Deprem dayanıklılığı, düşük karbon salınımı ve enerji verimliliği gibi özellikleriyle geleceğin yapı malzemesi olarak görülen ahşap, Türkiye’de ilk kez yerli kaynaklarla yapılan deprem testlerinde başarısını kanıtladı. Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi, Orman Endüstri Mühendisliği- Prof. Dr. Cenk Demirkır, ahşap yapıların inşaat sektörüne getirdiği yenilikleri, Türkiye’nin ilk ahşap yapı yönetmeliğiyle sürdürülebilir mimaride atılan önemli adımları ve bu dönüşümün küresel mimarideki yerini değerlendirdi.

Modern dünya, teknolojik ilerleme ile doğayı koruma arasındaki hassas dengeyi sağlamaya çalışıyor. Yapı endüstrisi ise bu dengeyi kurmak için yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler geliştirmeye başladı. Ahşap yapılar, enerji verimliliği, düşük karbon emisyonu ve depreme dayanıklılık gibi avantajlarıyla geleceğin yapı malzemesi olarak öne çıkmış durumda. Yapısal ahşap malzemelerle gerçekleştirilen ilk deprem testlerinin başarısı, bu yenilikçi malzemenin güvenli ve çevre dostu yapılar için ideal bir çözüm olduğunun ispatı. Yapı sektöründe yükselen bu yeni devrimi değerlendiren Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi, Orman Endüstri Mühendisliği- Prof. Dr. Cenk Demirkır, ahşap yapıların sadece çevre dostu olmalarıyla değil, depreme dayanıklılık ve enerji verimliliği gibi özellikleriyle de geleceğin yapı malzemesi olarak ön plana çıktığını ifade etti.

  • Dünya modernleşirken, bir yandan da gezegeni korumak adına birçok adım atılıyor. Bu anlamda mimaride de doğal malzemeye ciddi bir kayma olduğunu görüyoruz. Siz bu konuyu nasıl değerlendirirsiniz?

Şu anda dünyada özellikle iklim değişikliğiyle mücadele ve son dönemde yaşanan depremlerin etkisiyle, insanların güvenli yapılar içerisinde yaşaması, doğanın korunması ve geri dönüştürülebilir, yenilenebilir malzemelerle inşaat sektörünün canlandırılması gündemin en önemli konuları arasında yer alıyor. Ben bu durumu şöyle nitelendiriyorum; yapı endüstrisinde bir devrim oluyor ve bu devrimden ülkemizin de mümkün olduğunca hızlı bir şekilde faydalanması ve gelişmeleri yakından takip etmesi gerekiyor. Ahşap mimari kültürüne sahip olan bir ülke olarak yangın riski, çürüme, malzeme sıkıntıları ve betonarme lobisinin etkisi gibi çeşitli nedenlerle bu kültürden uzaklaşmış durumdayız.

Bugün geldiğimiz noktada, Avrupa ve Amerika gibi ülkeler kendi ahşap yapı politikalarını, teşviklerini ve yasal düzenlemelerini hayata geçirmiş durumdalar. Türkiye’nin de bu yapı endüstrisindeki devrimden en iyi şekilde faydalanabilmesi için bu sürecin bir parçası olması ve gelişmeleri yakından takip etmesi gerekiyor.

“Orman Genel Müdürlüğü, kendi binalarını ahşap yapılara dönüştürüyor”
  • Ahşap yapı, aslında kültürümüzün bir parçası ve bize yabancı değil. Ancak zamanla çeşitli nedenlerle betonarme sistemlere yönelindi. Şu anda Türkiye, durumun farkında mı ve bu konuda somut adımlar atıyor mu?

Aslında bu konuyu şu şekilde ele almak gerekiyor; insanlarımız bu konunun ne kadar farkında? Kurumlarımız ve akademik, bilimsel camia bu konunun ne kadar farkında? Öncelikle geriye doğru giderek bilimsel camiadan bakalım. Ben orman endüstri mühendisliği bölümünde öğretim üyesiyim ve yaklaşık 2012 yılından beri ahşap yapılar ve yapısal ahşap malzemeler üzerine çalışıyorum. Ancak son iki yılda, sadece orman endüstri mühendisliği değil, inşaat mühendisliği, endüstri mühendisliği ve mimarlık gibi farklı disiplinlerde de bu konuya ciddi bir farkındalık oluştuğunu görüyoruz. Bu alanlarda, hem müfredatlara ahşapla ilgili içerik dahil edilmeye başlandı hem de yeni projelerde ahşap yapılar ve yapısal ahşap malzemelerin kullanımı giderek daha fazla gündeme geliyor. Bu, bilimsel açıdan sevindirici bir gelişme. Kamu kurumlarına baktığımızda, 2025 Ocak ayı itibarıyle, Türkiye’nin ilk “Ahşap Yapı Yönetmeliği” yürürlüğe girdi. Daha önce ahşapla ilgili herhangi bir ulusal yönetmelik bulunmuyordu; yalnızca Avrupa’daki standartlar referans alınarak inşaatlar gerçekleştiriliyordu. Bu yönetmelik, inşaat mühendisliği, mimarlık, orman endüstri mühendisliği gibi bölümler ile STK’lar ve kamu kurumlarının bir yıllık ortak çalışması sonucunda hazırlandı. Bu işin başlangıcı adına sektör için oldukça önemli bir başlangıç oldu. Orman Genel Müdürlüğü de bu konuda önemli bir adım attı. 2023 yılında başlatılan bir Avrupa Birliği projesi kapsamında, ahşap kullanımının yaygınlaştırılması ve düşük maliyetli, enerji verimli ahşap binaların teşvik edilmesi üzerine çalışmalar yapıldı. Ayrıca Kahramanmaraş merkezli depremden sonra Orman Genel Müdürlüğü, kendi binalarını ahşap yapıya dönüştürmeye karar verdi. Bu kapsamda hem yenilikçi malzemelerle hem de geleneksel ahşap yapı sistemleriyle inşaatlar gerçekleştirilmeye başlandı. Tahmini olarak 15-20 bin metrekarelik ahşap yapı inşa edildi. Bu da sevindirici bir diğer gelişme.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da özellikle son Kahramanmaraş depreminden sonra, deprem bölgelerinde betona alternatif yapı sistemlerinin geliştirilmesi için çalışmalar başlattı. İnşaat mühendisleri, endüstri mühendisleri ve mimarlarla birlikte yürütülen bu çalışmalarda biz de yer aldık. Bakanlığın Yapı İşleri Genel Müdürlüğü web sitesinde “Yeni Yapım Sistemleri” adı altında bir bölüm açıldı. Burada, deprem bölgelerinde kullanılabilecek beş tip yapı sistemi ve bu sistemlerde kullanılacak malzemelerle ilgili bilgiler yer alıyor. Bunlarla ilgili mekanik, fiziksel ve yapısal testlerin sonuçlarını içeren raporlara ulaşılabiliyor. Bunun içerisinde de yenilikçi ve yeni nesil ahşap malzemelerin dahil edildiği bir forma ulaşmanız mümkün. Bu durum, konunun giderek daha fazla ciddiye alındığını ve önümüzdeki dönemde bu alanda daha hızlı gelişmeler yaşanacağını gösteriyor.

Halkın farkındalığına baktığımızda ise henüz yeterli düzeyde bir bilinç oluşmadığını görüyoruz. İnsanların ahşapla ilgili geçmişten gelen bazı ön yargıları var. Örneğin; “Ahşap yanar mı, çürür mü, yüksek katlı binalar yapılabilir mi, dayanıklı olur mu?” gibi sorular toplumda hala yaygın. Bu soruların teknik olarak çözülmüş olmasına rağmen, farkındalık henüz istenen seviyeye ulaşmış değil. Ancak kamu kurumlarının bu konudaki hassasiyeti ve hayata geçirdiği yeni inşaat projeleri, halkın da bu alana olan ilgisini ve farkındalığını artıracaktır diye düşünüyorum.

“Beton, tek başına dünya genelindeki karbon emisyonunun yüzde 5’inden sorumlu”
  • n Bir yapının beton yerine ahşap kullanılarak inşa edilmesinin dünyaya, insanlığa ve doğaya ne gibi katkıları olacak?

Beton ve ahşabı karşılaştırdığınızda, bu yapıların hem deprem güvenliği hem de doğa üzerindeki etkileri açısından geri dönüşleri olduğunu görebiliriz. Deprem açısından bakıldığında, “Yapınızı ahşap yapın, betonla karşılaştırıldığında çok daha dayanıklıdır” demek doğru olmaz. Çünkü bir yapıyı ahşap ya da beton olarak inşa etseniz de ilgili statik hesaplara ve standartlara bağlı kalındığı sürece her iki yapı türü de dayanıklı olabilir. Ancak burada bazı nüanslar devreye giriyor. Örneğin, yüksek katlı yapılarda ahşap, daha hafif bir malzeme olduğu için avantaj sağlıyor. Ahşap, esnek yapısıyla uzun yer değiştirmelere ve salınımlara daha iyi uyum sağlayabilir. Ayrıca olası bir yıkılma durumunda, ahşap yapılar beton gibi ağır yığınlar oluşturmaz. Ahşap yapılar daha hafif olduğu için yıkım sonrasında insanlara daha hızlı ulaşma imkanı sunuyor. Bu, ahşabın önemli avantajlarından biri.

Doğa açısından değerlendirdiğimizde, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında Yeşil Mutabakat ortaya çıktı. 2030 yılına kadar karbon emisyonunun yarıya indirilmesi ve 2050 yılına kadar sıfır karbon hedefi gibi taahhütler bulunuyor. Türkiye de bu taahhütlere taraf olmuş durumda. Bu bağlamda, karbon ayak izini azaltmak büyük önem taşıyor. Artık dünyada karbon piyasaları oluşmuş durumda. Karbon ayak iziniz yüksekse ve bunu tolere edebilecek çalışmalarınız yoksa, karbona vergi ödemeniz gerekiyor. Dolayısıyla, her sektörde olduğu gibi yapı sektöründe de kullanılan malzemelerin doğru seçilmesi ve üretilmesi gerekiyor. Yapı sektörüne baktığımızda, karbon emisyonunda en büyük paya sahip malzemenin beton olduğunu görüyoruz. Beton, tek başına dünya genelindeki karbon emisyonunun yaklaşık yüzde 5’inden sorumlu. Bu oran oldukça ciddi bir rakam. Betonun çevreye olan etkisi sadece üretim sürecinde değil, tüm yaşam döngüsü boyunca değerlendiriliyor. İlk üretim aşamasından son ürün haline gelene kadar enerji tüketimi, atık yönetimi, yeniden kullanım ve geri dönüşüm olanakları açısından beton, oldukça yüksek bir karbon ayak izine sahip. Ahşap ise bu açıdan büyük bir avantaj sağlıyor. Doğası gereği karbonu tutan, karbon emisyonu yaymayan ve sıfır karbon ayak izine sahip bir malzeme. Bu nedenle, doğayı koruma hedefleri doğrultusunda, alternatifler arasında ahşap en uygun yapı malzemesi olarak öne çıkıyor.

“OGM her yıl, hangi ağaçların kesileceğini ve bu işlemin nasıl yapılacağını belirliyor”
  • Gerekli hammadde kaynağı nasıl sağlanıyor?

Şimdi şöyle bir durum ortaya çıkıyor; “Böyle bir kaynak var mı? Ağaçları kesmiyor muyuz? Bu durumda doğayı tahrip etmiyor muyuz?”  OGM’nin bu çalışmayı başlatmasının en kritik noktalarından biri de bu sorulara çözüm getirmek. OGM her yıl, hangi ağaçların kesileceğini ve bu işlemin nasıl yapılacağını belirliyor. Kesilecek ağaçlarla ilgili hedefler belirleniyor, bu hedefler onaylanıyor ve uygulamaya alınıyor. Ayrıca her yıl bu hedeflere uygun şekilde ağaçların kesimi ve hammadde dağıtımı düzenli olarak gerçekleştiriliyor. Bu ne anlama geliyor? OGM, her yıl kullanılabilir ormanların oranını düzenli bir şekilde belirliyor ve yönetiyor. Bu süreç, sürdürülebilir bir ahşap yapı endüstrisi için gerekli olan hammadde kaynağını sağlıyor. OGM’nin kendi raporlarında da bu kaynakların sürdürülebilirliği ve yeterliliği açıkça ifade ediliyor. Peki, “Ağaçlar neden kesiliyor? Kesilmese ve sürekli kalsalar olmaz mı?” sorusuna gelirsek, bu durum da bir dezavantaj yaratıyor. Çünkü büyüyen ağaçlar, yeni yetişecek olan ağaçların hem besin hem de ışık ihtiyacını engelleyebiliyor. Bu durum, ormanların sağlıklı ve dengeli bir şekilde büyümesini olumsuz etkiliyor. Ayrıca kesilmeyen ağaçlar, ormanda çürümeye başladığında, depoladıkları karbonu atmosfere emisyon olarak yaymaya başlıyor. Bu da sekolojik açıdan bir tehdit oluşturuyor.

“Doğa dostu, uzun ömürlü CLT malzeme”
  • CLT malzeme için hangi tür ağaçlar daha avantajlı? Uzun ömürlü ve kullanımı uygun türler var mı?

Şimdi, bu malzemeler lamine oldukları için kullanım ömürleri oldukça uzundur ve genellikle betonun ömründen daha uzun olduğu ifade ediliyor. Burada CLT dediğimiz, çapraz lamine ahşap malzemeden bahsediyoruz. Bu, beton kalıp sistemleri veya tünel kalıp sistemlerinde kullanılan perde duvarların yerine, doğrudan ahşapla üretilmiş bir perde duvar sistemi olarak tanımlanabilir. Bu malzemeler daha çok çam ve köknar gibi iğne yapraklı ağaç türlerinden üretiliyor. Bu türler, daha düşük özgül ağırlığa sahip olmalarına rağmen, yüksek direnç gösteren hafif malzemeler. Şu anda dünyada çapraz lamine ahşap üretiminde en çok bu iğne yapraklı ağaçlar kullanılıyor. Bu ağaç türleri, kalite ve direnç değerlerine göre sınıflandırılarak uygun koşullarda kullanılmak üzere belirleniyor. Yapılarda, ihtiyaç duyulan statik koşullara uygun direnç değerine sahip malzemeler seçilerek ya da üretilerek kullanılıyor.

“Tamamen yerli kaynaklarla üretilebilecek yenilikçi yapısal ahşap malzemelerle,  yüksek katlı yapılarımızı inşa edebiliriz”
  • Üniversitede gerçekleştirdiğiniz TÜBİTAK projesinden bahseder misiniz? Ayrıca bu projenin sonuçları bize neler gösteriyor? Geleceğe dair nasıl bir yol haritası çizmemizi sağlayabilir?

TÜBİTAK projesi, bizim en son yaptığımız proje. Fakat biz yapısal ahşap malzeme ve CLT ile ilgili sekiz adet TÜBİTAK projesi gerçekleştirdik. Ancak farkındalık seviyesi yeni oluşmaya başladığı için bu projeler yeni yeni dikkat çekiyor. Bu projenin amacı, enerji etkin ve depreme dayanıklı yeni bir yapısal ahşap malzeme geliştirmekti. Bu malzemeye kendinden yalıtımlı bir yapı malzemesi adını verdik. Türkiye’de bu şekilde geliştirilmiş bir yapı malzemesi daha önce ortaya koyulmamıştı. Bu malzeme ile 1/2 ölçekli, 2 katlı bir altyapı tasarladık ve deprem testi uyguladık. Bu yapı, Türkiye’de ilk kez CLT ile üretilmiş bir yapı olarak sarsma tablası üzerinde test edildi. Test sırasında bu yapı, Kahramanmaraş depreminde ortaya çıkan yerçekimi kuvvetinden daha yüksek bir kuvvete maruz bırakıldı. Yapısal olarak CLT malzemede hiçbir hasar meydana gelmezken, yalnızca bağlantı noktalarında küçük hasarlar oluştu. Yapı, tamamen ayakta kaldı ve kolayca sökülüp takılabilir bir pozisyonda korundu. Bu çalışma bize şunu gösterdi; tamamen yerli kaynaklarla üretilebilecek yenilikçi yapısal ahşap malzemeler sayesinde, kendi yüksek katlı yapılarımızı tasarlayıp inşa edebiliriz. Deprem bölgeleri dahil riskli alanlarda, hızlı inşa edilme imkanı, deprem dayanımı, doğal ve sağlıklı olması gibi avantajlarıyla bu malzeme, konutların yanı sıra okul, hastane gibi kurumlarda da artık rahatlıkla kullanılabilir.