Airpak Havalandırma ve Filtre Sistemleri Ltd. Şirketi’nin Genel Müdürü Mustafa İştotan: “Ağaç gübre vermezseniz büyümez, bu sektörün gübresi de bilgi ve eğitimdir”

Ağaç işleme makineleri sektöründeki en büyük ihtiyacın eğitim olduğunu söyleyen 40 yıla ulaşan sanayicilik tecrübesine sahip Airpak Havalandırma ve Filtre Sistemleri Ltd. Şirketi’nin Genel Müdürü Mustafa İştotan, eğitimin sektör için önemini, “Ağaca gübre vermezseniz büyümez, bu sektörün gübresi de bilgi ve eğitimdir” diyerek açıklıyor. Endüstri meslek liselerinin sayısının ve etkinliğinin artırılması gerektiğine dikkat çeken İştotan, “Sektör, endüstri meslek liselerini mutlaka besle-meli” tavsiyesinde bulunuyor.

Airpak Havalandırma ve Filtre Sistemleri Ltd. Şirketi’nin Genel Müdürü Mustafa İştotan, sanayiciliği babasından devralıp oğullarına aktaran bir sanayici. 1958 yılında babası Osman İştotan’ın kurduğu firmayı geliştirdiği ürünler ve yeni işbirlikleriyle büyüterek bugünlere getiren Mustafa İştotan, şimdi şirketin üçüncü jenerasyonu olan büyük oğluyla birlikte üretim ve satışları artıcı yeni yatırımlara hazırlanıyor.

1976 yılında Sultanahmet Sanat Okulu’nun ağaç işleri bölümünden mezun olduktan sonra genç yaşta babasının yanında sanayiciliğe adım atan Mustafa İştotan, 40 yıllık sanayicilik geçmişiyle sadece Türk sanayisinin değil ağaç işleme makineleri sektörünün de gelişimini yakından takip etme fırsatı yakalamış. Sektörün son 10 yılda büyük bir değişim gösterdiğini vurgulayan İştotan, bu gelişimin devamlılığını sürdürmesi için en önemli itici gücün eğitim olduğuna inanıyor. “Çağımızın en büyük meziyeti ve silahı, bilgi. Gübresiz ağaç büyümez, sektörün gübresi de bilgi ve eğitim. Eğer bilgi yoksa hiçbir gelişme sağlanamaz” diyen İştotan, bu noktada sektöre de büyük görevler düştüğünü de sözlerine ekliyor.

Sektöre, bir araya gelip hem meslek liselerini revize etmek hem de yeni okulların açılmasına destek olmak konusunda çağrıda bulunan İştotan, “Sektörün kaliteli üretim yapabilmesi için kaliteli çalışanlara sahip olması gerek. Bir sanat okulu mezunu olarak geçtiğimiz yıllarda bir endüstri meslek lisesine gittim ve çok üzüldüm. İçler acısı bir durumdaydı okuldaki makinelerin hali. Ben her yıl makine fuarına katılan firmaların kendi aralarında toplanıp en az 5 adet makineyi endüstri meslek liselerine hibe etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bu okulların ağaç işleri bölümü öğrencilerinin fuarlardaki stantlarda görev alınmasının çok faydalı olacağına inanıyorum. Öğrenciler sektörü tanımıyor. Böylece öğrenciler bu mesleği görüp tanır. Öte yandan firmaların cüzi fiyatlarla bu okullara makine verebilirler ya da daha yenisini aldığı makinenin eski olanını bu liselere verebilirler” önerilerini dile getiriyor.

Mustafa İştotan, İstanbul Beylikdüzü Birlik Sanayi Sitesi’ndeki üretim tesisinde yaptığımız görüşmede hem firma faaliyetleri hakkında bilgi verdi, hem de sektörün gelişimi adına tavsiyelerde bulundu.

Şirketinizi tanımamız için kısaca ilk kurulduğu dönemi ve faaliyetlerinizi aktarır mısınız?

Babam toz toplama filtreleme işlerini yapan İstanbul’daki ilk firmalardan biri olan “Osman İştotan İzolasyon Havalandırma” adıyla 1958 yılında kurmuş. Bu alanda üretim yapan çok kimse yokmuş o dönemde. İlk temsilcisi de babam oldu diyebilirim. İlk üretimlerini Yedikule Suriçi ve ardından Bakırköy Osmaniye’deki atölyelerimizde yaptı. O dönemde babamın esas iş konuları izolasyon ve sac kaplama işçiliğiydi. Eskiden izolasyon ve havalandırma sistemleri Almanya’dan ya da diğer ülkelerden demonte olarak parça parça gelirmiş. Babam o parçaları toplayıp monte etmiş. İplik ve mensucat fabrikalarının makinelerinin, toz toplama sistemlerinin montajlarını yapmış. Toz toplama tekstil sektöründe doğan ve diğer sektörlere geçen bir sistem. Eskiden mobilya sektöründe böyle bir sistem yoktu. Önce tekstil, sonra gıda sektörü için doğmuş bir ihtiyaç. Biz de bu iki sektörle başladık faaliyetlerimize. Mobilya sektörüne yönelik ise ilk olarak Sefaköy ve Haliç’teki kontraplak fabrikalarıyla çalıştık. Onların toz toplama filtre ve kanal tesisatını yaptık.

Mobilya çok çekirdek bir sektördür. El işçiliği ve ihracatı yoğun bir sektördür. Biz mobilyada dünyada İtalya’dan sonra gelebiliriz. İtalya’nın geldiği bu nokta, tasarımla ve devlet desteğiyle oldu. Biz de Türkiye olarak bu iki önemli kriteri esas alıp, ucuzluğa kaçmadan kaliteden ödün vermeden üretim yapmalıyız.

Peki sizin babanızla birlikte çalışma hikayeniz nasıl oldu?

Bu sektörün bana babamdan miras kaldığını söyleyebilirim. İlk gördüğüm tesis 11 yaşımda babamın iş yaptığı Sefaköy’de bir kontraplak fabrikasıydı. Ben 1976 yılında Sultanahmet Sanat Okulu ağaç işleri bölümünden mezun oldum, yani bugünkü endüstri meslek lisesinden. Mezun olduğum gibi de babamın yanında iş hayatım başladı. 40 yıldır bu sektördeyim. 1976 yılında babamın yönlendirmesiyle bana ayrı bir firma kurduk. Çünkü Türkiye’deki mali durum bunu gerektiriyordu. 1980’lerde 9 kişiden fazla işçi çalıştıran firmalar fon öderlerdi. Babamın firmasında çalışan 15 işçimiz vardı. Gereksiz yere fon ödememek için babam “Sana da bir firma kuralım, 4 işçi senin firmanın üzerinde olsun” dedi. O vesileyle ben de işveren oldum. O zaman İştotanlar Yedek Parça Sanayi firmasıyla Otomarsan, BMC, Mercedes’e otomotiv yedek parça üretimi yapıyorduk.

Mobilya sektörüne yönelik çalışmaya ne zaman başladınız?

Toz toplama sistemlerine yönelik işlere 1980 yılında başladım. 1984 yılına kadar babamla birlikte çalıştım. 1984 yılında babam vefat edince tüm işlerin yönetimi bana kaldı. 1984’te tekstilci mühendis bir büyüğüm “Ben filtre torbaları yapıyorum, sen de filtre yapabilir misin?” diye sordu. Ben de tamam dedim ve onun vasıtasıyla Kartal’daki Singer dikiş fabrikasına ilk filtremi ürettim. Bu üretimi kendi atölyemin küçük olması nedeniyle başka bir atölyede yapmak zorunda kaldım. Doğu Sanayi Sitesi’nde 4 aylığına tavanı yüksek olan bir atölye kiraladım ve orada ürettim. Singer’den sonra yine Kartal’daki Toksoy firmasına filtre yaptım.Bu şekilde çalışırken, makineciler duydular beni. Toz kanalları, komple havalandırma sistemleri konusunda İstanbul’da çok büyük bir açık vardı. İlk talep Makel’den geldi. Ercan Ecemiş ve Fevzi Bozkurt bana yardımcı oldular ve 1988-89 yıllarında Makel’in sattığı makineler için üretim yapmaya başladım. O zamanlar senede 3 tane filtreyi ancak yapabiliyorduk. Ne zaman ki Türkiye’ye CNC makine gelmeye başladı, işte o zaman filtre sektörü bir anlamda coştu.

Nasıl bir süreç başladı sizin için o tarihlerde?

Talepler ardarda gelmeye başladı. Nuri Baylar, Ligno, FNT, Turhan Mühendislik gibi makine satıcısı firmalarla beraber Filtre üretimi yaptım. 1992 yılında TÜYAP Makine Fuarı’ndaki standımda 36 tane filtrem vardı. Fuarda benden başka filtreci hatırlamıyorum. Bu fuarda 36 filtreyi de sattım. Bu alanda başkaca firma olmadığı için ürettiğim tüm filtreleri satardım. 1991 yılında Airpak Limited Şirketini kurdum. Daha sonra Airpak markasıyla ürünlerimizi üretip sattık. Bu arada otomotiv yedek parça üretimi yaptığımız firmayı kapattık. İzolasyon işlerinin yanı sıra filtre üretimi daha ağır bastı. Firmamızı piyasanın el verdiği ölçüde büyüttük. O dönemlerde yurtdışından makine getirmek bugünkü gibi kolay değildi. AB kararları doğrultusunda gümrükler kaldırıldı ve Avrupa’dan özellikle de Almanya ve İtalya’dan makineler Türkiye’ye gelmeye başladı. Makinelerle birlikte üretimimiz arttı ve piyasaya daha fazla cevap verir olduk. 1992 yılından beri Beylikdüzü’ndeki atölyemizde üretim yapıyoruz. Son 5 yıldır da makine mühendisi olan oğlum Alper İştotan ile birlikte çalışıyoruz. Küçük oğlum Caner İştotan ise mekatronik mühendisi oldu . Onun da Tot Makine diye bir firması var ve talaşlı imalat yapıyor. Ahşap sektörü için briket ve kırma makineleri üretiyor. Ürettiği makineleri de genelde yurt dışına satıyor.

Üretimdeki kapasiteniz ve ürün çeşitleriniz neler?

Firma olarak çevreci filtre, kanal sistemleri ve talaş siloları imalat ve montajı yapıyoruz. Ayda 8 adet silo, 2 bin metre toz emme boru kanal tesisatı üretim kapasitemiz var. Sattığımız ürünlerin yüzde 80’ini kendimiz imal ediyoruz. Sadece galvaniz sac ve elektrik aksamını firma dışından temin ediyoruz. Bizim yaptığımız kadar fazla çeşit imalatı kendi bünyesinde üreten çok fazla firma yok. Şu andaki tesisimiz 1500 metrekare büyüklüğe sahip. Kapasiteyi artırmak amacıyla yeni bir tesis kurma projemiz var. Elimizdeki tüm maddi gücümüzü kurmayı planladığımız tesisin arsasını almak için harcadık.

Yeni tesis kurma projenizle ilgili ayrıntıları bizimle paylaşır mısınız?

Hadımköy’de 5 bin metrekarelik bir arsa satın aldık. Tüm ödememiz bitince tesisimizi kurup üretimimizi yeni tesisimize taşımayı planlıyoruz. Teşvikler var ama miktarları bize ivme katacak güçte değil. Yeni kuracağımız tesis 3 katlı olacak ve 12 bin metrekare büyüklüğe sahip olacak. Hedefimiz ürünlerimizi yurtdışına satmak. Şu anda yüzde 85 yurtiçine, yüzde 15 yurtdışına satış yapıyoruz. Almanya, Bulgaristan, Azerbaycan, İran Lübnan, İsrail, Cezayir, Türkmenistan gibi ülkelere ihracatımız var. Biz mobilya sektöründe yatırım tedarikçisi olarak hizmet veriyoruz. 1988 yılından bugüne kadar da yaklaşık 2 bin 500 adet firmaya üretim yaptık. Mobilya, gıda, tekstil, kimya sektörlerinin dışında daha farklı sektörlere de üretim yapmayı planlıyoruz. Toplam üretimimiz içinde mobilya sektörü yüzde 80’lik bir kısmı kapsıyor. Yüzde 20 oranında başka sektörlere hizmet veriyoruz. Türkiye’de diğer sektörlerde büyük kapasiteli fabrika kuran firmalarla tedarikçi olarak çalışıyoruz. Kapasiteyi artırmakla birlikte yeni sektörlere de üretim yapmak amacındayız.

Elimizdeki tüm maddi gücümüzü kurmayı planladığımız tesisin arsasını almak için harcadık. Bu anlamda Türkiye’de çok yanlış bir sistem işliyor. “Bir konut alacağım” dediğinizde yüzde 0.9 faizle kredi veriyorlar. “Bir arsa alacağım içine 5 katlı ev yapacağım” dediğinizde metrekaresi 100 TL’ye arsa bulabiliyorsunuz. Fakat “Ben arsa alacağım ve bir tesis kurup makine yatırımı ve istihdam yapacağım” dediğimizde faiz iki katına, arsa fiyatı da 1000 TL’ye çıkıyor. Bu mantıkla ülkemizde işsizlik de düşmez, sanayi de olmaz. Bir ülkenin yükünü taşıyan lokomotif sanayicidir. ABD, Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ülkeler bugünlere sanayiyle, sanayiciyle geldiler.

Şu anda piyasaya sürmeyi planladığınız yeni bir ürün çalışmanız var mı?

Tabii var. Biz Airpak Ltd. olarak inovasyona çok önem veren bir yapı ve düşünceye sahibiz. Mobilya sektöründe de bu tür inovasyonlar çok yaşanır. Türkiye’ye önce kenar bantlama geldi, herkes bir anda kenar bantlı malzeme üretmeye başladı. Ardından postforming ve softforming makineleri geldi, bu makineler sektördeki ürünleri çeşitlendirdi. Sonra bu ürünlerde doygunluk oldu ve 10 yıldır cila hatları ve masif hatlarını getirmeye başladı sektör. Türkiye bu konuda gelişiyor. Sektördeki firmalar eskiden yaptıkları ürünleri, bugün yeni makinelerle ve teknolojilerle daha iyi, daha hızlı ve daha kaliteli yapmaya başladı. Biz de o aşamadayız. Yeni makineler getirelim, kapasitemizi artıralım, kaliteli ürünlerle dünyaya açılalım istiyoruz.

Dünyada sizin rakipleriniz kimler?

Avrupa işçilik yoğun ürünlerin imalatından yavaş yavaş çekiliyor. Bütün sektörler gibi bizim sektörümüzde de doğuya doğru bir yönelme var. Almanya, İtalya, Danimarka gibi ülkeler bizim sektördeki en önemli üç rakibimizi oluşturuyorlar. Rakiplerimizin gelişim süreçlerini iyi incelemek lazım. Örneğin Danimarka örnek alınacak bir ülke. Danimarka’nın nüfusu 5 milyon, sattıkları ürün Türkiye’nin sattığı ürünün 5 katı civarında. Bizim nüfus 80 milyon ve oranlama yaparsak bizden 150 kat daha fazla değer üretiyorlar. Bunu da teknoloji , kaliteli eğitimli ve ömür boyu eleman istihdam ederek ve devlet desteği alarak başarıyorlar. Bizim Danimarka’dan mal getirdiğimiz JKF isimli bir marka ve Almanya’dan Nestro firması var. Onlardan kanal sistemi parçaları ve büyük tip filtreler alıyoruz. JKF’nin kurucu sahibi 1962 yılında nalbantlık yaparak bu işe başlamış. Bugün ise 35 bin metrekarelik fabrikasında 450 kişi çalışıyor. Fabrikanın bulunduğu köy sadece 150 hane. Fabrikada çalışanların bir kısmı şehirden köye çalışmaya geliyor. JKF dünya markası ve dünyaya mal satıyor. Bizim de buradan kendimize ders çıkarmamız gerekiyor. Türkiye’deki güzel girişimcilik öykülerinin sayısını artırmak lazım.

İhracata yönelik ne gibi çalışmalarınız olacak?

Şu an üretimimizin yüzde 15’ini ihraç ediyoruz. Yeni fabrikayı kurduğumuzda toplam üretim içinde ihracatın payını yüzde 50’ye çıkarmak istiyoruz. Çünkü yurtdışına mal sattığımız sürece güçlüyüz. Teknoloji ağırlıklı ve dijital kontrollü ürünler üretmek istiyoruz. Avrupa dijital çağına geçmiş durumda. Dijital ve seri üretimlerle kazancımızı artırıp yeni makineler satın alma hedefindeyiz. Yatırımı üretime döndüreceğiz. Doğu Bloku ve Türkiye Cumhuriyetleri’ndeki mobilya fabrikalarına girmeye çalışacağız. Öte yandan orta ve uzun vadede Suriye ve Irak’taki savaşın son bulmasıyla bu ülkeler de potansiyel iş sahaları haline gelecek. Avrupa’daki filtre sistemlerinde Alman ve Danimarkalılarla ortaklıklarımız var. Almanya’da üretimi fizıbıl olmayan bazı ürünleri Almanlarla birlikte yapıyoruz.

Ağaç işleme sektörü, ihracat potansiyelini sizce nasıl artırabilir?

Bunun için öncelikle teknoloji, kalite ardından da dizayn ve tasarım gerekiyor. Geri kalmış ülkelere mal satabilirsiniz, bu ülkeler zaten ucuz ne versen alacak noktada. Ama bizim hedefimiz daha çok katma değer sağlayacağımız pazarlara girmek olmalı. Katma değeri yüksek ülkelere gözümüzü dikmeliyiz.

Firma olarak yerli makine kullanmayı tercih ediyor musunuz?

Sektörümüzde çoğunlukla yerli makineler kullanıyoruz. Ama rekabete dönük üretim yapabilmemiz için gerekli olan makinelerimizin tamamı Türkiye’de yok. Almanya’daki rakiplerimiz 2 kişiyle günde 20 tane filtre yapabiliyorlar. Çok güçlü makine hatları ve CNC üretim merkezleri var. Türkiye’de CNC üretim merkezi yapılmıyor. Bu nedenle yurtdışından almamız gerekiyor, bu konuda devletimizin gerçek sanayicilere kolaylıklar sağlaması gerekli.

Türk sanayisindeki makineleşme sürecini nasıl yorumlarsınız? Gelişen sanayi sektörü içinde makine kullanımının yeterli oldu ğunu düşünüyor musunuz?

Bunu ağaç işleme sektöründeki gelişme ile anlatabilirim aslında. Ben İnegöl’e 1980 yılların sonlarına doğru gittiğimde mobilya sektöründe CNC makine hiç yok denecek kadar azdı. Demir sobalarla ısınan küçük atölyeler vardı. Şimdi gidin İnegöl’e, gurur verici bir şekilde her yer mobilya fabrikası dolu. Keza Eskişehir, İzmir, Adana, Mersin, Trabzon, Iğdır, Kayseri’de çok güzel mobilya fabrikaları var. Sektörümüz çok büyüdü ama bu yeterli değil. Çünkü bir makine almak değil, onu doğru ve en verimli şekilde kullanmak önemlidir. Türkiye’de bazı makinelerin kullanımında, altyapı eksikliğinden dolayı çok büyük sıkıntılar var. Bilinçli ve eğitimli makine kullanıcı sayısı Türkiye’de ne yazık ki oldukça az. Bu da makineden alınacak verimi düşürüyor. Bu noktada öncelikle makineyi kullanan kişilerin eğitilmesi gerek. Ancak bu noktada da Türkiye’deki teknik eleman ve endüstri meslek liselerinin sayısındaki azlık büyük sorun olarak karşımıza çıkıyor. İstanbul’un büyüklüğüne göre eğitim veren mesleki teknik eğitim liselerinin azlığı beni çok üzüyor.

Peki bu noktada ne yapılmasını önerirsiniz?

Her şeyden önce kaliteli elemana yatırım yaparak istihdam sağlamamız lazım. Kaliteli elemanın maliyetini karşılamak için üretimimizi iyi planlamamız gerek. Özellikle sektörde, orman endüstri mühendislerine fırsat verilmeli. Aradığını bulamadığı için sektör dışına çıkan orman mühendisi çok arkadaşımız var. Bu insanlara değer verip söyledikleri dikkate alınmalı. Kaliteye, kaliteli ve eğitimli elemana önem vermek gerekli. Bu düşünce yapısı Türkiye’de henüz tam oturmuş değil. Sanayide ve sektörümüzde ara eleman için eğitim şart. Ağaca gübre vermezseniz büyümez. Sektörün de kaliteli üretim yapabilmesi için kaliteli çalışanlara sahip olması gerek. Sektörün bir araya gelip hem mevcut meslek liselerini revize etmeleri, hem de yeni okulların açılmasına destek vermeleri gerekiyor. Bir sanat okulu mezunu olarak geçtiğimiz yıllarda bir endüstri meslek lisesine gittim ve çok üzüldüm. İçler acısı bir durumdaydı okuldaki makinelerin hali. Bu makineler sektörün desteğiyle revize edilebilir. Biz Airpak Ltd Olarak elimizden gelen katkıyı yapmak için çaba sarf ediyoruz. Ben her yıl ahşap makine fuarına katılan firmaların kendi aralarında toplanıp en az 5 adet makineyi endüstri meslek liselerine hibe etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca sektördeki mobilya imalatçısı firmaların cüzi fiyatlarla bu okullara makine vermeleri ya da kullanım fazlası olan makinelerini bu liselere vermeleri mümkün olabilir. Ayrıca bu okulların ağaç işleri bölümü öğrencilerinin de sektöre kazandırılması ve sektörle tanıştırılması gerek. Öğrenciler okudukları mesleği ne yazık ki pek tanımıyor. Sektördeki firmaların bu lise öğrencilerini, sektör fuarlarındaki stantlarında görevli olarak bulundurmasının çok faydalı olacağına inanıyorum. Böylece çocuklar bu mesleği, sektördeki firmaları, uluslararası piyasayı görüp daha yakından tanır ve severler.

 

“AİMSAD umulanın üzerinde bir performans sergiliyor”

AİMSAD’a üye olduğumuz için bugün çok memnunuz. Dernek, başarılı ve gayet güzel işlere imza atıyor. Hatta umulanın da üzerinde bir performans sergiliyor. Devamlı bizi bilgilendiriyorlar. 40 yıldır bu piyasanın içinde olunca tüm üyelerini hemen hemen tanıyorum. Güzel bir kurum yapısı var. Yeni bir dernek olmasına rağmen oldukça önemli bir yol aldı. Aslında yapılanlara bakınca 2.5 yıllık bir dernek gibi durmuyor. Tüm üyeler özverili çalışıyor ama bu noktada tek bir şeyin daha yoğun olarak yapılmasını talep edebilirim; o da teknik eğitim. AİMSAD’ın teknik eğitimle ilgili daha çok çalışma ve projeler üreterek bunların hayata geçirilmesinde yol gösterici olmasını istiyorum.