Sınırda karbon düzenlemesi ve bu düzenlemenin reel piyasalar üzerindeki etkilerini konuştuğumuz JURCOM GRC Services BV CEO’su Ali Osman Özdilek, ihracat yapan firmaları yakından ilgilendiren ancak gündemde kendine çok fazla yer edinemeyen kritik bir konuya parmak bastı. EPİAŞ tarafından oluşturulan YEK-G (Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması) sisteminin, Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (SKDM) için de kullanılması düşünüldüğünü ancak AB tarafından YEK-G’nin kabul görmediğini ifade eden Özdilek; “Bu durum Türk ihracatçısının SKDM düzenlemelerine uyduğunu ispatlamasında büyük sorun yaratacaktır. Acil bir şekilde AB’nin istediği standartta bir yapının kurulması gerekmektedir. Aksi takdirde Türk ihracatçısının malları sınır kapılarında kalacak veya ihracatçılar çok büyük maliyetlere maruz kalacaklardır. Uluslararası uyum öyle bir konudur ki siz kafanızı kuma gömüp kendi lokal hukukunuzda ve uygulamalarınızda yaptıklarınızla ben dünyadaki bu uyum konusunu hallediyorum diyemezsiniz. Türkiye bu konunun lokal/yerel bir konu değil uluslararası bir konu olduğunu ve kendi içine kapanarak bir çözüm üretemeyeceğini, geliştirilen küresel yapılara ve standartlara lafta değil özde uyması gerektiğini halen kavrayamamış durumdadır. Bu nedenle de YEK-G gibi yapılar uluslararası planda kapıda kalmaktadır” diye konuştu.

Sınırda karbon düzenlemesi, tüm dünyada ticaret yapmanın kurallarını baştan yazılmasına neden olacak çok önemli bir konu. Hiçbir ülkenin bu konuyu göz ardı ederek, ticari faaliyetlerine devam etmesi mümkün görünmüyor. Düzenlemeler hızla şekil kazanırken, ülkeler de bu dönüşüme ayak uydurmak ve geride kalmamak için birçok proje ve çalışmaya imza atıyor. Ancak Türkiye, bu konuda bir hayli geriden geliyor. Tüm bu kritik süreçleri ve getirilerini AİMSAD Dergisi’ne değerlendiren JURCOM GRC Services BV CEO’su Ali Osman Özdilek; “Konu sadece karbon ayak izinin azaltılması değildir, biyoçeşitliliğin korunmasından, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına kadar çeşitli konularda dünya ile eşdeğer hamleler yapılmalı, bu konuda uzmanlar yetiştirilmeli ve teknik altyapılar ve piyasalar bunlara göre kurulmalıdır. Türkiye bu alanda maalesef şahsi kanaatimce çok geriden gitmekte, konuyu hafife almaktadır. Gerçekten Paris İklim Anlaşması ve SKDM gibi düzenlemelerin ve bunlara bağlı olarak geliştirilen zorunlu piyasalar ve gönüllü piyasaların ne olduğunun, nasıl işleyeceğinin de halen anlaşılamadığını da belirtmek gerekir” ifadelerini kullandı.

  • Sınırda karbon düzenlemesi ile ilgili son gelişmeler ve reel sektörler üzerindeki etkisi nedir?

Sınırda karbon düzenlemesi (Border Carbon Adjustment) son durumu ve reel sektörler üzerindeki etkisi hakkında bilgi vermek gerekirse, sınırda karbon düzenlemesi, ülkeler arasında emisyon düzeyi farklılıklarını dengelemek için kullanılan bir politika aracıdır. Bu düzenleme, ithal edilen ürünlerin karbon ayak izini dikkate alarak bir vergilendirme veya izin uygulamasını içerebilir. Reel sektörler üzerindeki etkisi, bu politikanın nasıl uygulandığına ve sektörlere bağlı olarak değişebilir. Bazı sektörler ithalat maliyetlerinde artış yaşayabilirken, diğerleri daha az rekabetçi hale gelebilir. CBAM (Carbon Border Adjustment Mechanism), 16 Mayıs 2023 tarihinde AB Resmi Gazetesinde yayınlanmasının ertesi günü resmen yürürlüğe girmiştir. CBAM’nin kendisi, geçiş aşamasında 1 Ekim 2023 tarihinde uygulamaya girecek ve ithalatçılar için ilk raporlama dönemi 31 Ocak 2024’te sona erecektir.

CBAM mallarının AB ithalatçılarından talep edilen raporlama yükümlülükleri ve bilgilerin yanı sıra CBAM mallarının üretim sürecinde salınan gömülü emisyonların hesaplanmasına yönelik geçici metodoloji, CBAM Komitesine danışıldıktan sonra, komisyon tarafından kabul edilecek bir uygulama tüzüğünde daha ayrıntılı olarak belirtilecektir. 13 Haziran 2023’te Avrupa Komisyonu, söz konusu Uygulama Tüzüğü hakkında geri bildirim için bir ilk çağrı yayınlamış bulunuyor. CBAM, geçiş aşamasında 1 Ekim 2023 itibarıyla yürürlüğe girecek. Başlangıçta, üretimi karbon yoğun olan ve en önemli karbon kaçağı riski taşıyan çimento, demir ve çelik, alüminyum, gübre, elektrik ve hidrojen kapsama alınmış durumda. Bu genişletilmiş kapsam ile CBAM, sonunda- tamamen aşamalı olarak devreye alındığında – ETS (Emisyon Ticaret Sistemleri) kapsamındaki sektörlerdeki emisyonların yüzde 50’den fazlasını kapsayacaktır. Bu geçiş döneminin amacı, tüm paydaşlar (ithalatçılar, üreticiler ve yetkililer) için bir pilot uygulama ve öğrenme dönemi olarak hizmet etmek ve kesin dönem için metodolojiyi iyileştirmek için gömülü emisyonlar hakkında yararlı bilgiler toplamaktır.

CBAM’ın zaman içinde aşamalı olarak devreye alınması, AB ve AB dışı işletmelerin yanı sıra kamu yetkilileri için de dikkatli, öngörülebilir ve orantılı bir geçişe olanak sağlayacaktır. Bu süre zarfında, yeni kurallar kapsamındaki mal ithalatçıları, herhangi bir mali ödeme veya düzeltme yapmadan yalnızca ithalatlarına dahil olan sera gazı emisyonlarını bildirmek zorunda kalacaklar. Dolaylı emisyonlar, bazı sektörler (çimento ve gübre) için geçiş döneminden sonra, bu arada belirlenecek bir metodoloji bazında kapsam içine alınacaktır.

Raporlama gereklilikleri ve metodolojisine ilişkin taslak uygulama tüzüğü, geçiş aşamasında ithalatta gömülü emisyonları hesaplamak için kullanılan değerler söz konusu olduğunda bir miktar esneklik sağlıyor. Uygulamanın ilk yılında, şirketler üç şekilde raporlama seçeneğine sahip olacak:

  • Yeni metodolojiye (AB yöntemi) göre tam raporlama
  • Eşdeğer üçüncü ülke ulusal sistemlerine dayalı raporlama
  • Referans değerlere dayalı raporlama.

1 Ocak 2025 tarihinden itibaren sadece AB yöntemi kabul edilecektir. Komisyon ayrıca, ithalatçıların bu hesaplamaları yapmasına ve raporlamasına yardımcı olmak için özel BT araçları ve geçiş mekanizması başladığında işletmeleri desteklemek için derinlemesine rehberlik, eğitim materyalleri ve öğreticiler geliştirmektedir. İthalatçılardan 1 Ekim 2023’ten itibaren dördüncü çeyrek verilerini toplamaları istenirken, ilk raporların yalnızca Ocak 2024 sonuna kadar sunulması gerekecek. Kalıcı sistem 1 Ocak 2026’da yürürlüğe girdiğinde, ithalatçıların her yıl bir önceki yılda AB’ye ihraç edilen mal miktarını ve bunların gömülü sera gazı miktarını beyan etmesi gerekecektir. Daha sonra karşılık gelen sayıda CBAM sertifikası teslim edeceklerdir. Sertifikaların fiyatı, salınan CO2’nin €/tonu cinsinden ifade edilen AB ETS tahsisatlarının haftalık ortalama açık artırma fiyatına bağlı olarak hesaplanacaktır. AB ETS kapsamında ücretsiz tahsisin aşamalı olarak kaldırılması, 2026-2034 döneminde CBAM’ın aşamalı olarak devreye alınmasına paralel olarak gerçekleşecektir. CBAM’ın geçiş aşamasındaki işleyişine ilişkin bir inceleme, nihai sistemin yürürlüğe girmesinden önce tamamlanacaktır. Aynı zamanda, belirli alt ürünler ve müzakereler sırasında uygun aday olarak belirlenenler gibi AB ETS kapsamındaki sektörlerde üretilen diğer malları CBAM mekanizması kapsamına dahil etmenin fizibilitesini değerlendirmek için ürün kapsamı gözden geçirilecektir.

  • Emisyon Ticaret Sistemine eş değer karbon fiyatlandırma sistemine sahip ülkeler sınırda karbon düzenleme mekanizmasının dışında kalacak, Türkiye için durum nedir?

AB tarafından 14 Temmuz 2021 tarihinde yayımlanan düzenlemelere uyumun sağlanması adına gerekli çalışmaların yapılacağı 2021/15 sayılı Cumhurbaşkanı Genelgesi ile Resmi Gazete’de yayımlanarak bu bağlamda Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan “Yeşil Mutabakat Eylem Planı” duyurulmuştur. Ayrıca UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) Türkiye’de İklim Değişikliğine Uyum Eyleminin Güçlendirilmesi Projesi devam etmektedir. Yine Konya’da düzenlenen İklim Şurası’nda da çeşitli kararlara imza atılmıştır. Ancak şu an gözlemlediğim kadarıyla çok somut adımlar halen atılamamaktadır.

“YEK-G, AB TARAFINDA KABUL GÖRMEDİ”

  • EPİAŞ’ın blok zincir teknolojisinden yararlanarak oluşturduğu YEK-G sistemi, AB tarafından kabul görmedi. Bu durum ihracatçılar için nasıl sorunları beraberinde getirecek?

EPİAŞ’ın (Enerji Piyasaları İşletme A.Ş.) blok zincir teknolojisinden yararlanarak oluşturduğu YEK-G (Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması) sistemi yenilenebilir enerjinin “kimlik kartı” statüsünde olup son tüketicilerin kullanmış oldukları enerjinin yenilenebilir enerji kaynaklarından üretildiğini takip, ispat ve ifşaya yaramaktadır. Ancak YEK-G sisteminin SKDM için de kullanılması düşünülmüş ve AB’ye bu konuda müracaat edilmiştir. Ancak AB tarafında YEK-G kabul görmemiştir. Bu da şu an Türk ihracatçısının SKDM düzenlemelerine uyduğunu ispatlamasında büyük sorun yaratacaktır. Acil bir şekilde AB’nin istediği standartta bir yapının kurulması gerekmektedir. Aksi takdirde Türk ihracatçısının malları sınır kapılarında kalacak veya ihracatçılar çok büyük maliyetlere maruz kalacaklardır.

“İHRACATIN ÖNÜNDE EK VERGİLER, İDARİ PARA CEZALARI, GÜMRÜK TEDBİRLERİ GİBİ ÇOK ÇEŞİTLİ MEKANİZMALARLA ENGELLERİN ÇIKACAĞI KESİN”

  • Bu durumdan ihracat nasıl etkilenecek? 2024 yılına kadar neler yapılabilir? Ayrıca neden reel piyasaların gündeminde bu kriz yer almıyor?

Karbon piyasası, karbon emisyonlarının azaltılması için ekonomik bazı mekanizmalar öngören bir mekanizmadır. İhracat yapan şirketler, karbon emisyonlarını azaltarak veya karbon kredileri kullanarak daha rekabetçi hale gelebilir. 2024 yılına kadar ihracatçılar, karbon ayak izini azaltmaya yönelik önlemler alabilir, enerji verimliliğini artırabilir, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapabilir ve sürdürülebilir üretim süreçleri benimseyebilir. Piyasaların bu konuda tam bir fikri veya bilgisi olmamasının nedeni, karbon piyasalarının karmaşık bir konu olması ve her ülkenin politika ve düzenlemelerinin farklı olmasıdır. Henüz bu konuda oturmuş kurallar ve regülasyonlar bulunmamaktadır. Ancak eninde sonunda karbon nötr hedefleri kapsamında üretimde kullanılan hammadde, ara madde ve üretim tekniklerinin karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik olması ve bunun şeffaf ve izlenebilir olmasını sağlayacak bir teknolojik altyapı ile sertifikalandırılması/ispatlanması gerekmektedir. Aksi takdirde ülkeden ülkeye veya bölgesel yapılara göre (AB, NAFTA, MERCOSUR gibi) değişecek olmakla birlikte ihracatın önünde ek vergiler, idari para cezaları, gümrük tedbirleri (mahrece iade, gümrüklerde el koyma, imha gibi) gibi çok çeşitli mekanizmalarla engellerin çıkacağı kesindir.

“BİR PROJE, SERA GAZI EMİSYONLARINI AZALTIYORSA, BU PROJE İÇİN KARBON KREDİSİ ALINABİLİR”

  • Karbon kredileri nasıl oluşturulur?

Karbon kredileri, emisyon azaltma projelerinden kaynaklanan birimlerdir. Bir proje, sera gazı emisyonlarını azaltıyorsa, bu proje için karbon kredisi alınabilir. Karbon kredileri, bir ülke veya şirketin belirli bir miktarda sera gazı emisyonunu dengelemek veya azaltmak amacıyla kullanılabilir. Karbon kredileri genellikle sera gazı azaltma projelerine yatırım yapan şirketler veya ülkeler tarafından satın alınır. Bu projeler, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, orman rehabilitasyonu gibi farklı alanlarda olabilir.

“KARBON PİYASALARININ EN BÜYÜK HACMİ AB’DE”

  • Karbon borsasının mevcut ticari hacmi ve en güçlü oyuncusu kim?

2022’de, küresel karbon piyasalarında yaklaşık 12,5 milyar mt karbondioksit (GtCO2) ticareti yapılmış. Bu, bir önceki yıla göre yüzde 20’nin üzerinde bir düşüş anlamına geliyor. Ancak 2019 seviyeleri ile karşılaştırıldığında bu rakam yüzde 18,2’lik bir artışı temsil ediyor. Avrupa, 2022’de dünya çapında CO2 ticaretinin yaklaşık yüzde 74’ünü oluşturmuştur. Küresel Karbon Dengeleme/Karbon Kredisi Piyasasının 2023’te 414,8 milyar ABD dolarından 2028’de 1.602,7 milyar ABD dolarına çıkması beklenmektedir. Yani AB bizim için hem en büyük ihracatçısı olduğumuz bölge konumunda hem de karbon piyasalarının da en büyük hacmi AB’de. Her iki yönden de bakıldığında Türkiye’nin artık bir an önce somut adımlar atması gerekir. Kağıt üstünde bir şeyleri kendi ülkenizde belki yapabilirsiniz ama uluslararası plana çıktığınızda direkt duvara tosluyorsunuz. Ben yapılan çalışmaların olması gerektiği kadar ciddiyetle yapılmadığını düşünüyorum.

“COP28’İN EN ÖNEMLİ GÜNDEM MADDESİ 100 MİLYAR DOLARLIK UYUM FONU HEDEFİ”

  • Yıl sonunda gerçekleşecek olan COP28’in gündem maddeleri ne olacak?

COP konferansları, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda uluslararası iş birliğini teşvik etmek amacıyla düzenlenir. Bu konferanslarda, sera gazı azaltım hedefleri, finansman, teknoloji transferi ve uyum gibi birçok konu ele alınır. Kasım 2023’teki COP28’de ele alınması beklenen konular aşağıdadır. Ama en önemlisi belki de 100 milyar dolarlık uyum fonu hedefi bence. Bu finansmanın nasıl sağlanacağı ve ne şekilde dağıtılıp kullandırılacağı konusunda çok ciddi tartışmalar çıkmasını bekliyorum.

  • İklim değişikliğinin etkileriyle karşı karşıya olan düşük gelirli ülkelere yardımcı olmayı amaçlayan “Kayıp ve Zarar Anlaşması” için COP27’de kurulan geçiş komitesi, COP28’de fonun nasıl işletileceği konusunda tavsiyelerde bulunacak.
  • 2009’da COP15’te belirlenen 100 milyar dolarlık uyum fonu hedefi, yüksek gelirli ülkeler tarafından henüz yerine getirilmedi. Olumsuz iklim nedeniyle günlük 200 milyon dolardan fazla kayıp yaşanmasına rağmen, COP27 müzakerecileri uyum finansmanı konusunda tavır alamadı. COP28, küresel adaptasyon hedefi için bir çerçeve oluşturulmasını hedefliyor. Bu, çiftçiler gibi işleri doğrudan elverişli bir iklime bağlı olan insanlara da yardımcı olacaktır.
  • 20 büyük ekonomiden oluşan bir grup tarafından hazırlanan CAF Raporu, Dünya Bankası’nın iklim değişikliği gibi konularda daha belirgin bir rol üstlenmesi gerektiğini öne sürüyor. COP27’den önce Dünya Bankası Başkanı, iklim değişikliğiyle mücadele etmek için çeşitli destekler bulmak üzere hissedarlarıyla birlikte çalıştığını söyledi. Kalkınma uzmanları, Birleşmiş Milletlerin Dünya Bankası’nı farklı ülkelerin küresel sera gazlarını azaltma taahhüdünü izlemede daha büyük bir rol üstlenmeye zorlaması gerektiği görüşünde.
  • BM Genel Sekreteri General António Guterres, COP27’de, dünyanın tüm sakinlerinin önümüzdeki beş yıl boyunca çoklu tehlike erken uyarı sistemi tarafından kapsanmasına izin veren bir plan başlattı. 2023’te üç şeye öncelik verilecek; boşlukların belirlenmesi ve insanların erken uyarı sistemini ele alma kapasitelerinin analiz edilmesi, uygulamada ilerleme kaydedilmesi ve finansmanın artırılmasının sağlanması. Guterres, COP28’de gelişmeleri rapor edecek.
  • Küresel değerlendirme (her 5 yılda bir gerçekleşen 2 yıllık bir süreç) COP26’da başladı ve COP28’de sona erecek. Şu anda ikinci aşamasında; üç tema (azaltma, uyum, uygulama ve destek) yüz yüze diyaloglar aracılığıyla tartışılmaktadır. Bulgular COP28’de sunulacak ve analiz edilecektir.
  • Paris Anlaşması kapsamında oluşturulan Küresel Uyum Hedefi, COP27’de bir çerçeveye kavuştu. Bu çerçeve, COP28’den önce tartışılacak ve kasım ayındaki kongrede kabul edilmesi gerekiyor.
  • COP27’de yeni bir gıda ve tarımsal güvenlik planı oluşturuldu. Gıda ve arazi kullanımı koalisyon programı gündemi, küresel durum değerlendirmesi ve COP28’de daha iyi bir sonuç için çabalamayı içeriyor. Sıcaklık artışını 1,5 santigrat derecenin üzerine sınırlama hedefine uygun olarak, gıda ve tarım örgütü emisyonları azaltmak için bir plan yayınlamaya hazır. Gıda ve tarım sisteminden iklim girişimi için AIM (Tarım İnovasyon Misyonu) Washington’da bir zirve yapacak. Girişim, ABD ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından yönetiliyor. Kurucu üye olarak BM iklim-akıllı tarımda inovasyon için 8 milyar dolarlık finansmanı COP28’e kadar 10 milyar dolara çıkarmayı hedefliyor.
  • Okyanusun ve okyanus yaşamının önemi de COP28’de sunulacak. Ev sahibi BAE, Nat-Zero 2050 stratejisinde deniz çayırları, mangrovlar ve tuzlu bataklıklar gibi ekosistemleri eski haline getirmek ve geliştirmek için yaptıklarını aktaracak.

“TÜRKİYE KÜRESEL YAPILARA VE STANDARTLARA LAFTA DEĞİL ÖZDE UYMASI GEREKTİĞİNİ HALEN KAVRAYAMAMIŞ DURUMDA”

  • Türk reel sektörü karbon piyasası ile ilgili ne yaşayacak?

Türk reel sektörü, karbon piyasasıyla ilgili olarak karbon ayak izi hesaplamaları, karbon fiyatlandırma politikaları ve düzenlemeler gibi etkilerle karşılaşabilir. Karbon fiyatlandırma politikaları, enerji maliyetlerini ve rekabet avantajını etkileyebilir. Reel sektör, daha sürdürülebilir üretim süreçleri benimsemek, enerji verimliliğini artırmak ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmak gibi önlemler alarak karbon ayak izini azaltabilir. Diğer taraftan ise konu sadece karbon ayak izinin azaltılması değildir, biyoçeşitliliğin korunmasından, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına kadar çeşitli konularda dünya ile eşdeğer hamleler yapılmalı, bu konuda uzmanlar yetiştirilmeli ve teknik altyapılar ve piyasalar bunlara göre kurulmalıdır. Türkiye bu alanda maalesef şahsi kanaatimce çok geriden gitmekte, konuyu hafife almaktadır ve gerçekten Paris İklim Anlaşması ve SKDM gibi düzenlemelerin ve bunlara bağlı olarak geliştirilen zorunlu piyasalar ve gönüllü piyasaların ne olduğunun, nasıl işleyeceğinin de halen anlaşılamadığını belirtmek gerekir. Daha da önemlisi Türkiye uluslararası uyum denilen konuyu anlamamış görünmektedir. Uluslararası uyum öyle bir konudur ki siz kafanızı kuma gömüp kendi lokal hukukunuzda ve uygulamalarınızda yaptıklarınızla ben dünyadaki bu uyum konusunu hallediyorum diyemezsiniz. Türkiye bu konunun lokal/yerel bir konu değil uluslararası bir konu olduğunu ve kendi içine kapanarak bir çözüm üretemeyeceğini, geliştirilen küresel yapılara ve standartlara lafta değil özde uyması gerektiğini halen kavrayamamış durumdadır. Bu nedenle de YEK-G gibi yapılar uluslararası planda kapıda kalmaktadır. Umarım konunun ciddiyetine bir an varılır.