2022’de 205 milyar dolar büyüklüğünde olan dünya endüstriyel otomasyon pazarının, 2030’a kadar yıllık ortalama yüzde 10 artarak 400 milyar dolara ulaşması bekleniyor. 2023 yılında 1 trilyon 119 milyar dolarlık milli gelirle dünya ekonomileri sıralamasında 17. olan Türkiye, global endüstriyel otomasyon sektöründe istenilen seviyeye gelmek için daha fazla yatırım yapmak zorunda.

Endüstriyel Otomasyon Sanayicileri Derneği (ENOSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Tunç Atıl, Türkiye’nin dünya endüstriyel otomasyon pazarından yüzde 0,8 oranında pay aldığını belirtti. Atıl, ortalama olarak dünya ekonomisinden de yüzde 1 oranında pay alan, bazı sektörlere göre bu oranı yüzde 1,5 seviyesine taşıyan ülkemizin, bu alanda daha fazla yol alması gerektiğinin de altını çizdi. En hızlı büyüyen global otomasyon pazarları arasında Çin, Japonya, Güney Kore ve Hindistan gibi ülkelerin öne çıktığını belirten Atıl; “Dünyanın en büyük 17. ekonomisi olmasına karşın Türkiye, 205 milyar dolarlık dünya endüstriyel otomasyon pazarında, Çin’in lider olduğu listede ilk 25 ülke içinde yer alamıyor” dedi.

Türkiye’deki endüstriyel otomasyon sektörü hakkında bilgi verebilir misiniz? Sektörde kaç firma bulunuyor? Genel ticaret hacmi nedir?

Sanayi devrimlerini gecikmeli olarak yaşayan ülkemizde, endüstriyel otomasyon sektörünün 80’li yıllarda başladığını söyleyebiliriz. Otomasyon, sadece endüstri alanıyla sınırlı olmayıp bilim ve yönetim alanlarında da işlerin salt insan gücü yerine, makinelerle paylaşılarak otomatik olarak yapılmasını içeren çok geniş bir kavram. Endüstriyel otomasyon ise, sanayide imalat ve hizmet alanlarında otomasyon sistemlerinin tasarımı, kurulumu ve uygulanmasını kapsar ve odağında üretimde verimlilik artışı bulunur. 12. yüzyılın sonlarında Cizre’de yaşamış, Artuklu Sarayı’nın günümüz tanımıyla baş mühendisi olarak anılan robotiğin kurucusu, hidroliğin ustası ve kendisinden 300 yıl sonra dünyaya gelen Leonardo da Vinci’nin ilham kaynağı olan El- Cezeri ile başlayıp, 20. yüzyılın son çeyreğinde sanayideki uygulamalarıyla hız kazanan otomasyon; günümüzde, “Sanayide Dijital Dönüşüm” kavramının eklenmesiyle başka bir boyuta ulaştı. Fortune Business Insight’ın gözlemine göre; 2022 yılında dünya endüstriyel otomasyon pazarının 205 milyar dolar olduğu açıklanırken, yıllık ortalama yüzde 10’a yakın büyümeyle 2030 yılında 400 milyar doları aşması bekleniyor. Türkiye’nin ise bu pazardan yüzde 0,8 oranında pay aldığı öngörülüyor. Ortalama olarak dünya ekonomisinden yüzde 1 oranında pay alan, bazı sektörlere göre bu oranı yüzde 1,5 seviyesine taşıyan ülkemizin, bu alanda daha fazla yol alması gerektiğini söyleyebiliriz. Hedefimiz olan refah ülke seviyelerine gelebilmek için, orta-yüksek teknoloji yatırımlarımızı büyük oranda yerel mühendislik katma değeriyle artırarak uzun vadede bu oranı yüzde 3 civarlarına getirmeliyiz. 2023 yılında 1 trilyon 119 milyar dolarlık milli gelirle dünya ekonomileri sıralamasında 17. olan Türkiye’nin, 2024 yılında da sırasını koruyacağı öngörülüyor. 300’ü aşkın otomasyon firmasının faaliyet gösterdiği ülkemizin 1,5 milyar doları aşan bir endüstriyel otomasyon pazarına sahip olduğunu söyleyebiliriz.

“Hızla gelişen Çin teknolojisi yakında liderliği ele geçirecek”

Globalde akışkan sektörünün liderleri hangi ülkeler? Bizim bu ülkelerle rekabetimiz ne seviyede?

Globalde en hızlı büyüyen otomasyon pazarını; Çin, Japonya, Güney Kore, Hindistan gibi ülkeler kapsıyor. Dünyanın en büyük 17. ekonomisi olmasına karşın Türkiye, 205 milyar dolarlık dünya endüstriyel otomasyon pazarında Çin’in lider olduğu listede, ilk 25 ülke içinde yer alamıyor. Başta Almanya olmak üzere Avrupa, geçmişte olduğu gibi otomasyon ve kontrolde kullanılan bileşenlerin üretiminde dünya lideri olarak kabul ediliyor. Ancak hızla gelişen Çin teknolojisinin yakında liderliği ele geçirmesi sürpriz olmayacak. Konunun, en yüksek katma değeriyle mühendislik alanında öne çıkan yerel çözüm ortağı firmalarımızdan bazıları, bileşen imalatında da giderek artan oranda yerlileştirme çalışmalarını sürdürüyorlar.

“Sanayide dijital dönüşümü, otomasyonun ileri aşaması olarak tanımlayabiliriz”

Teknolojik gelişmeler ve dijital dönüşümün endüstriyel otomasyon sektörü üzerindeki etkileri neler? Önümüzdeki yıllarda ne tür yeniliklerle karşılaşacağız?

Üçüncü sanayi devriminin sonucu verimlilik artışı odaklı otomasyon uygulamalarının geçmişi 1970’lere kadar gidiyor. Dördüncü sanayi devrimi olarak kabul edilen ve otomasyonun çatısını oluşturan dijital dönüşüm ise, işletmelerin ve kurumların teknolojiyi etkin bir şekilde kullanarak iş süreçlerini dönüştürmesi ve geliştirmesi olarak tanımlanıyor. Artık günümüz dünyasında pazarlamadan satışa, üretimden insan kaynaklarına kadar tüm iş süreçleri için bir gereksinime dönüşmüş durumda. Sanayide dijital dönüşümü, otomasyonun ileri aşaması olarak da tanımlayabiliriz. Yapay zeka, büyük veri, nesnelerin interneti, artırılmış gerçeklik, bulut gibi kavramları ile üretimde verim artışı ve ölçek ekonomisine geçiş noktasında, sanayide dijital dönüşümün önemi ortaya çıkıyor. Çünkü temelde yalın üretim, sonra onu izleyen endüstriyel otomasyonun üzerine çatı olarak kurgulanması gereken sanayide dijital dönüşüm, ölçek ekonomisine uygun üretimdeki en önemli eksiklik olan esneklik ve çevikliğe çözüm getirmekle kalmıyor, günümüzün belirleyici istemlerinden olan kişiye özel üretimin gerçekleşmesine de olanak tanıyor. Yapay zekanın giderek daha etkin kullanımı ve makine öğrenmesi, veri mühendisliği ile yapılan analizlerle, beklenmeyen arızalar sonucu yüksek maliyetli hat duruşu olasılıklarının azalması yanında, insan müdahalesini en aza indiren çözümler giderek yaygınlaşacak; basit, rutin işler artık insanlar tarafından yapılmayacak, ancak bu sistemleri yönetecek donanımlı ve bilgili insana olan gereksinim artacak.

Sektör olarak karşılaştığınız en büyük sorunlar neler? Bu sorunların üstesinden gelmek için hangi çözüm önerilerini sunuyorsunuz?

ENOSAD olarak; 38’i çok uluslu küresel firma olmak üzere 115 üyemizle, sektörün yüzde 80’inden fazlasını temsil ediyoruz. ENOSAD üyesi orta-yüksek teknoloji mühendislik şirketleri, imalatçılar ve ürün sağlayıcı uluslararası firmalar, beyaz eşya ve otomotiv sektörlerindeki otomasyon ve sanayide, dijital dönüşüm uygulamalarının öncüsü. Firmalarımız, aynı zamanda 33 üyesi olan Türkiye Makine Federasyonu’nun da (MAKFED) içinde yer almakla, makine sektörünün sanayideki dijital dönüşümünün de belirleyicisi konumunda. Otomasyon sektöründe büyük ölçekli projelerde sistem entegratörü olarak yer almış küçük ve orta ölçekli firmalar yer alıyor. Bu firmalar “sürekli üretim otomasyonu” ve “kesikli üretim otomasyonu” yapabiliyorlar. Mekanik ve elektronik tasarım alanlarında da tecrübe ve bilgi birikimleri bulunuyor. Veri analitiği, süreç optimizasyonu, yapay zeka gibi sayısal dönüşüm konusunda çözüm sağlayacak ekiplere sahipler. Ancak yerel mühendislik firmalarımızın her biri, çok değerli niş projelere imza atma yeteneğine sahip olmakla birlikte, tek başlarına hareket ettikleri sürece, müşterilerinin anahtar teslimi sürecinde, karşılarında tek muhatap bulacakları yatırım projelerinde tercih nedeni olamıyor. Çözüm olarak, müşteri bakış açısına göre kendimizi geliştirerek, rekabet öncesi iş birliğinin önemini kavrayıp, güç birliği yaparak kısıtlı olanaklardan optimum çözümleri üretmek ve müşterinin karşısına, iş ortaklıklarıyla ve tek bir sorumlu firma önderliğinde çıkarak, bütünsel çözümü sunabilmek diyebiliriz. Yerel kültürümüzle çok uyuşmamakla beraber, ENOSAD çatısı altında bu çözümleri üretebildiğimiz sürece, daha başarılı sonuçlarla pazar payımızı artıracağımıza inanıyorum. Bu konuda bir iş ortaklığı protokolü hazırlığı içindeyiz, en kısa sürede üyelerimizle paylaşmayı hedefliyoruz.

“Yüksek teknolojili makine üreterek rekabet etmek”

Dünya’da en gelişmiş yan sanayiye sahip ülkeleri göz önüne aldığımızda, Türkiye’nin eksik ve geliştirilmesi gereken tarafları neler?

Makine sektöründe, Avrupa’nın olduğu gibi Türkiye’nin de önünde Çin faktörü büyük bir sorun teşkil ediyor. Başlı başına çok büyük bir pazar ve ölçek ekonomisini en iyi şekilde kullanarak, hammadde ve ara mamul alımında devlet öncülüğünde toplu hareket etme akıllılığını göstererek maliyetleri düşürüyorlar. Bunun sonucunda uygulayabildikleri fiyat kırma politikalarıyla çok uygun maliyetlerle pazara giriyorlar. Bu şekilde, Türk makine sektörünün en önemli ihracat pazarı olan Avrupa’daki payını düşürüyor ve aynı zamanda iç pazarımızda da daralmaya yol açıyorlar.  Makineciler için görünen tek çözüm ise yüksek teknolojili makine üreterek rekabet etmekten geçiyor.

“Otomasyon sektörümüz kısa zamanda önemli aşama kaydetti”

Yan sanayinin gelişimi, yerel ve küresel ekonomik büyümeyi nasıl etkiliyor?

Dünyadaki birçok ülkeye göre otomasyon sistemlerinin ülkemize gelişi her ne kadar gecikmeli olsa da otomasyon sektörümüz kısa zamanda önemli bir aşama kaydetti. Küresel pazarlara açılmamız ve ihracat hacmimizin artması, otomasyon sektörümüzü de olumlu yönde etkiledi. Ülkemizde otomasyon sektörü bir yandan iç talebe çözüm sunuyor, diğer yandan da yurt dışında ihale alan taahhüt firmaları başta olmak üzere yabancı ülkelerdeki projelere otomasyon mühendisliği ve sistem entegrasyonu hizmetleri satıyor. Türkiye sanayisini iki başlıkta ele almakta yarar var. Birincisi, ülkemizin dünya ölçeğinde öne çıkan 2 ana sanayisi olan beyaz eşya ve otomotiv sektörleri. Çok geniş bir ekosistem oluşturan tedarik zincirleri ile bu sektörlerin önceliği, küresel ölçekteki rekabette fark yaratarak varlıklarını sürdürebilmek diyebiliriz. Bunun için teknolojideki gelişmeleri yakından izlemekle yetinmeyip, teknoloji yaratan konuma ulaşmak şart. İşte bu zorunluluk, söz konusu sektörleri sanayide dijital dönüşümün de önderliğini yapmaya zorluyor. İyi haber, her iki sektör de konunun öneminin farkında ve yan sanayileri ile birlikte gerekli adımları zaman yitirmeksizin atıyor. Ancak, ülkemizdeki işletmelerin yüzde 95’inin KOBİ niteliğinde olması, yaptıkları yatırımın geri dönüş hesaplarını 1,5-2 yıldan fazla düşünmemeleri, zorunluluk duymadıkça hala bütçelerinde otomasyona alt seviyelerde kaynak ayırmalarının sonucu ve diğer sektörlerin durumu ne yazık ki çok iç açıcı değil. Oysa dünya pazarında söz sahibi olabilmemizin yolu, ileri otomasyon teknolojileri ve sanayide dijital dönüşüm uygulamalarını tüm sektörlere yayarak uygulamaktan geçiyor.

“Diğer tüm sektörlere hizmet vermesi, makine imalatını kalkınmanın lokomotifi konumuna getirdi”

Makine sektöründeki endüstriyel otomasyon kullanımı hakkında neler söylemek istersiniz? Makine sektörü otomasyona yeteri kadar yatırım yapıyor mu?

Makine, belirli bir işi gerçekleştirmek için bir araya getirilmiş, sıralı hareketler gerçekleştiren bir düzenekler bütünü. Kendisinin de otomasyonun önemli bir bileşeni olması, hemen hemen tüm diğer sektörlere hizmet vermesi, makine imalatını kalkınmanın lokomotifi konumuna getirdi. Diğer tarafta Türkiye, MAKFED çatısı altında bir araya gelen makine sektörünün önderliğinde üretim teknolojisini geliştirmek gibi çok önemli bir misyona sahip. Çok benzer işlevlere sahip makineler, kullanıldıkları sektörlere göre ve burada gerçekleştirmesi istenen işlerden kaynaklı, farklı beklentilere karşılık verebilmek adına birçok değişikliğe uğruyorlar. Bu nedenle makine imalatında otomasyonun kullanımı daha zordur. Ancak çok net tanımlanmış, belirli uzmanlık alanına karşılık gelen makinelerin seri imalatında, otomasyon uygulamaları elbette mümkün ve maliyetleri düşürmekte önemli rol oynuyorlar.