Çetin Ünsalan – Gazeteci / [email protected]

Koronavirüsle birlikte Türk reel sektörü de, tıpkı dünyada olduğu gibi hiç ummadığı bir fotoğrafla karşı karşıya kaldı. İşin sağlığa yönelik nedenlerini uzmanlara bıraktığımızda, bu süreçte ayakta tutulması gereken firmalar gerçeği, en kritik başlığımızı oluşturdu. Çünkü bunun aynı zamanda istihdamı ve toplumu da ayakta tutacak en büyük unsur olduğu fark edildi.

Esasen ortaya çıkan olumsuz tabloyu, dünyanın bir anda durması gibi noktaları bir kenara koyarsak, bu süreçte en önemli gelişme, finans üzerinden yaratılan, türev odaklı ekonomi yerine, üretim ekonomisinin öneminin bir kere daha anlaşılmış olmasıdır.

Fakat işin bir de yaşananları ve ders alınması gereken başlıkları var. Mesela bu süreçte temelde yaşananlar neydi diye baktığımızda;

1- Firmaların olağanüstü durumlara karşı bir kaç yöntemli eylem planları olmadığını gördük. Krizin olduktan sonra değil, daha önceden yönetilmesi gereken bir süreç olduğunu bir kere daha anladık.

2- İstisnalar olmakla beraber, başta KOBİ’lerimizin finans ve sermaye sıkıntılarının ortaya çıkması problemdi. Bu aşamada birikimini firma içinde tutmuşların, süreci çok daha hasarsız atlattığını şahit olduk.

3- İnsan kaynağının ne kadar kritik bir başlık olduğunu, otomasyon, robotik teknolojiler gibi gelişmeleri takip etmek durumunda olsak da insanın temelde en önemli kaynak olduğunu fark ettik.

4- Piyasalardaki dayanışmanın, ortak akıl üretmenin ne derece kritik olduğunu, bir sıkıntı çıktığında, ortak hareket etmenin sorunları azaltabildiğini ve yönetilebilir kıldığını, bunun için de iletişimin olmazsa olmaz başlık olduğunu fark ettik.

Şimdi bu süreçten sonra bir gerçek var ki, bazı firmalar elenecek. Bunda piyasa şanssızlığı ya da ödemelerin tıkanması gibi faktörlerin etkisi olsa da süreç yönetimini ıskalamış olmanın da etken rol oynadığını göreceğiz.

Yine bu sürecin bize öğrettiği, önemli bir başlığı-ihracat son derece önemli olsa da- yerli piyasayı göz ardı ederek yaşamanın mümkün olmadığıdır. Bu nedenle ‘ben ihracata çalışıyorum, iç piyasa beni ilgilendirmiyor’ yaklaşımının tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hele ki önümüzdeki sürecin son derece korumacı ekonomi politikalarını önümüze getireceğini düşünürsek…

Peki geldiğimiz noktada herkesteki soruyu biz de burada paylaşalım: Şimdi ne olacak? Tüm iş dünyasının çalışanından işverenine kadar aklında yanıtını aradığını sual bu. Burada da karşımıza iki seçenek çıkıyor: Ya ‘ne olacaksa olsun’ diyerek gelişmelerin sonuçlarına katlanacağız, ya da süreci yönetmenin peşine düşeceğiz. Şunu unutmamak gerekir ki, sorunlarla yüzleşmek, yani gerçeği önümüze koymak, buna yönelik eylem planları yapabilmenin, hareket kabiliyeti kazanabilmenin en önemli silahıdır. O nedenle sakince, piyasalar normalleşmeye doğru giderken, vakit kaybetmeden ‘benim firmam ne durumda’ sorusunun yanıtı aramalıyız.

Ardından ortaya çıkan fotoğraf üzerinden ihtiyaçlarımızı belirlemeli; hangi başlık altında eksikliğimiz varsa, onu bize uygun koşullarda gidermenin yol haritasını oluşturmalıyız. Sermaye sıkıntısı mı oluştu? Elimizdeki firmamız sayesinde kazandığımız değerleri, tekrar firmaya katmalıyız. İnsan kaynağı sıkıntısı mı var? Nokta atışı, doğru alımlar yapmanın hamlesini yapmalıyız. Otomasyon, dijitalleşme gibi noktalarda açmazımız mı bulunuyor? İşte burada dikkatli olmanızı öneririm.

Çünkü popülaritesinin artmasına paralel, şimdi ortaya dijitalleşme simsarları çıkacak ve sizlere bir şeyler satmak isteyecektir. Otomasyon ve dijitalleşme son derece önemli ve artık yeni ekonomi için de kaçınılmaz. Ama paket bir program yok. Kendi firmanızın ihtiyaçları belirleyerek, toptancı bir dijitalleşme değil, aşamalı ve yönetilebilir bir dijital yolculuk yapmalısınız. Teşbihte hata olmazmış; kurumsallaştırıyoruz diye, size geçmişte antetli kâğıt ve logo tasarımı satanları hatırlayın. İşin parçasını kendisi gibi satanlara dikkat edin.

Bu nedenle firmanızın ihtiyaçlarını belirleyip doğru kişi ve mecralara yönelir; hatta sektörel dijitalleşmeyi sağlamak adına bazı alanlarda ortak hareket edebilirseniz; son derece sağlıklı bir süreç yaşandığını ve bu zor günlerden kazançlı çıkmanın da mümkün olduğunu görmek mümkün olacaktır.

Velhasıl kelam önündeki süreci ve bunun içinde yol alan firmasını gerçekten yönetenlerin yarına daha güvenle baktığını bir sürece girdik. Ne diyor Montaigne? “Gideceği limanı bilmeyen gemiye, hiçbir rüzgârın faydası olmaz.” Yolunuz açık, rotanız belli olsun.