Tek parti egemenliğine dayanan sosyalist bir devlet yapısına ve merkeziyetçi bir ekonomiye sahip Küba’da yabancı yatırımcı sayısının artırılması, son yıllarda ülkedeki ekonomi gündeminin en önemli maddesini oluşturuyor.
Yaşadığı ekonomik sorunları aşmak adına doğrudan yabancı yatırım çekmeye ve altyapı yatırımlarına yönelik reformlar geliştiren Küba, yabancı yatırım yasasını yürürlüğe aldı. Buna göre altyapı modernizasyonundan ihracat hacminin artmasına, modern teknolojilerin ithalatından yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasına kadar çeşitli sektörlerde yabancı yatırımcıların ilgisi ülkeye çekilmek isteniyor.
Hareketli ve coşkulu müzikleri, renkli sokakları, mutlu insanları, dünyaca ünlü puroları ile akıllarda yer eden Küba, aynı zamanda dünya tarihinin ün salan devrimlerden birinin de ev sahibi. 1959 yılında Fidel Castro önderliğinde bir ekip ile İspanya-Batista yönetimini devirerek bağımsızlığına kavuşan Küba, bu süreçte kendine Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nı örnek almış bir ülke. Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’in ‘‘Ya İstiklal Ya Ölüm’’ sözü ile Küba Devrimi sırasında dillerden düşmeyen ‘‘Ya Vatan Ya Ölüm’’ sloganının büyük benzerlik göstermesi de bunun en önemli kanıtlarından biri. Öte yandan Türkiye dışında Atatürk’ün heykelini başkentinin ana caddelerinden birine dikmiş olan tek ülke, yine Küba. Havana’nın tarihi semtindeki Puerto Caddesi’nde bulunan Mustafa Kemal Atatürk’ün büstü, aynı zamanda ülkedeki tek yabancı devlet başkanının büstü olma özelliğini taşıyor. Büstün altında ise Türkçe ve İspanyolca olarak “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Yurtta Barış, Dünyada Barış” yazıyor.
Geçen yıl hayatını kaybeden Küba lideri Fidel Castro, Atatürk’ün hayatını anlatan bir kitap bastırıp Küba’da ücretsiz olarak dağıttıracak kadar Atatürk hayranıydı. Devrimlerini örnek aldığı Atatürk’le ilgili düşüncelerini pek çok platformda dile getiren Castro, 1996 yılında İstanbul’da konuk olduğu Habitat Zirvesi’ndeki konuşmasında Atatürk’e hayranlığını, “Devrimci Kemal Atatürk, bizim esin kaynağımız oldu. 1919’da Anadolu’dan emperyalistleri atmak için, Bandırma gemisiyle Samsun’a çıktı. Büyük bir zafer kazandı. Biz de tam 40 yıl sonra, ülkemizden faşistleri kovmak için Granma gemisiyle Havana’ya çıktık. Biz de zaferle kucaklaştık. Ben de devrim gerçekleştirdim. Ama Atatürk’ün yaptıklarını yapamazdım. Türkler sağdan sola doğru yazarken Harf Devrimi ile tam tersi yönde yazmaya başladı. Kıyafet Devrimi ve Medeni Kanun’la kadınlara getirilen statü çok önemliydi. Ona ve devrimlerine hayranım. Kendinize başka bir önder aramayın” cümleleriyle vurgulamıştı.
İspanya ve ABD’nin hakimiyeti 1959’da devrimle son buldu
Verdiği bağımsızlık mücadelesi sonucu 1959 yılından bu yana sosyalist sistemle yönetilen Küba, birçok takımadanın yanı sıra Küba adasından oluşuyor. Karayipler’de en geniş yüzölçümüne sahip olmanın yanı sıra en kalabalık ada milleti de olan Küba’da nüfus yoğunluğu, ülkenin başkenti Havana’da ve ikinci en büyük şehri olan Santiago de Cuba’da bulunuyor.
Yüzölçümü 110.861 kilometrekare olan Küba’da toplam nüfus 11.2 milyon. Uğradığı istilalar nedeniyle toprağında birden fazla etnik grubu barındıran Küba halkının yüzde 50’ye yakın kesimi melez, yüzde 40’ı Avrupa kökenli, geri kalan kısmı da Çinliler ve Afrikalılardan oluşuyor. Uzun yıllar İspanya’nın sömürüsüne maruz kalan devletin resmi dili de bu nedenle İspanyolca. Kristof Kolomb’un 1492’deki keşfiyle beraber İspanya’nın parçası ilan edilen Küba, bu dönemden itibaren sömürgelere maruz kaldı. 1898 yılında İspanyol-Amerikan Savaşı’nda İspanya yenildi ve ardından imzalanan Paris Antlaşması çerçevesinde Küba’nın bağımsızlığı 1 Ocak 1899’da ABD işgali altında yürürlüğe girdi. Küba Devleti’nin siyasal ve ekonomik çerçevesini belirleyici önlemler alan ABD, ülkenin iç ve dış ilişkilerinde söz sahibi olma ve Guantanamo Koyu’nda bir deniz üssü kurma hakkını aldıktan sonra birliklerini adadan çekti. ABD kontrolü altında İspanya tarafından yönetilen halk, sosyal alanda baskılara dayanamadı ve 26 Temmuz 1959’da aralarında Ernesto Guevera’nın da bulunduğu Fidel Castro önderliğinde ekip ile İspanya-Batista yönetimini devirdi. Devrimle beraber yönetimin başına geçen ve tek başına Küba’yı yöneten Fidel Castro, 2006 yılında hastalığı nedeniyle yönetimi kardeşi Raul Castro’ya devretti. Devrimin kurucu liderlerinden Raul Castro 2008’de ulusal parlamento tarafından seçilerek başkan oldu. Raul, 2013’te ikinci kez seçildi, 2018’de aday olmayacağını duyurdu.
Amaç, yabancı yatırımcıyla sanayiyi güçlendirmek
Devrim sonrası; devrime son derece karşı çıkan ABD, ticari ve ekonomik alanda Küba’ya ambargo uyguladı. Küba’nın SSBC ile ilişkilerinin iyi olması ABD ile gergin olan iplerin kopmasına neden oldu. Ekonomik anlamda müttefiği olan SSBC’nin 1991 yılında dağılması ise Küba’yı zor duruma düşürdü,1990 itibariyle ekonomik daralma başladı. Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrasında yardımların kesilmesiyle yaşam standardını beklenen seviyeye getiremeyen Küba’da iş gücünün büyük bir kısmı tarım ve hayvancılık sektörlerinde çalışıyor. Avrupa Birliği başta olmak üzere gelen turistler ise Küba ekonomisinde büyük rol oynuyor. Tek parti egemenliğine dayanan sosyalist bir devlet yapısına ve merkeziyetçi bir ekonomiye sahip olan Küba’da, son yıllarda doğrudan yabancı yatırım çekme ve altyapı yatırımları bağlamında reformlar yapılmakta. İnşaası devam eden, 957 milyon dolar maliyetle Küba’nın modern tarihi boyunca gerçekleştirdiği en büyük yatırımlardan biri olan Mariel Özel Ekonomik Kalkınma Bölgesi ile Küba yabancı yatırımcı çekmeye çalışırken, sanayii ve ulaşım altyapısını güçlendirmeyi amaçlıyor. Havana’ya 45 km uzaklıktaki Mariel Limanı’na bitişik Mariel Özel Kalkınma Bölgesi’ne, Haziran 2015 itibarıyla 30 ülkeden 380’den fazla yatırım teklifi ulaştı. Yatırım teklifleri genel itibarıyla otomotiv, hafif sanayi, gıda, elektronik, kimya, lojistik ve yenilenebilir enerji alanlarından oluşuyor.
Mariel, Küba’nın dünyaya açılan kapısı olacak
Küba’nın ekonomik sorunlarını hafifletmek için yabancı yatırımcıları ülkeye çekmek konusunda attığı en büyük adım, Karayipler’in ticaret merkezi olma hedefini gündeme getirdiği Mariel Limanı projesi. Küba ekonomik sorunlarını hafifletmek ve yabancı yatırımcıları ülkeye çekmek için, Karayipler’in ticaret merkezi olma hedefiyle Mariel Limanı projesini gündeme getirdi. Özellikle tarım ve hizmet sektörlerinde Küba vatandaşlarına kendi hesaplarına çalışma seçeneği getiren ve hatta teşviklerle vatandaşları bu alanlara yönlendiren yasa ve yönetmelik değişikliklerine ek olarak Küba Ulusal Meclisi tarafından onaylanan 118 Nolu yabancı yatırım yasasının yürürlüğe girmesi, ülke ekonomisi için çok büyük bir adım olarak yorumlanıyor. Yasa ile altyapı modernizasyonundan ihracat hacminin artmasına, modern teknolojilerin ithalatından yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasına kadar çeşitli sektörlerde yabancı yatırımcıların ilgisi ülkeye çekilmek isteniyor.
Yabancı yatırımcılar yalnızca eğitim, sağlık ve savunma alanlarında faaliyet gösteremeyecek. Yasada tüm sektörlerde Küba vatandaşları için yeni iş olanakları yaratılması da vurgulanmış bulunuyor. Yabancı yatırım yasasında vurgulanan başlıklardan birini de “Özel Kalkınma Bölgesi” oluşturuyor. Aralarında Brezilya, Çin, İspanya, Rusya ve İtalya da bulunan 15’in üzerinde ülkeden yatırımcılar Mariel Özel Kalkınma Bölgesi’nde faaliyet göstermek için girişimlerde bulundular bile. Başkent Havana’nın 45 kilometre batısında bulunan Mariel Limanı, ABD kıyılarına en yakın liman olma özelliğini taşıyor. Bu özelliği Mariel limanını ABD ablukası olmadan evvel iki ülke arasında ulaşım yolları arasında önemli bir konuma yerleştiriyordu. Günümüzde Havana limanı yaklaşım kanalı ancak 2500 TEU’luk 70’li yılların yük gemilerini karşılayacak kapasitede. Amerika ticaret ağında Meksika Körfezi ve civarında, ABD kıyıları dahil, günümüzde kullanılan büyük yük gemilerini karşılayabilecek bir liman bulunmuyor. Bu durum Küba’daki Mariel mega limanını ve yapımı süren özel kalkınma bölgesini Karayipler’in önemli ticaret noktaları arasında öncelikli hale getiriyor. Panama Kanalı’nın modernizasyonu ile 12500 TEU’luk yük gemilerinin transferi sağlanacak ve Küba’nın Mariel limanı bu gemileri karşılayabilecek. Böylece bölgenin ticaret ağı üzerinde Mariel limanı birincil önemde dağıtım merkezi ve malzeme deposu özelliği gösterecek. Küba’nın çeşitli Latin Amerika ülkeleriyle yapmış olduğu ticaret anlaşmaları ve Mariel’de faaliyet gösterecek yatırımcılar için teklif ettiği vergi indirimleri ve garantiler, Latin Amerika pazarına girmek isteyen yatırımcılara önemli fırsatlar sunuyor. Kübalılar belki de bu sebeple Mariel için “Küba’nın dünyaya açılan bir kapısı” diyorlar.
2017’de ekonomik büyüme beklentisi yüzde 4,6
IMF’ye borcu olmayan nadir ülkeler arasında yer alan; Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve diğer başlıca finans kuruluşlarına üye olamadığından bu örgütlerden doğrudan borç ve kredi temin edemeyen ülke, enerji ihtiyacının büyük bölümünü Petrocaribe girişimi çerçevesinde Venezuela’dan karşılıyor. Venezuela’da Hugo Chávez’in iktidara gelmesiyle birlikte, bu ülkeyle yapılan ekonomi anlaşmaları da Küba’nın zor koşullara karşın yeni bir müttefik bulmasını ve bir ölçüde rahatlamasını sağladı. 2004 yılı sonunda imzalanan işbirliği anlaşması kapsamında Venezuela Küba’ya indirimli fiyatlardan petrol ve petrol ürünleri sağlıyor. Küba’nın Venezuela’nın yanı sıra Çin ile olan ilişkileri de oldukça gelişmiş düzeyde. Küba’nın en büyük dış ticaret partnerleri arasında başı Çin Halk Cumhuriyeti, Kanada, İspanya ve Hollanda çekiyor.
Küba’nın, 2015 yılı itibariyle 1,6 milyar dolarlık ihracatı, 6,6 milyar dolarlık ithalatı olup; toplam dış ticaret hacmi 8,2 milyar dolar oldu. Küba’nın ihracatındaki önemli pazarları Kanada, Çin, İspanya, Hollanda, Belçika ve Brezilya; ithalatında ise başlıca pazarları Çin, İspanya, Brezilya, Kanada, Meksika, ABD, İtalya, Arjantin, Almanya, Fransa ve Cezayir oluşturuyor. Küba’nın başlıca ihraç mallarını şeker, nikel, kobalt, tütün, biyotıp ürünleri, deniz ürünleri, rom, narenciye; ithal ürünleri ise petrol, petrol mamulleri, gıda, makine ve teçhizat oluşturuyor. 2015 yılında yüzde 4, 2016 yılında yüzde 3,7 oranında büyüyen Küba ekonomisinde, 2017 yılında yüzde 4,6 oranında büyüme kaydedileceği tahmin ediliyor.
1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üye olan Küba, bu tarihten itibaren gümrük vergilerinde değişiklikler yaptı. MFN statüsüne sahip olmayan ya da tercihli ticaret anlaşması imzalamadığı ülkelere daha yüksek oranda genel bir tarife oranı uygulayan Küba, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı DTÖ’ye üye ülkelere düşük bir gümrük tarifesi uygulanıyor.
Sağlık ve eğitim hizmetleri en üst seviyede
Düşük ücret ve kişi başına gelire sahip Küba, kendisinden daha yüksek gelirli ülkelerde yapılan sosyal harcamalara kıyasla bir hayli önde sosyalist politika izliyor. Tüm ekonomik sıkıntılara rağmen sosyal harcamalarda kısıtlamaya gitmeyen Küba, özellikle kamu harcamalarını sağlık ve eğitim hizmetlerine aktarıyor. Yoğun kısıtlamalara rağmen sosyalist tavır izlemesiyle sağlık ve eğitim harcamalarından taviz vermeyerek İnsani Refah Endeksi (HDI) yüksek olan ülkeler arasında yer alıyor. 177 ülke içinde 0.81 değeriyle 44. sırada yer alan ülke, 69. sırada olan Türkiye’yi geride bırakıyor. Bunun yanı sıra okuma oranının yüzde 99.8 olduğu Küba’da eğitim zorunlu ve ücretsiz. ‘‘Evet başarabilirim’’ sloganıyla eğitim için geliştirdikleri metotla UNESCO tarafından 5 kez ödüle layık görülen Küba artık bu metodu kullanmıyor, çünkü ülkede okuma yazma oranı en üst seviyeye ulaşmış durumda. Aynı zamanda sağlık hizmetleri de ücretsiz sağlanıyor.
Trump ile ilişkiler sonlanacak mı?
Donald Trump’ın başkanlık seçimlerinden galip çıkması, birçok ülke gibi Küba’nın da Amerika Birleşik Devletleri’yle ekonomik ilişkilerinin geleceği konusunda endişe yaratmakta. ABD’nin 50 yılı aşkın bir süredir uyguladığı ekonomik, mali ve ticari ambargonun kaldırılması ülkedeki en büyük beklentiyi oluştururken, ABD Başkanı seçilen Donald Trump, seçim kampanyaları döneminde Küba’nın siyasi tutukluları serbest bırakmaması ve dini özgürlükleri tanımaması durumunda Obama yönetimince başlatılan ilişkileri sonlandıracağını açıklamıştı.
ABD’nin Küba’ya uyguladığı ekonomik ambargo hâlâ devam ediyor olsa da en son Barack Obama yönetiminde iki sene önce iki ülke arasında önemli bir adım atılmıştı. Obama yönetimiyle yeniden ekonomik ve diplomatik ilişkilerin kısmen de olsa başlaması büyük bir adım olarak değerlendirilmişti. İki sene önce Barack Obama ve Raul Castro’nun çabalarıyla başlayan ilişkiler sonucunda, iki ülke arasında 54 yılın ardından tarifeli yolcu uçağı seferleri başlamış ve telekomünikasyon alanında işbirliği sağlanmıştı. Diğer yandan konaklama hizmeti sunan Airbnb ve oteller zinciri Starwood, Küba’ya yatırım yapmak için onay almışlardı.
İki ülke arasında her ne kadar başlanan süreçte zaman zaman problemler yaşansa da 88 yılın ardından Obama’nın Küba’yı ziyaret etmesiyle önemli bir adım atılmıştı. Fakat Trump’ın başkan seçilmesi Küba’nın uzun yıllardır beklediği, en azından ekonomik ambargonun kaldırılması yönünde şimdiye kadar atılan ve gösterilen çabaların sonlanması anlamına gelebilir.
Türkiye-Küba ilişkileri gelişiyor
Herhangi bir sorunun yaşanmadığı Küba ile Türkiye arasındaki ilişkiler olumlu bir atmosferde seyretmekte. Türkiye, BM Genel Kurulu’nda her sene oylanan ve ABD tarafından Küba’ya uygulanan ambargonun kaldırılması çağrısında bulunan karara destek veriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2015 yılı Şubat ayında Küba’ya bir ziyaret gerçekleştirmesi de iki ülke arasındaki ilişkilere güç verdi. Ülkemizden Küba’ya Cumhurbaşkanı seviyesinde bir ilki teşkil eden bu ziyarette, Küba ile turizm, altyapı yatırımları, havayolu ulaşımı gibi muhtemel işbirliği imkanları ele alındı.
Ülkede iki farklı para birimi kullanılıyor. Turistler için Convertible Peso (CUC) yerel halk tarafından kullanılan Peso (CUP). Yasal ambargo nedeniyle ABD bankalarının kartları Küba’da kullanılmıyor. Küba’da banka yok. Ülkede barınma sağlık ve eğitim ücretsiz. Küba’da et, süt, tuz, pirinç, un ve yumurta devlet tarafından halka bedava veriliyor.
Yabancı yatırım yasasıyla kurulmasına karar verilen ve Küba’nın dünyaya açılan kapısı şeklinde yorumlanan Mariel Özel Kalkınma Bölgesi, yatırımcılar için teklif ettiği vergi indirimleri ve garantilerle Latin Amerika pazarına girmek isteyen yatırımcılara önemli fırsatlar sunuyor.