AİMSAD Dergisi olarak bu sayımızda kapak dosyası için Çin ve Türkiye’yi ele aldık. İki ülke arasındaki ilişkilere yer verdiğimiz kapak dosyamızda; gelecek yıllarda karşılıklı ilişkilerin ve ekonomi alanındaki çalışmaların hangi seviyeye ulaşacağını detaylıca araştırdık. Çin ve Türkiye ile ilgi uzman görüşlerine de yer verdiğimiz dosyadaki en temel görüş; iki ülkenin ilerleyen dönemlerde ticari ilişkilerde ortak çalışmalar gerçekleştirebilecekleri ve bu çalışmaların Türkiye’ye fayda sağlayacağı yönünde oldu.

Pandemi döneminde uzunca bir süre kapalı kaldıktan sonra, hızlı bir üretim atağına geçen Çin, tüm sektörler için yeniden kritik bir rakip haline geldi. Teknoloji alanındaki atakları, güçlü sanayisi ve onu besleyen yan sanayisi, insan gücü, hammadde zenginliği derken Çin adından, eskisinden de sık bahsettirmeyi başarıyor. Tam da bu noktada doğru konumu almak, ileriyi okuyarak hareket etmek bir hayli önem kazanıyor.

Çin’i her alanda bir rakip olarak görmek, onunla ticari bir savaşa girmek, istenilen sonuçları veremeyebiliyor. Bu nedenle Çin ile hangi konularda rekabet edilebilir, hangi alanlarda iş birliği yapabiliriz? İşte bunu anlamak gerekiyor. Bu bakış açısının bir de adı var; rekaberlik… Kısacası; değer yaratmak amacıyla işletmelerin aynı anda hem rekabet etmeleri hem de iş birliği yapmaları anlamına geliyor. AİMSAD Dergisi’nin bu sayısında biz de kapak dosyası olarak Çin’i ele aldık. Çin’in gözüktüğü kadar uzak mı olduğuna, uzmanların Çin’i Türkiye için nasıl değerlendirdiğine, nerede rekabet edebileceğimize, nerede masaya oturup iş birliği yapabileceğimize geniş bir açıdan bakmaya çalıştık.

Dünyanın fabrikası Çin

Çoğu ABD’li ve Avrupalı firmanın 2000’li yılların başında fabrikalarının birçoğunu Çin’e kaydırmasıyla beraber, 2000’li yıllardan sonra dünyada artan tüketim çılgınlığına Çin tek merkezden yanıtı vermiş oldu. Az maaş ve az vergi, ABD ve Avrupalı firmaların Çin’e yatırım yapmalarındaki en temel sebepleri oluşturdu. Bu da Çin’i zamanla bir üretim merkezi haline getirdi. Dünyanın fabrikası olan Çin, üretimi arttırarak kendi markalarını oluşturdu ve tüm dünya için ciddi bir sorun haline geldi.

Çin ve Türkiye’nin ikili ilişkileri

Türkiye ile Çin arasındaki diplomatik ilişkiler 1971 yılında başladı. İkili ilişkiler her iki ülkenin de dışa açılmaya başladığı, ekonomik ve siyasi olarak yükseldiği 1980’lerden itibaren hareketlilik kazandı. 2021 yılında Türkiye ve Çin arasındaki diplomatik ilişkilerin 50. yılı idrak edildi. İki ülke arasındaki ilişkiler 2010 yılında “Stratejik İş Birliği” düzeyine çıkarıldı. Dış İşleri Bakanlığı’nın resmi web sitesinde yer alan bilgilere göre; Türkiye’nin, Çin’den başlıca ihracat ettiği ürünler arasında, mermer ve traverten, diğer kıymetli metal cevherleri ve konsantreleri, kurşun, krom, bakır, demir, çinko, tabii borat cevherleri, bor oksitleri ve borik asitler yer alıyor. Hücresel-diğer kablosuz ağlar için telefonlar, otomatik bilgi işlem makineleri ve üniteleri, ses-görüntü ve diğer bilgileri almaya, çevirmeye ve vermeye yarayan araçlar, kompresör, konvertör ise Türkiye’nin Çin’e ithal ettiği ürünler arasında yer alıyor. Ticari ilişkilerde ithalat ve ihracat rakamları arasında makas farkı bulunan iki ülke için en temel sorun; Türk yatırımcıların Asya pazarına; “Uzak Doğu” gözüyle bakması. İlerleyen dönemde bu durumu, ülke olarak tersine çevirebilirsek ekonomik anlamda Asya pazarında güçlü konuma gelip, iç pazarımızı da besleyecek çalışmalar gerçekleştirebiliriz.

Çin’de üretme fikrine dikkat!

Çinli cep telefonu, telekomünikasyon ve elektrikli otomobil firmaları ABD ve Avrupa firmaları açısından bir tehdit anlamına geliyor. Çin öte yandan Güney Afrika’daki yatırımlarını arttırarak ABD ve Avrupa’nın bu pazardaki güçlü elini de zora sokuyor. İleride yeniden yaşanma ihtimali olan gümrük savaşları ve ticari ambargolara karşı Çin; yeni çözümler de bulmuş durumda. Yaşanacak olan herhangi bir sıkıntıda Çin; fabrikalarının bir bölümünü Türkiye’ye kaydırıp, Türkiye üzerinden ABD, Avrupa ve Güney Afrika pazarına ulaşmayı amaçlıyor. Şu an için ithalat kalemimiz; ihracat kalemimizden daha fazla yani Çin ile aramızda dış ticaret açığı var. Uzmanlar bu farkın kapanmasında en etkili yöntemin, kendi ülkemizde ürettiğimiz ürünleri aynı şekilde Çin’de üretmek olarak gösteriyor. Kısacası uzmanlaştığımız alanlardaki yatırımlarımızı Çin’e kaydırmak ve Çin iç piyasasında daha aktif bir oyuncu haline gelmek gerekiyor. Yatırımcılarımız “Made in Türkiye” markası adı altında Çin’de üretim yapıp, pazarlayabilirse, Asya pazarına sağlam bir giriş yapma şansı yakalamış olur.

Türkiye, 2,6 trilyon dolarlık ithalattan daha fazla pay almak istiyor

Çin’in yıllık 2,6 trilyon dolarlık ithalatından daha fazla pay almak isteyen, Türkiye ile Çin arasındaki dış ticareti dengelemek ve yeni iş birliklerine imza atmak isteyen Türk yatırımcılarda bu anlamda girişimlerde bulunmaya başladı. Endüstrinin tüm kollarında gücünü hissettiren Çin, yeni teknoloji dünyasının da önemli oyuncularından biri konumunda. Yapay zeka çalışmalarını, diğer ülkelere göre çok daha gizli yürüten Çin, dünyada yapay zeka teknolojisiyle çalışan ilk ticari hiper uydusunu yörüngeye yollayarak yeni bir rekabet alanı daha yarattı.

2,5 milyar dolarlık ağaç işleme makinesi ihracatı

Ağaç işleme makine sektöründeki etkinliğini de daha sert bir şekilde hissettiren Çin, gerek üretimde gerek ihracatta gerekse yurt içi satışlarda önemli rakamlara imza atıyor. Trade Map 2022 yılı verilerine göre; Çin tüm dünyaya 2,5 milyar dolar bandında makine ihracatı gerçekleştirdi. Söz konusu veriler incelendiğinde, Çin’in 2022 yılında 849 milyon dolar ile en fazla testere makineleri ihracatı yaptığı görüldü. Centre of Industrial Studies (CSIL) tarafından EUMABOIS için hazırlanan World Furtniture Outlook verilerine göre ise; Çin 2022 yılında 185 milyar dolarlık mobilya üretimi, 75 milyar dolarlık mobilya ihracatı ve 114 milyar dolarlık yurt içi satışı gerçekleştirdi. Söz konusu yılda Çin’in toplam mobilya ithalatı ise yaklaşık 2 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Raporda yer alan verilere göre, 2024 yılında mobilya pazarının yüzde 2 oranında büyümesi beklenen Çin’in en büyük ihracat pazarı ise ABD. ABD, Çin’in toplam mobilya ihracatının yüzde 28,8’ini oluşturuyor.

Türkiye’de 1.200’e yakın Çinli şirket faaliyet gösteriyor

Çin, son yıllarda iki ülke arasındaki ekonomik ve siyasi iş birliklerinin artmasıyla birlikte Türkiye’ye açılıyor. Türkiye’nin stratejik konumu ve ticari ortaklarını çeşitlendirme isteği iki ülke arasındaki ilişkileri daha da güçlendiriyor. Çin, Türkiye’nin Avrupa ve Orta Doğu’ya açılan bir kapı olarak stratejik konumuyla ilgileniyor. Türkiye ise Çin’in ekonomik gücü ve geniş pazarıyla ilgileniyor. Geçmişte Çinli şirketlerin Türkiye’de yatırım yaptığı alanlar sınırlıyken, geçtiğimiz 10 yılda Kuşak ve Yol girişimiyle sağlanan politikalar ve çerçeveler sayesinde finans, imalat, enerji, elektronik ve altyapı alanlarındaki yatırımlar da arttı. Günümüzde Türkiye’de 1.200’e yakın Çinli şirket faaliyet gösteriyor. Bu şirketlerin bazıları işlerini çevre bölgelere yaymak için Türkiye’yi bir merkez olarak kullanıyorlar. Çinli şirketlerin Türkiye’deki yatırımlarının hacmi 3 milyar doları aşmış durumda. Ayrıca ikili ticaret de 2022 yılında 38,55 milyar dolara ulaştı.

“Ölçek ekonomisine ulaşamadığımız için Çin ile rekabette geride kalıyoruz”

Çin ve Türkiye ile ilgili değerlendirmelerini paylaşan İsmet Toktaş; “Çin; kendi yan sanayisiyle kendi teknolojisiyle kendi üretim şartlarıyla Avrupa’da baskısını hissettirmeye başladı. Rusya’ya uygulanan ambargoyu avantaj olarak kullanan Çin; Rusya pazarını ele geçirmiş oldu. Rusya pazarında Çin’in üstünlüğü çok fazla hissediliyor. Türkiye olarak ölçek ekonomisine ulaşamadığımız için rekabette geride kalıyoruz. Geride kalışımızın sebepleri arasında; yeterli yan sanayimizin olmayışı ve Avrupalı ürünlere bağlı kalmamız yer alıyor. Daha iyi rekabet edebilmek adına ölçek ekonomisine geçilmesi gerektiğini, daha büyük tesislerde, daha verimli üretim yapılması gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizde ve tüm dünyada mevcut ekonomik şartların giderek zorlaştığını görüyoruz. Bu nedenle alacağımız pozisyonları, atacağımız adımları çok iyi düşünmek zorundayız. Bu yarışta başarılı olmak için firmaların; fark yaratacak ürünler ortaya koymaları gerekiyor. Her firma, rakipleriyle daha rahat rekabet edebilmek adına teknoloji alanında muhakkak yatırımlar yapmalı. Bununla beraber firmaların; üretimde verimliliği esas alıp, partnerleriyle olan ilişkilerini ve sanayilerini de geliştirmeleri lazım. Olaya sadece rekabet çerçevesinden bakmak doğru bir yaklaşım değil. Karşımızda sanayisi çok gelişmiş bir ülke var. Yan sanayisi, üretimi çok rahat destekleyebiliyor, biz de yaşanan hammadde sorunlarıyla karşı karşıya değiller. Bu nedenle her alanda rekabet edeceğiz diye yola çıkmaktansa, güçlü ve zayıf olduğumuz noktaları iyi belirleyip, gerektiği yerde iş birlikleri yapmalıyız” diye konuştu.