. Aslında bu sistemin bir benzeri emisyon ticaret sistemi (ETS) ile zaten yürütülüyordu. SKDM ise mevcut ETS ile birlikte AB içinde üretilen ürünler harici ithal edilen ürünlerin emisyonlarını da içerecek şekilde yenilikler getirmek için tasarlandı. Dünya sanayi üretiminde Çin baskısı çok arttı. Avrupa 2005 yılından bu yana ETS ile karbon salımını dengelemeye çalışırken ithal edilen ürünlerden ve ülkelerden bunun istenmemesi zaten düşünülemezdi. Bu sebeple hem bu baskıyı kırmak hem de fosil yakıt kullanımı sınırlandırmak amacı ile AB’nin böyle bir çabası var. SKDM’de en öne çıkan ve Türkiye’yi önemli ölçüde etkileyecek sektörler ise demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre, elektrik ve hidrojen sektörleri. Adı geçen bu sektörler ülke emisyonlarının yaklaşık olarak yüzde 50’sine sebep oluyor. Burada bizim için öncelikli olarak demir-çelik, alüminyum ve çimento sektörleri öne çıkıyor. Çünkü bu sektörler ciddi şekilde karbon yoğun sektörler. SKDM uygulama sistemi ‘kirleten öder’ mantığı üzerine kurulu bir sistem ve yaptırımları SKDM sertifikalarıyla uygulanacak. Karbon vergisi ödemeleri ise AB’de bulunan yerleşik işletmeler tarafından yapılacak. SKDM kapsamında sertifika alım satım işlemleri ise birlik otoriteleri tarafından koordine edilecek. SKDM sertifika fiyatları önceki haftanın ETS’deki karbon fiyatlarının 7 günlük ortalamasıyla belirlenecek. Uluslararası raporlara göre, bu alandaki sertifika büyüklüğünün gelecek 10 yıl içinde 87 milyar dolar ile 136 milyar dolar arasında bir büyüklüğe ulaşması bekleniyor. Türkiye, dünyada kullanılan IREC sertifikaları kıyaslandığında Çin, Brezilya ve Şili gibi ülkelerin ardından 4. sırada yer alıyor. Türkiye’de 2023 yılında son tüketiciye 11 milyon MWh’lik Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası (IREC) oluşturuldu. SKDM kapsamında Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin yayınladığı 2022 İhracat Raporu’na göre; Rusya, Çin, Türkiye, İngiltere, Güney Kore, Hindistan, Brezilya, ABD ve Mısır seçilen sektörlerde en büyük ihracatçıları temsil ettiği için uygulamadan en hızlı şekilde etkilenecek ülkelerin başında geliyor. Eğer bu ülkeler karbon yoğunluğunu azaltmazsa AB pazarında rekabet etme şansları kalmayacak. Konuyla ilgili sektörlerimiz son dönemlerde önemli ilerlemeler kaydetti ama bu yeterli mi değil mi bunu 1 Ocak 2026’da göreceğiz. Türkiye’nin karbon yoğunluğunu azaltmada önemli çalışmaları ve hedefleri var. Koyulan hedefler kapsamında enerji özelinde değerlendirirsek Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Alparslan Bayraktar’ın da belirttiği üzere 1500 MW rüzgar 3 bin 500 MW güneş olmak üzere enerji sepetimize 5 bin MW’lık bir yenilenebilir ekleme düşüncemiz var. Bununla birlikte Akkuyu NGS’yi devreye alma çalışmaları devam ediyor. Biz elimizi yenilenebilir ve nükleerde ne kadar güçlendirebilirsek fosil yakıt kullanımı konusunda o kadar azaltım sağlayabiliriz. Firmalarımız SKDM konusunda önlem almaya başladılar. Sertifika kapsamında da Türkiye’de çok önemli firmalarımız var. Özellikle demir-çelik, alüminyum ve çimento sektöründeki profesyoneller bu firmalarla görüşüp pozisyonlarını ona göre almaya çalışıyorlar. Umarım 1 Ocak 2026 itibarıyla da sorunsuz bir şekilde ihracata devam ederler.
“Sanayi yatırımları için teşvik konusu çok önemli”
- Sanayide teşvik ve yatırım planları açıklandı. Açıklanan bu teşviklerle ilgili neler söylemek istersiniz?
Sanayi yatırımları için teşvik konusu çok önemli. Türkiye, Akdeniz havzası içerisinde önemli bir sanayi ülkesi olarak yer alıyor. Sanayide yeşil dönüşüm ile ilgili Cumhurbaşkanlığı bir yatırım destek programı açıkladı. Toplamda 30 milyar dolarlık 15-20 proje var. Sanayinin enerji kısmını ilgilendiren konulara bakacak olursak; burada güneş enerjisi teknolojileri, batarya depolama teknolojileri öne çıkıyor. Güneşte 2,5 milyar dolarlık bir yatırım hedefi var. Rüzgar enerjisi teşvik paketi ise 1,7 milyar dolar civarında ve batarya teknolojilerinde 4-5 milyar dolar civarı bir teşvik paketi görüyoruz. Ben bu teşvik paketlerinin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum çünkü sanayi Türkiye’nin lokomotifi. Cumhurbaşkanlığının Dünya Bankası ile yürüteceği program kapsamında organize sanayi bölgeleri için KOBİ’lere 750 milyon dolarlık bir yeşil teknoloji girişim paketi sunulacak. 2030 yılına kadar yüksek teknolojiyle değerlendirilen 30’un üzerinde büyük başlık var. Ayrıca çip programı başlatılacak. Bu batarya teknolojileri ve yeni elektrikli araç teknolojileri için çok önemli bir teşvik paketi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da belirttiği gibi güneş hücre, rüzgar türbin, kule, kanat, jeneratör bileşenleriyle ilgili Türkiye üretim konusunda iyi bir seviyede. Bununla birlikte firmaların bu konularda kendilerini geliştirmeleri için de teşvikler verilecek. Çandarlı Limanı konusunda ise rüzgar sektörü ve sektördeki STK’ların bir talebi var. Burada rüzgar ağırlıklı olmak üzere bir yeşil enerji merkezi oluşturulması talebi mevcut. Daha önce bahsettiğim gibi Türkiye’nin sanayisi bölgede çok güçlü. Çandarlı Limanı’nın bulunduğu bölge de bir yeşil enerji merkezi olmak için uygun. Akdeniz havzasında Mısır ve Fas’ın da buna uygun yeri var fakat güçlü pozisyondaki sanayimiz bizi öne geçiriyor. Güneş enerjisinde de 15 katlık bir kapasite tesisine yönelik yatırım planlanıyor. Megavat saat başına 8 bin dolarlık bir hibe desteği var. Bu da toplamda 2,5 milyar doları bulacak. Bu konu güneşte çok önemli. Daha önce Yenilenebilir Kaynakları Destekleme Mekanizması YEKDEM devreye girmişti. En başarılı olduğu dönem 2010 ile 2020 arası. 2020’den sonra orada biraz sistem değişikliğine gidildi. İlk çıktığında dolar bazlı bir destek veriliyordu. Pandemiyle birlikte bu değişti ve TL bazlı bir mekanizmaya geçildi. 2010-2020 arasında dolar bazlı YEKDEM’de firmalar teşvik ihtiyacı duymadan çok ciddi yatırımlar yaptı. Sürdürülebilirlik açısından bunun devam etmesi gerekiyor. Çünkü yatırım maliyetleri çok yüksek. Özellikle de depolamalı RES ve GES kurmaya kalktığınızda maliyet yükü ile karşılaşıyorsunuz. Sektör için dolar bazlı YEKDEM her zaman daha cazip. Öte yandan izin süreçleriyle ilgili bakanlığın çok ciddi çalışmaları var. Bu konuda ‘Süper İzin’ paketi diye bir paket çalışması hazırlanıyor. Türkiye bana göre izin süreçlerinde Avrupa’ya kıyasla iyi durumda fakat enerji konusunda arayı kapatmak için daha kısa sürelere ve daha az bürokrasiye ihtiyacımız var. Bakanlık ve sivil toplum da bunun çalışmalarını yapıyor. Bu konu hızlıca meclis gündemine gelecek ve bakanlıklar arası bir koordinasyon sağlanıp süreler daha da kısalacaktır. Finansman konusunda firmalar bazı zorluklarla karşılaşıyorlar bu konuda önerilerden biri de yeşil banka kurulması yönünde. Ben bu öneriyi çok yerinde buluyorum. Firmalar kurulacak bu banka sayesinde yurt dışından uygun faizli kredi getirip yatırım için kullanabilirler. Bu temel mantıkta firmaların elini rahatlatır.
- Bir de mahsuplaşma konusu var. Tam olarak nedir? Sanayiciye nasıl bir faydası oldu?
Tüm bunlarla birlikte sanayi şirketleri için en önemli konulardan biri de Lisanssız Elektrik Üretimi Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle mahsuplaşmanın getirilmesi. Firmalar daha öncesinde sadece çatılarına güneş enerjisi kuruyorlardı. Yeni kanunla birlikte ormansızlaşma yoluyla uygun bir arazide güneş enerjisi santrali kurup orada üretilen elektriği sisteme aktaracaklar. Tükettikleri elektrik ne kadarsa sisteme aktarılan elektrikle karşılaştırılacak ve ona göre mahsuplaştırılacak. Elektrik piyasası olarak bakıldığında mahsuplaşma dediğimiz şey belirli bir süre için şebekeye verdiğiniz enerjiden, şebekeden aldığınız enerji miktarının çıkarılmasıdır. Burada aylık ve yıllık mahsuplaşma gibi temel terimler mevcut. Yönetmeliğin güncel halinde aylık mahsuplaşmaya geçildi. Burada aylık mahsuplaşma ile aynı ay içinde şebekeye verilen tüketim fazlası enerji ile şebekeden çekilen enerji miktarı ay sonunda hesaplanıyor. Sizin şebekeye verdiğiniz enerji fazlaysa bağlı olduğunuz dağıtım şirketine fatura kesip ücreti de kanunun belirlediği süre içinde alıyorsunuz. Eğer mahsuplaşma sonrası o ay içinde şebekeden fazla enerjiyi çeken taraf siz olursanız o tutar size fatura ediliyor. Yani şirketler uygun geniş alanlarda GES kurup ürettikleri enerjiyi sisteme verip tükettikleri enerjiyi karşılayabilecekler. Bu yeşil dönüşüm için sektörde önemli adımlardan biri.
- Depolama son yıllarda çok önemli hale geldi. Özellikle sanayide yüksek derecede enerji tüketimi var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Takdir edersiniz ki Türkiye enerjide dışa bağımlı bir ülke. Siz yeşil kaynaklardan istediğiniz kadar enerji üretin, bu enerjiyi depolayamıyorsanız burada bir sorun yaşamamanız için neden yok. Enerjiyi üretmek elbette önemli ama üretmek kadar ürettiğiniz enerjinin tüketim boyutunu da yönetmelisiniz. Rüzgar ve güneşimiz var, ama olmadığı zamanlar biz bunları fosil yakıtlarla desteklemek yerine depolama ile desteklemeliyiz. Burada sistem entegrasyonu da çok önemli. Sanayimiz çok güçlü ve uluslararası ajansların verilerine bakarsanız Türkiye’nin elektrik ihtiyacı her geçen gün artıyor ve bu ihtiyaç artmaya devam edecek. Ben depolama yatırımlarını ve bununla ilgili teşvikleri enerji arz güvenliği açısından değerlendiriyorum. Çünkü siz fazladan ürettiğiniz elektriği o an depolayamazsanız çöpe atıyorsunuz. Şebekeye veremediğiniz elektriği ne yapacaksınız ya toprağa bırakacaksınız ya da o an santralleri kapayacaksınız. Üretim ve tüketimi her zaman dengelemek zorundasınız. Burada atlanılan bir konuda doğal depolama olan Pompaj Depolamalı HES’ler. Ne yazık ki Türkiye’de bu konuda net bir adım atılmış değil. Başta da dediğimiz gibi depolama arz güvenliğimiz için çok önemli çünkü biz sanayimizin her zaman güçlü olduğunun altını çiziyoruz. Güçlü sanayiye sahipseniz ciddi bir enerji tüketimi ile karşı karşıya kalacaksınız. Bu tüketimde yenilenebilir enerjinin payı ne kadar büyük ve bu büyüklük ne kadar dengeli olursa siz sanayinizin gücünü o kadar pekiştirirsiniz.
“Yeşil OSB olabilmek için gereken 2 aşamalı bir sertifikasyon sistemi bulunuyor”
- Sanayide yeşil dönüşüm konusunda Türkiye neler yapıyor?
Sanayide yeşil dönüşüm konusunda da önemli düzenlemeler yapıldı ve Yeşil OSB tanımı kanuna eklendi. Kanunla kaynak ve enerji verimliliği, yalın üretim, endüstriyel atık iş birliği ve çevreye duyarlı uygulamalar ön plana çıkacak. Bununla birlikte çevresel, ekonomik, sosyal ve yönetimsel açıdan Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca belirlenen kriterler kapsamında TSE tarafından sertifikalandırılan OSB’leri kapsıyor. Ortak kullanım alanı oranı, OSB büyüklüğünün yüzde 5’inden az; hizmet ve destek alanlarının oranı ise OSB büyüklüğünün yüzde 15’inden fazla olamayacak. Yürürlükteki imar planlarında sanayi alanı olarak belirlenen yerlerde, planı onaylayan idarenin görüşünün alınması ve imar planına esas jeolojik ve jeoteknik etüt yapılması kaydıyla OSB yer seçimi işlemi yapılmadan OSB alanı kesinleştirilecek. Yönetmelikte belirtilen şart ve sürelerde yatırım yapmayı taahhüt eden parsel maliklerine, kamulaştırma yapılmadan seçilen alanda OSB tarafından yer verilebilecek. Taahhüdü yerine getirmeyenlerin taşınmazları kamulaştırılacak. Yeşil OSB olabilmek için gereken 2 aşamalı bir sertifikasyon sistemi bulunuyor.
- Yeşil Bayrak Alınması: OSB yönetimi ön koşullardan her birini gerçekleştirdiğini teyit ettikten sonra Yeşil Bayrak alacak. Bir kez verilen Yeşil Bayrak, veriliş tarihinden itibaren üç yıl boyunca geçerliliğini koruyacak.
- Performans Göstergesine Göre Puanlama: Bu aşamada OSB’nin yeşil dönüşüm süreci OSB yönetiminin yetki alanının ötesine geçmiş olacak, katılımcı firmaların dahi OSB çapındaki yeşil performansa ulaşma yeterliliği çalışmaları için yeterli performans ve uyum becerileri göstermesi beklenecek.
Yeşil OSB’nin avantajlarına bakarsak;
OSB faaliyetlerinin sürdürülebilir olması amacıyla kapsayıcı eylem planı oluşturulması, doğal kaynakların verimli kullanılması, OSB’lerin kurumsal itibarının yükseltilmesi ve sürdürülebilir büyüme fırsatlarının yaratılması, OSB’lerin çevresinde bulunan yerleşim yerlerinin sosyal, ekonomik ve çevresel çıkarlarının korunması, İşletme gider ve maliyetlerinin düşürülmesi.
- Son yıllarda enerji verimliliği de ciddi şekilde ön plana çıktı. Bu konu ile ilgili neler yapıldı ya da yapılmalı?
Önce sanayide enerji verimliliğini tam anlamamız gerekiyor. Çünkü siz enerji verimliliği sağlayacağım derken, üretimi sekteye uğratırsanız bunun bir anlamı kalmaz. Sanayide enerji verimliliği endüstriyel faaliyetlerin yüksek performansla kaliteyi bozmadan sürdürülürken, daha az enerji kullanılması anlamına gelir ve herkes bunu ister. Bu konuda yıllık 2 ila 3 milyar dolar civarında bir tasarruf potansiyeli bulunuyor. Bu tasarrufla birlikte ürün maliyetlerine yansıyan enerji fiyatlarında azalma katkısı olacaktır. SHURA Enerji Dönüşüm Merkezi tarafından hazırlanan Türkiye Enerji Görünümü Raporu ve TSKB’nin enerji görünümü raporları bu konuyu detaylı şekilde açıklıyor. Mesela 2021 yılında gerçekleşen nihai enerji tüketimi 123,9 milyon ton eş değer petrole ulaşmıştı. Bu oranın yüzde 34’ü sanayi de gerçekleşti. Verimlilik konusunda ilgili bakanlıklarımızın da ciddi çalışmaları var. Sokak lambalarının dönüştürülmesi, yenilenebilir enerjiyle birlikte ısı pompalarının devreye girmesi, doğalgaz tüketimini azaltıcı önlemlerin alınması, bina yapılarının yeniden tasarlanması ve ısı yalıtımı gibi düzenlemeler var. Enerji Verimliliği Kanunu ile inşaat sektörü de değişim göstermeye başladı. 2030 yılına kadar 6 ila 16 milyar dolarlık tasarruf sağlanması bekleniyor. Tasarruf ettiğimiz her bir kuruş sanayimiz ve ilgili sektörlerimiz için bize yatırım ve istihdam olarak geri dönecektir. Bu sebeple enerji verimliliği öncelikli konuların başında geliyor.