Zühtü Bakır – Türkiye Makina Federasyonu (MAKFED) Genel Sekreteri

2013 yılı haziran ayıydı. Her yıl düzenlenen Avrupa Konseyi Enerji Verimliliği Ekonomisi Zirvesi (ECEEE) için Güney Fransa’da yer alan Toulon’da bir yaz kampındaydık. Programın onur konuğu, genel oturumda konuşma yapan ve ABD’den gelen Amory Lovins idi. Lovins’in konuşmasına, Uluslararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Fatih Birol’un “Petrol bizi bırakmadan biz onu bırakmalıyız” sözü ile başlaması, bir vatandaşımız olması bakımından gönlümü okşamıştı. Lovins, 2050 yılında petrolün hayatımızda olmaksızın, tamamen yenilenebilir enerji ile bugünkü enerji tüketimimizin yarısını kullanarak aynı konforda yaşayabileceğimiz öngörüsü ile bir saati aşkın konuşmasını tamamladı.

Amerikalı bir yazar, fizikçi ve Rocky Mountain Enstitüsü’nün Başkanı olup enerji politikaları konusunda dünyanın gurusu kabul edilen bir bilim adamının ağzından duyduğum bu öngörü hep aklımda kaldı. Avrupa Birliği’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı olarak Türkçeleştirdiğimiz, The European Green Deal politikasının esasen Lovins’in 10 yıl önceki öngörüsünü bir bakıma realize etmekten ibaret olduğunu düşünmekteyim.

Dünya’da küresel ısınmanın neden olduğu bir iklim felaketi ile karşı karşıya olduğumuz, bilimsel çalışmalarla ispatlanmış bir gerçektir. Bu sürece şüphesiz ki kayıtsız kalınması beklenemez. Günümüzde birçok batılı ülkede yeşiller hareketinin yükseliş içerisinde olmasını bu durumun bir yansıması olarak değerlendirmek mümkündür. Bu bağlamda, iklim krizi ile mücadele için ülkeler, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin 21. Taraflar Konferansı’nda Paris’te bir araya gelerek 12 Aralık 2015 günü anlaşmayı kabul ettiler. Anlaşmaya henüz dahil olmayan ülkeler olduğu gibi bu süreçte gelişmekte olan ülkelerin uyumu için finansal programlar da mevcuttur.

11 Aralık 2019 tarihi ise Avrupa Birliği için özel bir anlam taşımaktadır. AB Komisyonu Başkanı Von der Leyen’in ilan etmiş olduğu Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) ile AB sera gazı salınımlarının 2030 yılında 1990 seviyesinin %50-55 aralığına çekilmesi ve 2050’de ise karbon nötr hale geçilmesi hedeflenmiştir. Bu hedef doğrultusunda kapsayıcı yeni bir yeşil büyüme ekonomisi de oluşturulmuştur. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile AB, yükselen iklim değişikliği ile mücadele hedeflerini yakalamak için 2050 yılına kadar ekonomisinin dönüşümünü sağlayacak yeni bir büyüme stratejisi benimseyeceğini ve tüm politikalarını iklim değişikliği ekseninde yeniden şekillendireceğini açıklamıştır. Dolayısıyla, sanayiden finansmana, enerjiden ulaştırmaya uzanan bir dizi alanda AB politikalarında kapsamlı değişiklikler öngören sürecin, AB için tek pazardan sonraki en radikal adım olarak niteliklendirilmesi esasen yerinde bir saptamadır.

AB Yeşil Mutabakatının etkileri AB ile sınırlı kalmayacak

AB’nin ticaret politikasını yeşil ve dijital ikiz dönüşüm stratejik öncelikleriyle uyumlu hale getirmeyi hedeflemesi, Avrupa Yeşil Mutabakatının etkilerinin sadece AB ile sınırlı kalmayacağı; özellikle ticari alanda AB’nin sınırlarının ötesinde etkiler doğuracak politikalar geliştirmesi öngörülmektedir. Bununla birlikte, dünya sera gazı emisyonlarının %28’inden sorumlu olan Çin’in 2060 yılında karbon-nötr olma hedefi ile Güney Kore ve Japonya’nın 2050 yılında net sıfır sera gazı emisyonuna ulaşma hedeflerini açıklamaları da önemli gelişmelerdir. Ayrıca, Trump döneminde Paris İklim Anlaşması’ndan geri çekilen ve Biden ile birlikte hızlı bir dönüşle tekrar katılma kararı alan ABD, nisan 2021’de İklim Zirvesi’ne ev sahipliği yaparak iklim değişikliği ile mücadelede küresel liderliği hedeflediğini ortaya koymuştur.

Bu gelişmeler, dünyada iklim değişikliği ile mücadelenin artan önemine işaret ederken, bu süreçte iklim değişikliğinin ticaretle bağlantısı da giderek güçlenmekte ve yeşil dönüşüm, uluslararası ticaret ve ekonomi politikalarının ayrılmaz bir parçası haline geldiğini de göstermektedir. Bu bağlamda iklim değişikliği ile mücadelenin ülkelerin ekonomi ve ticaret politikaları yanı sıra uluslararası şirketlerin de vizyonlarının önemli bir parçası haline gelmektedir. Günümüzde çok sayıda uluslararası şirketin değer zincirlerinin karbondan arındırılması için taahhütler vermesi de bu durumu doğrulamaktadır.

Türkiye ile AB arasında 1995 yılında imza edilen Ortaklık Konsey Kararı ile üyeliğe giden yolda bir aşama olan Gümrük Birliği taraflar arasında inşa edilmiştir. Gümrük Birliğinin ana amacı malların serbest dolaşımını sağlamak olduğu için AB teknik mevzuatının uyumlaştırılması gibi ticarette teknik engel olabilecek tüm unsurlar ortadan kaldırılmıştır. Bugün ilgili fasılların müzakere süreçleri belirli yönleri ile askıda olsa da Türkiye’nin AB’ye tam üye olma süreci devam etmektedir. Dolayısıyla, AB’nin AYM ve beraberindeki politikaların ve uygulamaların Türkiye’yi mevcut ilişkiler bakımından ne şekilde etkileyeceğinin açıklığa kavuşturulması büyük önem arz etmektedir. Bu çerçevede söz konusu süreci ülkemiz adına koordine eden Ticaret Bakanlığı’nın Avrupa Komisyonuna yönelik 6 Nisan 2020 tarihli yazışması olmuştur. Söz konusu yazışmada AYM’nin, başta AB’nin ülkemiz ile arasındaki ikili ve uluslararası anlaşmalar kapsamındaki yükümlülükleri çerçevesinde, Gümrük Birliği ve AKÇT STA’sı hükümleri olmak üzere DTÖ kuralları ile Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesine uyumluluğu konusundaki endişeler dile getirilirken, gerekli danışmaların yürütülmesi ihtiyacı belirtilmiştir. Bu kapsamda, Gümrük Birliği Kararının ithalatta yeni bir gümrük vergisi uygulanamayacağına ve taraflar arasındaki ticarette keyfi bir ayrımcılığa veya örtülü bir kısıtlamaya yol açacak miktar kısıtlamalarının yasak olduğuna ilişkin ilgili maddelerine vurgu yapıldığı görülmüştür.

2020 yılında ülkemizin dünyaya 169,6 milyar ABD doları ihracatının yaklaşık 70 milyar ABD dolar ile %41’i AB-27 ülkelerine gerçekleştirilirken; söz konusu değişiklikleri takip etmesi muhtemel görünen Birleşik Krallık da dahil edilirse, bu tutar 81 milyar ABD doları ile ihracatımızın neredeyse yarısına denk gelmektedir. Dolayısıyla, AYM ile öngörülen değişikliklerin, Gümrük Birliği ile AB’ye sağladığımız yakın ticari ve ekonomik bütünleşme ile entegre olduğumuz değer zincirleri üzerinde doğrudan etkileri olması kaçınılmazdır.

Sınırda karbon düzenleme mekanizması

AYM kapsamında öne çıkan hususlar arasında, açıklandığı günden itibaren özellikle ihracatçılarımız arasında en fazla yankı uyandıran sınırda karbon düzenleme mekanizması gelmektedir. Bu aşamada, mekanizmanın kapsamı, tasarımı gibi asli unsurları henüz açıklanmamış olmakla birlikte, temel hedef, seçili sektörler için ithalat fiyatının, eşyanın karbon içeriği dikkate alınarak belirlenmesidir. Avrupa Komisyonu tarafından yıl içerisinde açıklanması ve uygulamaya 2023 itibarıyla geçilmesi öngörülmektedir. Konuyla ilgili olarak, AB’de yürütülen çalışmalara bakıldığında, sınırda karbon düzenlemelerinin enerji-yoğun bazı seçili sektörleri hedeflediği görülmektedir.

Kapsamlı mevzuat ve politika değişiklikleri bekleniyor

Diğer taraftan, AYM’nin akabinde açıklanmış olan Sanayi Stratejisi ve Döngüsel Ekonomi Eylem Planı ile birlikte tarım, kimyasallar, yeni tüketici gündemi ile ilerleyen dönemde açıklanması beklenen sektörel stratejiler doğrultusunda, AB’nin önümüzdeki yıllarda kapsamlı mevzuat ve politika değişikliklerini hayata geçirmesi beklenmektedir. Bunlar arasında, sürdürülebilir ürün politikası kapsamında, tekstil, elektronik ürünler, mobilya, plastik, bataryalar, gıda, ambalaj ve yapı malzemeleri sektörleri başta olmak üzere AB piyasasına arz edilecek ürünlerin tasarımı yoluyla çevresel ayak izinin azaltılması ve döngüselliğin geliştirilmesi hedeflenmektedir. AB tarafından ürünlere yönelik olarak getirilmesi hedeflenen bu yeni kriterler, sadece AB’ye ihracatımızda karşılanması gereken standartlar olarak değil, Gümrük Birliği’nde malların serbest dolaşımına imkan veren teknik mevzuat uyumumuz kapsamında da karşımıza çıkacaktır.

AYM’nin önemli bileşenlerinden biri olan karbon kaçağı riskine karşı önerilen Sınırda Karbon Düzenlemesi mekanizmanın amacı karbon fiyatlandırma politikalarının uygulanmadığı ülkelerden AB pazarına girecek ürünlere gümrükte karbon fiyatı uygulanarak karbon kaçağının ortadan kaldırılması ve ayrıca ticari ortakların karbonun fiyatlandırılması noktasında teşvik edilmesidir. Uygulanacak karbon fiyatının ithal edilen ürünlerin karbon içeriğinin Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemindeki (AB ETS) karbon fiyatı ile çarpılarak hesaplanması metodu ile çalışması planlanan mekanizmanın detaylarının bu yıl içerisinde açıklanması ve mekanizmanın 2023 yılı itibarıyla uygulamaya konulması planlanmaktadır. Hangi sektörleri kapsayacağı henüz netleşmemiş olsa da başlangıçta elektrik üretimi ile çimento, çelik, alüminyum, petrol rafinerileri, kağıt, cam, kimyasallar ve gübre gibi enerji yoğun sanayi sektörlerinin ürünlerine uygulanması, zaman içerisinde AB ETS kapsamındaki tüm sektörleri kapsayacak şekilde genişletilmesi öngörülmektedir.

Enerji yoğun sektörlerdeki yeşil ekonomiye geçiş süreci hızlanarak devam edecek

Makine imalat sektörü yapısı itibariyle esasen karbon emisyonu oldukça düşüktür. Ancak ürettiği ürünlerin kullanılmaları esnasındaki emisyondan bahsetmek mümkündür. Burada ise Gümrük Birliği gereği olan teknik mevzuat uyumu çerçevesinde, AB ile bir entegrasyon söz konusudur. Bununla birlikte dünyada olduğu gibi ülkemizde de enerji yoğun sektörlerdeki yeşil ekonomiye geçiş sürecinin hızlanarak devam edeceği açıktır. Gerek imalat sistemleri gerekse emisyon indirgeyici mekanizmaların arzında makine imalat sektörü önemli bir role sahiptir. Sanayinin dijitalleşme uygulamaları da bu süreci destekleyecektir. Sektörümüzün gerekli dönüşümün sağlanmasına hazırlıklı olması büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda, 11. Kalkınma Planındaki ilgili tedbirler yanı sıra 12 martta açıklanan ekonomi reformları arasında sanayide yeşil dönüşüme dair unsurların bulunması, konuya verilen önemin göstergeleri arasında yer almaktadır. Burada, teknoloji odaklı sanayi hamlesi programı gibi atılacak somut adımlarla sektörümüzün geliştireceği kabiliyet, dış ticaret açığımızın azaltılmasına da katkı sağlayacaktır.

Karbonsuz seçimlerin yapılması önemli

Makine sektörümüz dünyadaki yapısına benzer olarak KOBİ yoğun bir yapıya haizdir. KOBİ’ler tedarik zincirleri için vazgeçilmez olup sürdürülebilirlik yönetimi KOBİ’ler için de büyük önem arz etmektedir. KOBİ’ler için fırsatlar sunan sürdürülebilirlik yolculuğu daha düşük maliyet, daha düşük risk ve yeni iş olanakları sağlayabilmektedir. Büyük işletmeler yanı sıra KOBİ’ler için de çevresel etki ölçme ve yönetme ihtiyaçları oluşmaktadır. Bu bakımdan firmalarımızın bir an önce karbon ayak izlerini belirleme ve azaltma çalışmalarına girmeleri faydalı olacaktır. Burada öncelikli odağın enerji yönetimi olması rasyoneldir. Bunun yanı sıra üretimlerin karbonlu girdi miktarları için kaynak verimliliği sağlanması, mümkünse karbonsuz seçimlerin yapılması da önem arz etmektedir. Avrupa Yeşil Mutabakatının açıklanmasının hemen ardından, belgenin AB’ye ihracatımız üzerindeki olası etkilerinin ele alınması ve bu kapsamda atılabilecek adımların değerlendirilmesi amacıyla Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda ilgili bakanlıklar ve kurumların katılımıyla bir Çalışma Grubu oluşturulmuştur. Çalışma Grubunda, çalışmalara yön vermek açısından sektör kuruluşları ile gerçekleştirilen genel nitelikli toplantıların yanı sıra, enerji yoğun sektörler, kaynak yoğun sektörler, ulaştırma sektörü ve tarım sektörü ile toplantılar düzenlenmiştir. Ülkemizin AYM’ye adaptasyonunu sağlayacak bir yol haritası oluşturulması çalışmalar neticesinde; 16 Temmuz 2021 tarihli ve 31543 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Genelgesi Yeşil Mutabakat Eylem Planı – 2021 Ticaret Bakanlığı web sayfasında ilan edilmiştir. Başta AB olmak üzere dünya açıklanan karbon nötr polikalarının olduğu ortamda ülkemizin göstereceği en proaktif yaklaşım, insanımızın ve insanlığının hayrına olduğu kadar başta sektörümüz olmak üzere ülkemiz sanayinin ve ekonomisinin gelişimine de büyük katkı sağlayacaktır.

Türk makine sanayi pandemiye rağmen gerçekleştirdiği 18,4 milyar dolar ihracatının yarısından fazlasını AB ülkelerine yapmaktadır. Bu duruma, Avrupa’nın önemli bir pazar olması yanı sıra Türkiye’nin AB’ye adaylık sürecinde taraflar arasında oluşturan Gümrük Birliği’nin ve akabinde ortak teknik mevzuat uygulamasının da önem rolü bulunmaktadır. AB Teknik Mevzuatı, Türk Teknik Mevzuatı haline getirilirken standardizasyon, akreditasyon ve belgelendirme alanlarında karşılık tanımaların yapılması ve kurumlarımızın oluşturulması ülkemizin bu bağlamda AB’ye entegrasyonunu sağlamıştır. Başta Makine Emniyeti Yönetmeliği olmak üzere EMC, LVD, ATEX, Basınçlı Kaplar ve Gaz Yakan Cihazlar gibi temel direktifler AB ile eşgüdüm halinde ülkemizde de uygulanmaktadır. Bununla birlikte başta verimlilik olmak üzere ekolojik gerekleri ortaya koyan Eco-design direktifi de ülkemizde Eko Tasarım Yönetmeliği olarak yürürlüktedir. Bunun altında iklimlendirme üniteleri, pompalar, elektrik motorları gibi alanlarda başlayan uygulamalar diğer makine gruplarını da kapsayacak şekilde genişlemektedir. Söz konusu düzenlemelerin AB ile olabildiğince eşgüdüm halinde uygulamaların oluşturulması ve sürdürülmesi için sektör olarak ilgili Bakanlıklarımızla iş birliği halindeyiz.