Durgunluk dönemlerinin AR-GE ve yapılanma için fırsat olduğuna dikkat çeken Ünver Ağaç İşleme Makineleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi Genel Müdürü Faruk Ünver, “Kriz dönemlerinde sektörlerde oyuncu değişiklikleri yaşanır. Pazarda dengeler değişebilir. Birinci önceliğiniz, yaptığınız işi düzgün ve kaliteli yapmaktır. O iş size zaten parayı kazandıracaktır” diye konuştu.
Ünver Ağaç İşleme Makineleri Sanayi Ticaret Genel Müdürü Faruk Ünver, hem okuyup hem çalışma hayatında önemli başarılara imza atan sanayicilerden birisi…
16 yaşından beri her gece yatarken, “Yarın işimi nasıl kaliteli yapabilirim” diye düşünen Ünver, insanların işini sevip değer vermesi ve kaliteli üretim yapmayı prensip haline getirmesi gerektiğini söylüyor. “O zaman kişi, firma ve ülke kalkınabilir” diyen Ünver, Türk toplumundaki çalışma ve ticaret ahlakında büyük bir değişim yaşandığına dikkat çekiyor ve gençleri bu konuda uyarıyor. Ünver, bu süreci, “Kolay ve kısa yoldan az çalışarak çok para kazanmaya yönelme” yolunu arayan yeni nesil olarak tanımlıyor. Firmada ikinci kuşak Makine Mühendisi Barış Ünver’in ve Uluslararası Ticaret öğrencisi Burak Ünver’in de görev almaya başlamasıyla “AR-GE” ve “ihracat” merkezli büyümeye odaklandıklarına değinen Faruk Ünver’in yaşam hikayesi üzerinden ağaç işleme makineleri sektörünün yıllar itibarıyla gelişimini, yaşanan sorunları ve bu konuda yapılması gerekenleri ele aldık.
Okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız?
1964 Konya doğumluyum. 1972 yılından beri Ankara’da yaşıyorum. 1976 yılında öğrenci iken mesleğim ile tanıştım. Ankara Yıldırım Beyazıt Endüstri Meslek Lisesi’nde eğitimimi aldım. 1979 yılında iş hayatına atıldım. Hem okuyup, hem çalıştım. İbrahim ve Şevket ağabeylerim ile 1980 yılı Mayıs ayında Ünverler Makine şirketini kurduk. Üç ortaklı yapı ile 17 yıl üretime devam ettik. 1996 sonunda ise ortalık dağıldı. Biz, Ünver Ağaç İşleme Makineleri San. Tic. Ltd. Şti. olarak yolumuza devam ediyoruz.
Konyalı girişimcilerin ağaç işleme makine sanayisinde ciddi bir ağırlığı olduğunu görüyoruz?
Bu dediğiniz özellikle ağaç işleme makinesi sanayisindeki şirket sayısında bir dönem yüzde 50’nin üzerinde idi. Ankara’da bu oran yüzde 75 idi. Ancak son yıllarda mesleği bırakanların olmasıyla bu oranlarda da azalma oldu. İkinci nesil, işletmelerde görev almaya başladı. Şu anda Ankara’da ağaç işleme makineleri konusunda çalışan şirketlerdin tahmini yüzde 40’ı Konyalı girişimcilerden oluşuyor.
Ünver Ağaç İşleme Makineleri olarak ilk ürettiğiniz makine ne idi ve bugünkü üretim gamınız hakkında bilgi verir misiniz?
Ünverler olarak mobilya ve marangoz makineleri sektörü için yatar daire, freze ve bant zımpara makinelerini 17 yıl boyunca ürettik. Daha sonra pazarın ve müşterilerimizin talepleri doğrultusunda 2006 yılından itibaren patentli çoklu delik makineleri, 2011 yılından itibaren Çizicili Yatar Daire makineleri ve 2012 yılı başından günümüze kenar bantlama makineleri imalatı yaparak ürün gamımızı çeşitlendirdik. İlk bilgisayar kontrollü kenar bantlama makinesi üretimini biz gerçekleştirdik. Şu anda panel ebatlama makineleri, kenar bantlama makineleri, çoklu delik makineleri, çizicili yatar daire makineleri, yatar daire ve freze makineleri ile pazarda söz sahibiyiz.
Üretim tesisiniz hakkında bilgi verir misiniz? Tesiste kaç çeşit makine üretiyorsunuz?
2015 yılında ‘varlığı koruma politikası’ uyguladık. Sarayköy’de olan tesisimizi geçen yıl Siteler’e taşıdık. Şu anda 800 metrekarelik kapalı alanda üretim yapıyoruz. Yıllık üretim kapasitemiz talebe ve makine tipine göre değişiyor. Yurt içi satışlarımızın yüzde 80’lik kısmını kendimiz, yurt dışı satışlarımızı kendimiz ve bayiler aracılığıyla yapıyoruz. Bugün 10 kişilik ekibimizle yıllık tabanda 100, tavanda 150 bandında makine üretimine devam ediyoruz. Şu anda 24 farklı modelde makine üretimi yapabiliyoruz. Uzmanlaşma ve piyasanın talebine göre üretim yapıyoruz.
Üretimin ne kadarını ihracata yönelik yapmak hedefindesiniz? Önümüzdeki dönemde yine bu pazarlara mı odaklanacaksınız?
2015 yılında 144 milyar dolar olarak gerçekleşen toplam Türkiye ihracatından makine sektörü yüzde 9,2 pay aldı. Ağaç işleme makineleri sektöründe bu pay önemli bir yer tutuyor. Türkiye Avrupa’nın altıncı büyük makine imalatçısı. AİMSAD üyesi sektör paydaşları olarak ağaç işleme makinelerinde dünya pazarındaki yüzde1’lik ihracat payımızı artırmayı hedefliyoruz.
Biz ilk ihracatımızı 2000 yılında yapmıştık. İhracatta kurumsallaşma ve güçlenme arzusundayız. Özellikle Ortadoğu, Türk Cumhuriyetleri, Arap ülkeleri ve Kuzey Afrika pazarına ihracat yapmıştık ve yapmaya devam ediyoruz. Bu ülkelere özellikle kenar bantlama, çoklu delik ve çizicili yatar daire makineleri ihracatı yaptık. Bir de komple üretim bandı hattı kurabiliyoruz.
2001 krizinden sonraki tecrübelerim gösteriyor ki, üretimin yüzde 50’si ihracata yönelik olmalıdır. Bunu yapabilen firmalar daha kalıcı oluyor ve olacaktır. Biz de Ünver Makine olarak yıllık yüzde 20 olan ihracat payımızı yüzde 30-40’lara ulaştırmak ve bunu korumak hedefindeyiz.
Daha ulaşılabilir pazarlara yönelmek arzusundayız. Kuzey Afrika’da Fas, Tunus ve Cezayir pazarına yöneliyoruz. Geçmişten gelen kültürel bağlar ve ulaşımın deniz yoluyla kolay olması nedeniyle bu pazarları tercih ediyoruz. Ayrıca Balkan ülkelerinden Bosna Hersek, Kosova, Makedonya da yönelmeye devam ettiğimiz mevcut pazarlardandır.
Sektör açısından nasıl bir yıl yaşanıyor?
Fiyat odaklı rekabetin ön planda olduğu bir dönem yaşıyoruz. Bu da kaliteyi olumsuz etkiliyor. Bugün olan ama beş yıl sonra ismi unutulacak firmalar var. Bu eksiden de vardı, şimdi de var, sonra da olacak. Fakat sektöre zarar veriyor. Bunların boyutu küçük ama toplanınca pazara ve yerleşik firmalara olumsuz etki yapıyorlar. Yan sanayi gelişti. Gelişim de bu tarz firmaları destekliyor. Çünkü fason aldığı parçaların montajını yapıyor ve ‘Makine üretiyorum’ deyip satıyorlar. Ufak bir sıkıntıda servis veremediği gibi batıp gidiyorlar.
O zaman artık müşterinin marka sadakati yok…
Maalesef öyle oldu. Küçük ölçekli işletmelerde bu daha fazla yaşanıyor. Belli bir süre daha böyle sürer ama daha fazla devam edemez. Ancak marka değeri olan hizmet verebilen firmalar ile büyük firmalar ayakta kalacak. Bunun dışında bir de butik üretim yapan, müşterinin ihtiyaç ve talebine hızlı cevap verebilen firmalar da ayakta duracak.
Sektöre rakamlarla baktığımızda nasıl bir tablo ile karşılaşıyoruz?
Bugün sektörde irili ufaklı 100’e yakın ağaç işleme makinesi üreticisi firma var. Bu firmaların yüzde 40 civarı orta ölçekli, yüzde 10 kadarı büyük işletmeler, geri kalanı ise merdiven altı işletmeler durumundadır. Bazıları kapanıyor ama bir başkası da kuruluyor. Bu her daim olacak. Firmaların yüzde 80’inde mühendis veya yüksekokul mezunu nitelikli eleman yok. AR-GE çalışması yok. Burada son kullanıcıya ve devlete iş düşüyor. Tabi ki teşebbüsün önüne engel konulamaz. Her teşebbüs desteklenirken kapasitesine ve sermayesine bakılmalıdır. Bir standart oluşturularak uygulanırlığının denetlenmesi gerekiyor. Devletin en büyük eksikliği budur.
Sizin sektörünüzün bir standardı yok mu?
Uygulanabilirliği yok. Firmanın belirli prensipleri ve alt yapısı varsa uygulanmaktadır. Şu anda alt kategorideki makinelerin birçoğunun içi; Çin ve Uzakdoğu malı ucuz ve vasat malzemelerle dolduruluyor ve kullanırken ekonomik olmayan, sonuçta da pahalıya gelen ürünler haline geliyor. Ucuz alıyorlar ama sonradan verim anlamında istedikleri sonucu alamadıkları makineleri de kullanmak zorunda kalıyorlar.
Önümüzdeki dönemde sektördeki firma sayısında azalma olur mu?
Kriz dönemlerinde bu bir eğridir. Belli bir dönemde piyasalar kendi yeni aktörlerini yaratır, daralınca da firmalar kapanmaktadır. Firmalar köklü olmadıkları, marka değeri ve sermayeleri olmadığı için kapanıyorlar.
Sektör kaç kişiye istihdam sağlıyor?
Üretim odaklı baktığımızda tahminen kayıtlı 5 bin kişiye istihdam sağlanıyordur. Ancak kayıt dışı istihdam ile bu rakam daha da yükseliyordur.
Yetişmiş eleman konusunda ciddi bir sıkıntı yaşanıyor sektörde. Aslında bu Türkiye’nin genel bir sıkıntısı… Sizin bu konudaki tespit ve çözüm önerileriniz nedir?
Yetişmiş eleman bulamamak ve yetişmiş elemanı tutamamak… Bu iki sorunumuz var. Eleman azlığı dışında iş ahlakımızın zayıf olması ve ahde vefanın azalmasından kaynaklanan sıkıntılar yaşanıyor. Aslında şirketler, devletin tam olarak yapamadığını yapıyor. Bu elemanları alıyor, yetiştiriyor. Bir eleman 1-4 yıl arasında yetişiyor ve tam verim alınacağı dönemde rakip firmaya gidiyor. İş öğrendiği yere sadakati olmuyor. Fakat vefa duygusu olmayan eleman gittiği firmaya da yararlı olmuyor.
Meslek liselerinden gelen öğrencilerin eğitim kalitesinin güçlendirilmesi için çözüm öneriniz nedir?
Son yıllarda Türk ailelerinde şu mantık ön planda… ‘Benim çocuğum okusun, masabaşı iş yapsın. Devlet memuru olsun.’ Devlete girince de bir yıl sonra bu paraya bu iş yapılır mı mantığı ön plana çıkıyor. Eksiden büyüklerimiz “Çalıştığın yere ihanet etme, çalıştığını hak et, harama göz dikme” derdi. Mevcut mesai saatlerinde özel iş yapmak bile bir açıdan hırsızlık gibi görülürdü. Şimdi bunların hepsi unutuldu. İş ahlakımız değişiyor. Bursa’yı size örnek göstereceğim. O bölgede imalat daha düzenli ve başarılı, iş ahlakı da çok farklıdır. Neden diye incelediğimizde; bir dönem Bursa’nın ciddi olarak Bulgaristan’dan ve Bosna Hersek’ten göç aldığını görüyoruz. Göçmen ailelerin ciddi çalışma kültürü ve disiplini vardır. Türk toplumunda bunu kaybediyoruz. Bir dönem eğitimde meslek liselerinin önünü kestiler. O dönemde iş dünyasının sesi çıkmadı. Her işletmeye mühendis lazım değil ama yetişmiş nitelikli ara eleman ihtiyacı var.
Koç Holding’in son dönemde başlattığı “Meslek Lisesi, Memleket Meselesi” başlıklı çalışması doğru projedir ama geç kalmış ve cılız bir çalışmadır. Her kesimin bu projeye sahip çıkması gerekiyor. Yüksekokulu bitirmiş işsiz genç insanımız çok. Çünkü tulumu giyip üretim bandında çalışacak değil. Bir mühendisin verimli olabilmesi için en az 3-4 yıl iş deneyimine sahip olması gerekiyor. Genç nesilde bu sabır pek görünmüyor. Liseyi bitiren birçok gencimiz de temizlik güvenlik pazarlama tarzı kolay görünen işlerde çalışmayı tercih ediyor.
Eskiden belli bir yaşta meslek öğrenilirdi. Ben, 16 yaşında yatarken, “Yarın yapacağım işi nasıl yaparsam verimli ve kaliteli olur” diye düşünerek uyurdum. Yarın hangi kafeye, sinemaya gideceğimi düşünerek yatağa yatmazdım. Bugünkü konumumuza da o sayede geldik. İnsanlar işini sevmeli, işine değer vermeli ve kaliteli iş yapmayı prensip haline getirmeli. O zaman kişi, firma ve ülke kalkınabilir.
Bu söylediklerinizi genç kuşaklara nasıl aşılamalı?
Uzun süreçli devlet ve eğitim politikası ile olabilir. Dizilerimizden başlayabiliriz. Örneğin, pazartesi sendromu diye bir şey var. Çok kızıyorum bu lafa. İşe gitmek güzel bir şey. İşinin olmadığını bir düşün. Ama bu gençlerimizin bilinçaltına yerleştiriliyor. Kısa yoldan zengin olma mantığı işleniyor beyinlere… Eski filmlerde oto tamircisi, marangoz vardır. Ama yeni filmlerde dizilerde ofis, eğlence ortamı sürekli kullanılıyor. Bunu gören izleyen çocuk da öyle yönleniyor. Avrupa’da bugün bir profesör veya öğretim görevlisi ile ara eleman oturup sohbet edebiliyor. AR-GE, tasarım, üretim ve servis alanındaki eksiklikleri tartışabiliyor. Türkiye’de böyle bir kültür yok. Hangi konuda sohbet edilecek? İnsanları kategorize ediyoruz. İnsanlar da “Ben aşağılandım aman çocuğum okusun aşağılanmasın, eğitim alırsa üst sınıfta olur” diyor. Aslında bilinçaltında yatan budur. İyi bir diploma iyi bir eğitim demek değildir. İyi insan iyi ahlaki değerleri olan insandır. Öncelikle toplumumuza bunu aşılamamız gerekiyor.
Sektörün yaşadığı bu ara eleman sorununu çözmek için sizin dernek olarak bir çalışmanız var mı, ileride olacak mı?
Derneğin kurucu üyeleri arasındayım. İki yıllık bir derneğiz ve arkadaşların özverili çalışmaları neticesinde çok hızlı yol alıyoruz. Nitelikli eleman konusuyla ilgili çalışma yapacağız. Meslek liseleri ile çalışarak nitelikli elemanlara sertifikalı eğitim ve yeterlilik belgesi verecek bir proje geliştirmek istiyoruz. Nitelikli eleman vasfına kavuşmalarını istiyoruz. Biz bu makineleri üretiyoruz. Geçmişte meslek liselerinde olan makineler özel sektörde yoktu. Şimdi bizim ürettiğimiz makineler meslek liselerinde yok. Gençler üretimi ve makineleri ne ölçüde görebilecek ve öğrenebilecek? Devlet bu konuda maalesef geri kalmış durumdadır. Bazı meslek lisesi ve üniversitelerin öğretim görevlilerinin bile çeşitli marangoz makinelerini görmediğini, bilmediğini üzülerek görüyoruz. Sırf gençleri sorgulamamak lazım… Yeni nesli bu hale getiren eski nesildir. Çoğu makine ve endüstri mühendisliği mezunu gençlerimiz, CNC freze ve torna makinelerini sadece kitaplarda görüyor.
Sertifikalı eğitim için belli bir sayı var mı?
Rakamsal olarak hedefimiz yok. Bu iş için devlet desteği gerekiyor. Bakanlık ile ortak çalışma yapmak durumunda ya da ilgili kuruluşlardan destek almak zorundayız.
Bu yıla yönelik sektör ve firmanız açısından öngörüleriniz nedir?
Aslında üç ay öncesine kadar 2016 yılı için ekonomide büyüme bekliyordum. Ancak son dönemde yaşananlar, Rusya ve Suriye’deki gelişmeler ve Güneydoğu Bölgesi’ndeki terör olayları bu yılın kayıp yıl olacağını gösteriyor.
Sizin bu süreçte önerileriniz neler?
Böyle dönemlerde dikkatli ve temkinli olmayı öneriyorum. İşten soğumadan, bıkmadan üretime devam etmek lazım. Durgunluk dönemleri AR-GE ve yapılanma için fırsat dönemidir. Kriz dönemlerinde sektörlerde oyuncu değişiklikleri yaşanır. Pazarda dengeler değişebilir. Birinci önceliğiniz, yaptığınız işi düzgün ve kaliteli yapmaktır. O iş size zaten parayı kazandıracaktır.
Bu dönemler aynı zamanda taşların yerine oturma dönemidir. Merdiven altı firmaların elendiği ve kurumsal firmaların ayakta kaldığı bir dönem olacaktır. Bir tür aşı gibi düşünün. Aşı olursunuz, vücut önce tepki verir ve ateşlenirsiniz ama sonrasında o mikroba karşı direnciniz artar.
Sektörün 2023 hedefi ne olmalı?
2023 yılına kadar sektörün daha çok büyüyebilmesi için ihracatın lokomotifi olan makine sektörünün payı yüzde 9,2’lerden devlet desteğiyle birlikte yüzde 20’lere çıkarılmalıdır. Ayrıca firmalarımızın AR-GE çalışmalarını artırmaları, kaliteli üretim ve servis hizmeti sağlamaları olmazsa olmazımızdır. Firmalarımız dış ticareti ve sağlanan devlet desteklerini de öğrenerek dış pazarda daha aktif rol almalıdır.
Firma olarak kendinize nasıl bir hedef belirlediniz?
2010 yılından itibaren genişleme politikası izledik. İkinci nesile, bayrak devri sürecini yaşıyoruz. Büyük oğlum Barış, makine mühendisi o da tasarım ve üretim alanında işe dahil oldu. Küçük oğlum Burak uluslararası ticaret okuyor. İkinci kuşak eğitim, donanım ve istek olarak çok daha güçlü durumda… Artık işi onlara devretme süreci yaşayacağız. Onlarla birlikte ortak hedeflerimizin başında yurt dışına daha çok açılmak geliyor. Ünver Makine olarak yıllık yüzde 20 olan ihracat payımızı ilk üç yılda yüzde 30-40’lara beş yıl sonunda yüzde 50’lere ulaştırmak ve bunu korumak hedefindeyiz. Avrupa’daki üreticilerin fiyatlarının yüksek kalması, Türkiye için büyük bir avantaj yaratıyor. Türkiye’deki üreticinin fiyatları, Avrupa’ya göre daha seri üretim yapamasak bile daha ucuz iş gücüne sahip olduğumuzdan yüzde 20-30 oranında fiyat olarak avantaj sağlıyor.
“Sektörde insanlar iletişim kurdukça paslaşma başladı”
AİMSAD iki yıl önce kuruldu. Geç kuruldu ama hızlı bir şekilde yol alındı. Sektördeki firmalar birbirini daha yakından tanımaya başladı. İnsanlar birbiriyle iletişim kurdukça, paslaşma süreci başladı. İleriki yıllarda belki işbirlikleri ve kısmen ortaklıklar oluşacaktır. Artık tatlı bir rekabet yaşıyoruz ve birlikten kuvvet doğacağına gönülden inanıyoruz. İkincisi devlete sesimizi duyurmak anlamında dernekleşme çok büyük önem arz ediyor. Bu imkanımız kuvvetlendi. Yurt dışı ve yurt içi fuarlara dernek standı olarak katılıyoruz. Burada firmaların ürünleri de sergileniyor. Dernek içinde çalışma komitelerimiz var. Ayrıca TÜYAP ile ortak komite kurduk. Sektör olarak altyapımız daha da güçleniyor.
Çin’den ithal edilen ağaç işleme makinelerinin sektöre yansımasını değerlendirir misiniz? Yerli üreticiyi korumak amacıyla daha sert kotalar getirilemez mi?
Çin’de hem kaliteli hem de kalitesiz mal var. Biz öncelikle kaliteli ve iyi bir imal edersek, neden Çin tercih edilsin. Belli kotalar konulabilir. Yerli üreticimiz, kaliteli Çin malı ile rekabet edebilecek düzeyde. Çünkü o mal da bizden ucuz değil. Burada asıl sorun kalitesiz Çin malı makinelerden kaynaklanıyor. Hizmet, kalite, AR-GE ve fiyat… Bu saydıklarım bir pakettir. En büyük risk fiyata dayalı rekabettir. Fiyata dayalı rekabet olunca öbür saydığım başlıklar zaten anında bitiriyor. Şöyle düşünün; 20 TL döner var. 5 TL’ye de döner var. İçinde ne olduğunu bilmek istiyorsanız belli bir yerden yemeyi tercih edersiniz.