Karbon nötr hareketi, karbon borsaları, sınırda karbon düzenlemesi ve iklim değişikliğine uyum başlıkları henüz Türkiye’de tam anlamıyla kendini anlatacak zemini bulamamış olsa da tüm dünyanın en önemli gündem maddeleri olarak karşımıza çıkıyor. Dünya karbon emisyonlarının azaltılması ve 2050 yılına kadar amaçlanan karbon nötr hareketinin hayata geçebilmesi için birçok çalışmayı yürütüyor. Bunlardan en çok dikkat çekenler ise karbon borsaları ve sınırda karbon düzenlemesi. Reel piyasalarda köklü değişikliklere neden olacak bu uygulamalar sisteme dahil olmayı başaranlara önemli finansman destekleri sağlarken, sistem dışında kalanlara ise ağır vergiler olarak geri dönecek. Temiz üretim yapanla yapmayan arasına net çizgilerin çekileceği sınırda karbon düzenlemesini ve karbon borsalarını Gaia Climate Kurucu Ortağı Gediz Kaya ile konuştuk.

Sanayicilerin sık sık karşı karşıya kaldığı karbon emisyonu konusu, önümüzdeki dönemde bambaşka bir boyut kazanacak. Termin süreleri, işçilik, kalite ve uygun fiyatlar artık firmaların tercih edilmesinin ilk sebebi olmayacak. Özellikle 2026 itibariyle, Avrupa Birliği, sınırlarından içeri girecek ürünlerde temiz üretim yapılıp yapılmayacağına bakacak. Bu da beraberinde birçok yeniliği getirecek. Karbon borsası uygulamaları her ne kadar dünyada uygulanıyor olsa da Türkiye bu konuda daha çok yeni. Öncelikle firmaların muhakkak bu borsayı öğrenmesi gerekiyor. Çünkü rakiplerinizle karbon ticareti yapmanız gerekecek. Temiz üretim sistemlerini ise muhakkak benimsemeniz ve firmalarınızda şimdiden köklü değişikliklere gitmeniz gerekiyor. Aksi takdirde Avrupa’ya ihracat yapamayabilir ya da ağır vergilerle karşı karşıya kalabilirsiniz.

  • Türkiye geriden gelse de dünyanın önemli gündem maddelerinden bir tanesi karbon ve karbon nötr hareketi. Bu bağlamda öncelikle bize biraz karbonun ne olduğundan ve dünyanın gündeminde neden bu kadar yer edindiğinden bahseder misiniz?

Dünyanın etrafında hali hazırda canlı hayatına izin veren, sıcaklığı sağlayan bir sera gazı battaniyesi var. Söz konusu bu sera gazı battaniyesi olmasaydı, gezegenimiz çok daha soğuk bir yer olurdu. Ancak sanayi devrimiyle beraber, sera gazı salınımında bir artış yaşanmaya başladı ve bu durum sera gazı battaniyesinin konsantrasyonunun hızlı ve suni bir şekilde artmasına sebep oldu. Dolayısıyla güneşten altı farklı dalga boyunda gelen ışıma, yeryüzünden çıkması gerekirken, çıkamıyor ve sera etkisi yaratarak dünyanın hızla ısınmasına ve iklimlerin değişmesine sebep oluyor. İklim değişikliğinin önlenebilmesi için bu gazın azaltılması gerekiyor. İnsan eliyle ve sanayi aktiviteleriyle bu salınım gerçekleşiyor, dolayısıyla bu da ekonomide yeni bir bakış açısı gerektiriyor. Bu gazların salınımının azaltılabilmesi için çeşitli uluslararası regülasyonlar ve gönüllü azaltım hareketleri mevcut. Aslında genel mikro ekonominin kurallarında, karbon gibi yeni bir parametre ortaya çıkıyor. Bu yüzden de oldukça önemli bir konu. Eğer biz bu sera gazlarını 2030’a kadar azaltamaz ve 2050 karbon nötr hedefine ulaşamazsak 1,5 derecelik sıcaklık artış hedefini geçmiş oluyoruz. Karbon nötr dediğimiz bu hareket; işletmelerin, sanayi kuruluşlarının, şirketlerin, ülkelerin emisyonlarının atmosferdeki etkilerini sıfıra çekme hareketi olarak biliniyor. Halihazırda sıcaklık 1,3 derece arttı. 1,5 dereceyi aşarsa bazı çevre şartları değişecek. 2 dereceyi aşarsa çok daha kötü bir senaryo bizi bekliyor olacak. Bir de 4 derece dediğimiz geri dönülemez senaryo var. 4 dereceyi aştıktan sonra, siz ne yaparsanız yapın, bütün dünya kontağı kapatsa bile o andan sonra maalesef geri dönüşü yok. Söz konusu şu anki artışta bile biz 4 dereceye doğru gidiyoruz.

“PİYASA TEMELLİ SİSTEMLERLE ÇÖZÜME GİTMEK HER ZAMAN DAHA ETKİLİ OLUYOR”

  • Karbon konusu, karbon borsası olarak adlandırılan ve yine dünyanın gündemini bir hayli meşgul eden, oldukça önemli bir ekonomik faaliyeti de içinde barındırıyor. Karbon borsası tam anlamıyla nedir? Ve neden bizim gündemimizde yer almıyor?

Aslında Türkiye’de de yapılan çalışmalar var. Yeni adıyla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın sürdürdüğü çalışmalar mevcut. Karbonu azaltmak için farklı yöntemler uygulayabilirsiniz; vergi getirebilirsiniz, tepeden inme yöntemlerle emisyonunu azaltmayı hedefleyebilirsiniz ama deneyimler gösteriyor ki; karbon gibi çevresel kirliliğin olduğu problemlerde, fiyatlandırma daha etkili oluyor. Yani çevre kirliliğine bir fiyat vererek, onu fiyatlandırarak piyasa temelli sistemlerle çözüme gitmek her zaman daha etkili oluyor. Dolayısıyla karbona bir fiyat konulması gerekiyor. Eğer karbona bir fiyat konulursa; karbon emisyonunu azaltanlar için bir avantaja, azaltamayanlar için de bir dezavantaja dönüşüyor. Bu da bir karbon piyasası olması gerektiğini gösteriyor. Sistem karbon emisyonunu azaltanla azaltamayan arasında bir alışverişi kapsıyor.  Cap and Trade dediğimiz bir sistem. Bu karbon borsaları dediğimiz; Emisyon Ticaret Sistemleri (ETS) kapsamında işletmelere bir tavan veriliyor. Her işletmenin kendi yapısına, büyüklüğüne göre bir emisyon tavanı oluyor. Bu tavanın altında kalanla, üstünde kalan birbirlerinden permilerin ticaretini yapıyorlar. Kısacası bir işletme emisyonlarını temiz üretime geçerek azaltıldığında, yenilenebilir enerji kullandığında elde ettiği azaltımlarını, başka bir endüstriye satarak paraya çevirebiliyor ve böylece yeni teknolojilerin finansmanını sağlamış oluyor. Karbon piyasaları bu açıdan önemli. Türkiye’de de bu anlamda hazırlıklar var. Avrupa Emisyon Ticaret Borsası gibi bir yapıya benzeyen emisyon ticaret borsasının hazırlıkları yapılıyor. Proje temelli sistemlerde Türkiye’deki yenilenebilir enerji gibi projeler kendi emisyon azaltımlarını sertifikalandırarak karbon azaltımı olarak satışa sunuyorlar dünyada. Bu gibi çalışmalar var ama elbette çok daha sistematik bir hale gelmesi gerekiyor

FİRMALARIN GELECEĞİNİ EMİSYON TAVANI BELİRLEYECEK

  • Karbon borsasının reel sektörlerde uygulanması için neler yapılması gerekiyor? Türkiye’deki son gelişmeler neler?

Türkiye’de halihazırda bir izleme takip sistemi var. İlgili sanayi kuruluşlarının emisyonları ölçülerek, takip ediliyor. Türkiye’de bu çalışmalar belli bir noktaya geldi. Bu izleme takip sistemi endüstrilerin emisyon açısından resmini çekiyor. Önümüzdeki dönemde işletmelerin ne kadar tavan alacağına dair hesaplamaları yaparak, kendilerine bildirecek ve daha sonra da emisyon ticaret sisteminin kurulmasıyla ilk işlemler başlayacak.  Bu konuda hazırlıklar yapılıyor zaten ama burada bu emisyon ticaret sisteminin büyüklüğü ne olur, hangi endüstrileri, ne ölçüde kapsar onları henüz bilmiyoruz. Öncelikle demir-çelik, çimento veya enerji gibi emisyon yoğun sektörleri içine alan bir sistemden söz ediyoruz. Turizm gibi, bankacılık gibi servis sektörlerinin emisyon değerleri çok düşük olduğu için bu sistemde yer almıyorlar. Yani kısacası karbon yoğun sanayi bu sistemden ciddi anlamda etkilenecek. Ülkemizde henüz uygulamaya geçilmedi ama altyapı çalışmaları tamamlandı 2014 yılından beri yani dokuz yıldır çalışmaları devam eden bir süreçten söz ediyoruz.

“60’TAN FAZLA SİSTEM DÜNYADA KARBONA FİYAT KOYUYOR”

  • Dünyada karbon borsası nerelerde işliyor?

Dünyada 60’tan fazla karbona fiyat koyan sistem var. Karbona fiyat koymak denince karbon vergisi de bunun içine girer. Karbon vergisi de karbona fiyat koymanın bir yöntemidir. Bahsetmiş olduğum bu 60 sistemden 30 tanesi emisyon ticaret borsası şeklinde çalışıyor. Bu emisyon ticaret borsalarının en büyüğü, en eskisi ve en kapsamlısı Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi. Bunun dışında Kuzey Amerika’da, Kanada’da, Hindistan’da, Çin’de, Kazakistan’da bu borsalar var. Japonya’da da yeni devreye girecek bir sistem var.

“SEKTÖRLERİN KENDİLERİNİ ÇOK DERİNDEN DEĞİŞTİRECEK VE REFORME EDECEK ÇALIŞMALARA BAŞLAMASI GEREKİYOR”

  • Sınırda karbon uygulamasının Türkiye ihracatına ne tür etkileri olmasını ön görüyorsunuz?

Bu Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat kapsamında aldığı tek taraflı bir karar. Eğer Avrupa’ya ihracat yapıyorsanız bu uygulamadan kaçış yok. Buna itiraz etme şansımız da söz konusu değil. Türkiye’de Avrupa birliğiyle çok yoğun ticaret yapan bir ülke olduğu için muhakkak bu uygulamadan ciddi anlamda etkilenecek. Sınırda karbon uygulaması 2026 yılında başlayacak. Hangi ürünlerin karbon yoğunluğu ne olacak? Eşik değerleri ne olacak? Henüz bilmiyoruz. Biz şimdilik sadece 2026 yılında böyle bir uygulamanın geleceğini, eşik değerlere uymayan ürünlerin sınırda ek bir vergiye tabi olacağını biliyoruz. İçeriği yeni yeni ortaya çıkıyor ama firmalar için çok önemli. Bunu gerçekten bir oturup tekrar tekrar firmaların kendi sektörlerinde konuşması, analiz etmesi, hazırlığını yapması lazım. 2026 dediğiniz çok kısa bir süre, burada muhakkak sektörlerin kendilerini çok derinden değiştirecek ve reforme edecek çalışmalara başlaması gerekiyor.

  • Bu sistem Türkiye’de uygulanmaya başlandığında, bize ürün ihraç eden ülkelere bu tarz yaptırımlar uygulayabilecek miyiz, bu tarz kıstaslar koyabilecek miyiz?

Elbette koyabiliriz. Avrupa’nın bu hareketi üzerine Çin de karşı harekete geçti. Muhtemelen bundan sonra birçok ülke sınırda karbon uygulamasına girişecek.

“BU İŞİ GÖZ ARDI EDEN ÇOK FAZLA FİRMA VAR”

  • Reel piyasalar bu uygulamayı yönetecek kabiliyete ve bilince sahipler mi?

Bence bir genelleme yapmak çok doğru olmaz. Şimdiden bu işi çok iyi analiz eden, çalışmalarına başlayan firmalar ve sanayi kuruluşları var. Bununla birlikte, benzer çalışmaları yürüten sektörel birlikler, sanayi odaları, TOBB gibi kurumlar var. Bu konuda uyarılar yapıyorlar. Bu konuyla ilgili çok fazla haber çıkıyor, bilinçlendirme programları yapılıyor. Ama elbette herkes için aynı şeyi söyleyemeyiz. Gerçekten bu işi göz ardı eden, küçümseyen veya farkında olmayan çok fazla firma olduğunu da biliyoruz.

“KARBON AYAK İZİNİ DÜŞÜRMEK ADINA TÜRKİYE’DE BİRÇOK ÇALIŞMA YAPILIYOR”

  • Karbon ayak izini düşürmek adına girişimlerde bulunan reel piyasa oyuncularına ne tür destekler sunulmasını ön görüyorsunuz? Yurt dışındaki uygulamalar nasıl ilerliyor?

Danışmanlık firmaları bu ihtiyaçlara göre kendi ürünlerini geliştiriyorlar. Bununla birlikte devletin verdiği kapasite geliştirme destekleri var. Uluslararası bankaların, kurumların destekleri söz konusu. Dünya Bankası gibi, Avrupa İmar Kalkınma Bankası gibi kurumlar Türkiye’de sürekli bu çalışmaları yapıyor. Dolayısıyla yeterinde know-how kapasitesi mevcut Türkiye’de.

“FİRMALAR EMİSYON TAVANINI KONTROL EDEMEZSE, KARBON FİYATLARI YÜKSELECEKTİR”

  • Karbon borsasının, reel sektöre katkıları neler olacak? Bununla beraber sisteme dahil olmayan işletmeleri neler bekliyor olacak?

Karbona fiyat konulması demek aslında endüstriler için bir maliyet demek, bu kaçınılmaz. Karbona fiyat koyduğunuz zaman, üretim verimliliğini aslında denetlemek zorunda kalıyorsunuz. Yani karbon verimliliğini denetleyen bir kuruluş, enerji ve diğer girdilerin verimliliğini denetlediği için aslında sizi verimli üretime sevk ediyor. Bu önemli bir avantaj. Diğer bir avantajı da bunu bir fırsata çevirmek mümkün, buna sadece bir risk olarak bakmamak lazım. Doğru zamanda, doğru hareketleri yapan sanayi kuruluşları için emisyon ürünleri satılabilir bir ürün haline geldiğinde yeni teknolojileri finanse edebilecek yeni gelirleri olacak ve yeni teknolojileri finanse ederek daha verimli üretim yapmalarının önü açılacak.  Bu işi kendi içinde yapamayan firmaları da tabi ki bir maaliyet bekliyor olacak. Uygulama karbon emisyonunu düşüremeyen ama kendisine verilen emisyon tavanı nedeniyle, düşürmek zorunda olan firmalara büyük bir risk getiriyor. Burada en büyük risklerden bir tanesi ceza mı bilemiyoruz. Çünkü karbonun fiyatının çok artması gibi bir durumda söz konusu. Eğer belli bir sayıda, sektör oyuncusu tavanını kontrol edemez ve temiz üretim yapamadığı için başkalarından almak için piyasaya girerse, talep çok artacak ve karbonun fiyatı yükselecektir. Mesela Avrupa Emisyon Ticaret Borsası’nda şu anda bu sorun yaşanıyor. Fiyatlar 8 dolarlardan, 80 dolarla geldi. Dolayısıyla ileride fiyatlar çok yükselebilir ve birçok sanayi kurumu ortada kalabilir. Bu emisyonların muhakkak izlenip, doğru yönetilmesi lazım. Avrupa Birliği’nde ise sınırda karbon uygulaması başlıyor, bu sistemde karbon yoğun ürünlerin emisyon yoğunluklarına bir tavan getirilecek. Örneğin; demir-çelik, çimento gibi karbon yoğun ürünlerin birim karbon yoğunluğu belli bir oranı geçemeyecek, geçerse sınırda vergi uygulamalarına maruz kalacak. Bu nedenle ihracatçılar için ayrıca büyük bir risk var. Söz konusu bu vergi cezaları firmalara kesilecek. Firmalar, ürünlerini temiz bir şekilde üretemezlerse, Avrupa’ya satabilmek için ağır vergiler ödemek zorunda kalacaklar. Burada Avrupa’da kendi sanayisini korumaya çalışıyor. Ben bu emisyonu düşürmek için yeni teknolojilere yatırım yapıyorum, dolayısıyla benim ürünlerim daha pahalı hale geliyor, sen daha kirli ama daha ucuz ürünü kolayca benim sınırlarımdan geçiremezsin diyor.

  • İklim değişikliğine uyum konusu da reel piyasaları yakından ilgilendiriyor. Konuyla ilgili değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?

İklim değişikliği denilince akıllara ilk olarak azaltım geliyor. Ama iklim değişikliğinin iki ayağı var biri azaltım diğeri de uyum. Biz hep azaltımı konuşuyoruz ama maalesef ne yaparsak yapalım en az 1,5 derecelik bir sıcaklık artışı kaçınılmaz. Bu da çevresel olayların kayda değer bir şekilde değişeceğine, ekstrem hava koşullarının artacağına, kuraklık, aşırı yağış gibi doğa olaylarının daha keskin ve daha sık yaşanacağına işaret ediyor. Bu noktada adaptasyon veya uyum dediğimiz konu büyük önem kazanıyor. Sanayinin muhakkak bu adaptasyon konusuna da ağırlık vermesi gerekiyor. Kuraklık olacaksa ana girdisi tarım ürünleri olan firmalar ne yapacak? Veya çok yoğun bir şekilde su kullanan firmalar ne yapacak? Aşırı hava koşullarında firmaların lojistiğini sağlayan demiryolu, denizyolu, limanlar bu yeni şartlara hazır mı? Muhakkak bunların da analiz edilerek önlem alınması, adaptasyonun da göz ardı edilmemesi lazım.