Doğu Akdeniz’in en nadide ağaçlarından defne ağacı, dört mevsim yeşil yaprakları, mis gibi kokusuyla çağlar boyunca barışın, zaferin ve ölümsüzlüğün simgesi olmuş. Ve tarihteki diğer köklü ağaçlar gibi o da çok hüzünlü bir aşk hikayesini saklamış kalbine. Güzeller güzeli su perisi Daphne ile tanrı Apollon’un imkansız aşkını…

Anadolu medeniyetler beşiği. Anadolu masallar, efsaneler diyarı. Her bölgesinde ayrı bir hikaye, ayrı bir söylence barındırıyor. Tarihin en büyük uygarlıklarına ev sahipliği yapan Anadolu’da çağlar boyunca pek çok medeniyet kurulmuş, her biri birbirinden değerli hazineler bırakmış.

Yolunuz Antakya’ya düşerse mis kokulu defne ağaçlarının içinde, şırıl şırıl şelalelerin aktığı bugünkü adıyla Harbiye denilen yerde, yüzyıllar önce geçen hüzünlü bir aşk hikayesine tanık olursunuz. Ağaçların hışırtısında, rüzgarın burnunuza getirdiği kokusunda, suyun sesinde, kuşların cıvıltısında dinlersiniz bu öyküyü…

Gelelim tarih boyunca barışın, güzelliğin, iyiliğin simgesi olan Defne’nin mitolojideki hüzünlü bir hikayesine;

Antakya’da bugün Harbiye denen yere vaktiyle Daphne derlerdi. Bugün Asi Irmağı’nın adı da o zamanlar Orontos’tu. Mitolojideki Daphne ise bu sularda yüzen güzeller güzeli bir su perisiydi. Annesi orman, babası ırmaktı Defne’nin. Irmakta yıkanır, kıyıda ağaç altında oturur, o uzun saçlarını tarar, şarkılar söylerdi. Orman ve ırmak tatlı ninnilerle, yumuşak okşayışlarla büyütüyordu Defne’yi. Irmağın sesine benzerdi sesi, annesi orman ona gezmeyi, kuytu derinlerde saklanmayı, geyikler gibi kaçmayı öğretmişti.

Anne ve babası ne kadar sakınırsa sakınsın bir gün ay gibi güzel kızlarının aşık olacağını ve kendilerinden ayrılma vakti geleceğini biliyorlardı. Biliyorlardı bilmesine de o vaktin gelmesini istemiyorlardı bir türlü.

Defne gelişip güzelleştikçe daha içli şarkılar söylemeye başladı, dalgındı, içine kapanmıştı. Annesi Orman, bir gün sordu neyi olduğunu, annesinin sormasıyla Defne’nin gözünden yaşlar boşandı. Hiç görmediği uzaktan uzağa çalgısının sesini duyduğu birine sevdalandığını söyledi. Her yerde aradığını, bir türlü bulamadığını da ekledi sözlerine…

O anda annenin yüreğine bir ateş düştü. Çünkü bu şiiri ve çalgısı ile bütün kızları kendisine aşık eden Apollon’du. Ve Apollon bir tanrıydı. Tanrıya aşık olan kızlar ya kendini öldürürdü, ya da sürgüne giderlerdi. Bu sevdayı kalbine gömmesini salık verdi kızına.

Gönül bu, ferman dinlemiyor işte… Görmediği, bilmediği orman çalgıcısını sevmeye devam etti Defne. Sonra bir gün ormanın içinde dolaşırken ağaca sırtını dayamış çalgısını çalan birini gördü. Görmeden aşık olduğu Apollon iki adım önündeydi ve o anda anladığı sevdiği adam olduğunu. Apollon başını çevirip baktı bir de ne görsün, bugüne kadar görmediği güzellikte bir kız karşısında duruyor.

Göz göze gelince Defne önce ne yapacağını bilemedi ama sonra belki kadınca dürtüyle ormanın içlerine doğru kaçmaya başladı. Apollon da görür görmez aşık olduğu bu güzeller güzeli kızın peşinden koşmaya başladı. Defne’nin orman annesi kollarını geriyordu Apollon’un önüne kızına erişemesin diye. Defne tam Apollon’un nefesini ensesinde hissettiği anda ırmağın kenarına ulaştığını farketti. Irmak babasına “Babacığım bana yardım et” demesine rağmen çağıl çağıldayan ırmak duymadı kızının sesini. Annesi orman ise dayanamadı kızının çaresizliğine ve tam Apollon onu yakalayacakken Defne’nin ayakları altında kökler oluşmaya, her yanından yapraklar fışkırmaya başladı. Defne o anda güzel bir ağaç oluverdi.

Apollon ise ölümlerin en güzeli bu kızın hoş kokulu bir ağaç olduğunu görünce, “Ey kızların en güzeli, yitirdim artık seni, bundan sonra benim ağacımsın sen. Savaşlarda yenenler zaferlerini senin yapraklarından yapılmış taçlar takınarak kutlayacaklar. Her yerde barış ve zafer simgesi olacaksın” dedi.

Bu tanrısal aşk hikayesinin geçtiği yer bugünkü Antakya’nın Harbiye’sidir. Ve derler ki; Harbiye’nin şelaleleri de güzel Daphne’nin döktüğü gözyaşlarıdır!

Akdeniz defnesi yaz kış yeşil kalır. Bu özelliği nedeniyle aynı zamanda ölümsüzlüğün simgesidir. Antik Yunan’da bu ağaç Apollon’a adanmıştır ve galibiyetle elde edilmiş ölümsüzlüğü ve bu galibiyeti sağlayan, kahramanlıkla birleşmiş erdemi simgeler. Kahramanlara, alimlere ve bilgelere verilen defne yapraklı tacın kaynağı budur. Apollon’la ilişkili olarak, Apollon’un kehanet özelliklerini elde edebilmek için Delfi’deki  kahinler de kehanette bulunmadan önce defne yaprakları çiğnerlerdi veya yakarlardı. Kahinlerden olumlu bir cevap elde edenler geri giderken bir defne tacı ile dönerlerdi. Ortaçağ’da Roma imparatorları defne yapraklarından örülmüş taçlar giyerlerdi. Roma paralarında defne yaprağı vardı. Eski çağlarda, başarı gösteren bilginlere, ozanlara defne yaprağından yapılmış taçlar giydirirlerdi.

Defnenin faydaları

Defne yaprağında bulunan kafeik asit ve rutin adı verilen maddeler, kalp sağlığını korumada yardımcıdır. Her mevsim yeşil olan bu ağacın yapraklarından yılın her zamanı taze olarak faydalanılabilir, ağaç sonbaharda da meyve verir. Kurutulmuş veya taze olarak kullanılabilen yapraklarından bitki çayı, bitkisel uçucu yağ ve tentür elde edilebilir. Tohumları da benzer amaçlar için kullanılabilir. Defne, sindirim sistemini etkileyerek hazmı kolaylaştırır. Defne yapraklarındaki enzimler bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı olur. Solunum sistemini rahatlatıcı etkisi vardır. Defne yaprağı çayı öksürük ve bronşit şikayetlerini azalttığı gibi, defne tohumlarından elde edilen uçucu yağ da aromaterapik olarak solunum sistemini rahatlatmak için kullanılabilir.

Defne yağı içeren sabun ve şampuanlar, cilt ve saçlar üzerinde çok olumlu etkilere sahiptir. Ayrıca defne yapraklarının demlenmesiyle hazırlanan defne suyu ya da sirke veya alkolle hazırlanan defne tentürü, banyodan sonra saçları durulamak için kullanılarak saçların sağlık kazanmasına yardımcı olur.

Vücuttaki enflamasyonu azaltma etkisi de bulunduğundan defne çayı, romatizma ve romatoitartirit şikayetlerini azaltmada etkilidir. Defne yaprağında bulunan kafeik asit ve rutin adı verilen maddeler, kalp sağlığını korumada yardımcıdır.