Bugün 3 bin 500 metrekarelik Kocaeli Gebze’deki fabrikasında 50 personeliyle dünyanın birçok ülkesine mega yat üretip satan Septemar Yatçılık ve Dekorasyon Yönetim Kurulu Başkanı Korkut Seçkin, Türk yat sektörünün en büyük eksiğinin bir ekol oluşturamaması olduğunu ifade ediyor. Türkiye’nin potansiyelinin çok yüksek olduğunu, bunu artırmak ve kullanmak için de güç birliğinin önemli bir adım olacağını vurgulayan Seçkin, “Önemli bir üretim merkezi olan Türkiye’de üreticiler bir araya gelip bir masanın etrafında oturmalı. Uluslararası rekabette ortak politika ve strateji geliştirmek, bir anlamda bir Türk yat ekolü oluşturmak gerekiyor. Hem yatçılık sektörü için hem de firmaların daha güçlü markalar haline gelmesi için bu çok elzem” mesajını veriyor.
Kurulduğu 2008 yılından bu yana ürettiği 13 teknenin 7 adetiyle ödül almayı başaran Septemar Yatçılık ve Dekorasyon’un Yönetim Kurulu Başkanı Korkut Seçkin, 30 yaşında kurduğu şirketiyle sektörün en genç girişimcilerinden biri. İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünden mezun olduktan sonra 4 yıl boyunca Ulutaş’ta proje yöneticisi olarak çalışan Seçkin, arada başka bir sektöre geçiş yapsa da 6 kısa bir sürede tekrar sevdiği işe yani yatçılık sektörüne geri dönmüş. “Gönlümde hep günün birinde bu sektörde kendi işimi kurmak vardı” diyen Korkut Seçkin, 2008 yılında bir ortağıyla Tuzla’da 100 metrekarelik bir alanda başladığı üretimle bu hedefine de ilk adımı atmayı başarmış. İlk 1 yılın ardından ortağından ayrılan ve o günden bu yana da sektörde yoluna tek başına devam eden Seçkin, işlerini büyüttükçe üretimini önce 1.200 metrekarelik bir atölyeye, ardından 2000 metrekarelik başka bir atölyeye taşımış. Bugün ise 3 bin 500 metrekarelik Gebze’deki bir fabrikada üretim yapan Korkut Seçkin, 50 personeliyle dünyanın birçok ülkesine mega yat üretip satıyor.
Uluslararası yat sektörünü yakından takip edip yurtdışı fuarlara katılan Korkut Seçkin, Türk yat sektörünün gücüne ve potansiyeline inanan bir sektör temsilcisi. Ülkemizde geleneksel üretimler nedeniyle bu sektörün işçilik tecrübesi ve know-how’unun olduğunu, bunun da sektörün rekabet gücünü uluslararası piyasada artırdığını söyleyen Seçkin’e göre Türk yat sektörünün en büyük eksiği bir ekol oluşturamaması. Seçkin bu konudaki görüşlerini; “Önemli bir üretim merkeziyiz ama yaşadığımız en büyük eksik henüz bir ekol haline gelemememiz. Bunun birçok nedeni var. Üreticiler bir araya gelip bir masanın etrafında oturmuyorlar. Türkiye potansiyeli çok olan bir ülke. Bu potansiyeli artırmak ve kullanmak için güç birliği önemli bir adım olacaktır. Herkesin bireysel girişimleri ve çabaları var. Firma olarak tek başına bir şey yapmak çok da kolay değil aslında. Bu nedenle uluslararası rekabette ortak politika ve ortak strateji geliştirmek gerekiyor. Hem yatçılık sektörü için hem de firmaların daha güçlü markalar haline gelmesi için bu çok elzem” şeklinde aktarıyor.
Kocaeli Gebze’deki tesisinde yaptığımız röportajda, kurduğu Septemar şirketinin faaliyetleri ve üretimini anlatan Korkut Seçkin, aynı zamanda sektörün gelişimini değerlendirip, uluslararası pazarda Türkiye’nin başarısını nasıl daha da artırabileceğine ilişkin yorumlar yaptı. Seçkin, fabrikadaki gezimiz sırasında sektördeki makineleşmenin de kaçınılmaz olduğunu vurgularken, ağaç işleme makineleri üreticilerine bazı mesajlar verdi.
Korkut Bey öncelikle şirketinizin gelişim hikayesini dinleyebiliriz sizden…
2008 yılında bir ortakla Tuzla’da 100 metrekarelik bir alanda üretime başladım. İlk 1 yılın ardından ortağımdan ayrıldım. İşlerimiz büyüdükçe üretimi önce 1.200 metrekarelik bir atölyeye, ardından 2000 metrekarelik başka bir atölyeye taşıdım. 2008 yılından bu yana 13 tane tekne yaptık. Bunun 7 tanesiyle uluslararası arenada düzenlenen yarışmalardan ödül aldık. Büyük dergi ve derneklerin en iyi tasarım, en iyi işçilik, en iyi tekne gibi birçok ödülümüz var. Teknelerimiz 35 ila 50 metre arasındaydı. Şu anda 71 metrelik bir tekne üzerine çalışıyoruz. Teknelerimizi genelde İngiliz ya da İtalyan tasarımcılarla çalışıyoruz. Tamamını ihraç ediyoruz. Medya ve gayrimenkul zenginleri olan Mısırlı müşterilerimiz oldu. Rus, Arap, Hintli, ABD’li, İngiliz müşterilerimiz oldu. Bizim sektör herkesin her şeyden haberdar olduğu bir sektördür. Doğru da yanlış da olsa, yaptığınız her şey çabuk duyulur. 2008’den beri az ama öz üretim yapmaya çalıştık. Emin ve dikkatli adımlarla yürüdük.
“Hedef ve ideallerimiz yüksek”
Şu anda fabrikamızda 71 ve 32 metrelik iki tekne üretiliyor. Üretiminin tamamını ihraç eden, yıllık 2-2.5 milyon Euro civarında cirosu olan bir firmayız. Yatırım planlarımız oyunun içinde olduğumuz sürece hep olacak. Firma olarak biz bu işi çok doğru yaparak Türkiye’nin bir ekol ve marka olmasına katkı sağlamak istiyoruz. Hedef ve ideallerimiz yüksek. Bizim için makineleşmek ve teknolojiyi kullanmak önemli. Gücümüz yettiği sürece çıtayı aşmaya yönelik çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Bu gelişim süreci içinde üretimde ve kullandığınız makinelerde nasıl bir değişim oldu?
İlk üretime klasik bir planya, bir yatarla, bir freze ve bir şeritle başladık. O zamandan bu zamana hem üretim hem de çalışma tekniğimiz çok değişti. Butik iş yaptığımız için seri üretim yapan makinelerin bize faydası çok fazla yok. Piyasa mobilyacısı gibi bir üründen 100 tane değil de sadece 1 takım kesiyoruz. Geldiğimiz noktada bizim için CNC olmazsa olmaz. Bir ebatlama makinesi daha kurduk yeni tesise. Bize hız olarak fayda sağlıyor. Bir insanın kesmesinden hem daha hızlı hem de daha hassas bir sonuç çıkıyor makineyle. Günümüzde alttan gelen bir usta zanaatkâr olmadığı ve işgücü çok pahalandığı için makineleşmek şart. Yurtdışında sadece emekle işgücüyle mücadele edemiyorsunuz. Türkiye’de işçilik de eskiye göre ucuz değil. Makine parkurumuz gelişti. 2008 yılından bu yana sürekli yatırım halinde olduk. Yeni bir döşemehane kuruyoruz. Bizim için gerekli olan tüm makineler şu anda bünyemizde mevcut.
Yaşanan krize rağmen Türk yat üretim sektörünün ayakta kalmayı başarmış güçlü bir firması olan Septemar’ı yöneten 39 yaşındaki Korkut Seçkin, “Üretim yapmak çok zordur. Üretmeyi sevmezsen yapamazsın. Ben üretmeyi de işimi de severek yapıyorum” diyor.
Butik üretim yapıyoruz dediniz biraz önce. Gerçekten her tekne birbirinden farklı mı oluyor?
Evet, her tekne birbirinden farklı, birbirinden özgün. Çünkü bu boy teknelerin sahibi mutlaka teknesinde farklı bir şey olsun istiyor. Diğer teknelerde olmayan fark yaratan bir özelliği olsun istiyor. Vatos balığının derisini duvar ve tavan döşemelerinde kullandığımız tekne bile oldu. Sedef ya da yarı kıymetli taşlar kullandığımız tekneler oldu. Ama mutlaka her teknenin kendine has bir farkı var.
Bir tekne ne kadar zamanda tamamlanıyor?
Tekne üretimi uzun süren bir iş. 50 metre bir teknenin yaşam mahali 500-600 metrekare civarında. Bunun bitme süresi yaklaşık 100 bin saat. Yani metrekaresine 200-350 saat arasında bir işçilik saati gerekiyor ve harcanıyor. Bunun sebebi her şeyi yeni tasarıma göre butik yapıyorsunuz.
Teknelerin tasarımı size mi ait tamamıyla?
Müşteri öncelikle tasarımcıya kendi isteklerini aktarıyor. Tasarımcı bunu yapıp müşteriye onaylatıp bize getiriyor. Biz de burada numune çalışmaları yapıyoruz ilk önce. Yarı oda kuruyoruz, ürünlerin belli kısımlarını yapıyoruz. Bu müşteri için teknenin içindeki eşyaları gözünde canlandırması açısından çok önemli. Müşteri bunlara bakıyor, onay veriyor ve biz işe devam ediyoruz. Bu kadar hacimli bir işin hatası ya da geri dönüşü de çok zor. Müşteri memnuniyetinin yüksek olduğu bir iş yapıyoruz.
Butik mega yat üretimi sırasında nasıl bir çalışma sistemi işliyor?
Genelde tersanelerin mobilya taşeronu olarak çalışıyoruz. Teknenin tamamlanması için birden fazla ekip aynı anda çalışmak zorunda. Biz de elektronikçiyle, yangın sistemleriyle, ses ve ışık ayarlayıcıyla, havalandırma sistemlerini kuran ekip gibi onlarca ekiple ortak çalışmak ve bunu dar bir ortamda yapmak zorundayız. Bütün kabloların nereden nasıl geçeceği, tavan yüksekliği gibi birçok şeyin hesabının tam olması, hiçbir aksiliğin olmaması lazım. Ölçüler çok hassas ve milimetrik olmak zorunda. Biz üretimi A’dan Z’ye fabrikamızda yapıyoruz. Zemine ince mdf’den şablonlar koyuyoruz. Bu şablonun üzerine tüm elektrik yerleşimini, tesisat yollarını çiziyoruz. Biz daha tekneye mobilya sokmadan tekneye giren diğer ekipler neyin nerede olduğunu görüp bilmiş oluyor. Tekne içindekilerin tüm çizimlerini biz yapıyoruz. Bloklar halinde tersaneye gönderiliyor. Montaj ekibimiz küçük ürünleri burada topluyor, ama büyük ürünlerin montajı yine tersanede tekne içinde oluyor. Bütün parçalar puzzle gibi birbirleriyle tutkallanıyor. Sika ile de her şeyi yalıtıyoruz.
Siz firma olarak daha çok yerli mi ithal mi makine tercih ediyorsunuz?
Bizim tercihimiz yerli üreticiden yana. Türk ağaç işleme makineleri sektöründen ürün alıyoruz. Alım yaparken de yerli makine tercihi yapmak en önemli prensibimiz. Şimdiye kadar aldığımız CNC, ebatlama, freze, yatar makinelerimiz yerlidir. Sadece şu anda Türkiye’de olmayıp yurtdışından almak zorunda kaldığınız birkaç makinemiz var. Kalibreyi ve giyotini yurtdışından henüz yeni almak zorunda kaldık. Çünkü Türkiye’de üretimi yok. Bu nedenle bence makine üreticilerinin de AR-GE’ye bütçe ayırması lazım.
Teknelerde moda nereye doğru gidiyor?
Bir dönem klasikler hakimdi pazara. Minimalist yaklaşım devam etti uzun süre. Şimdi country tarzı dediğimiz yarı modern yarı klasik tarzlar da var.
Ortalama bir mega teknenin fiyatı yaklaşık ne kadardır?
Tamamen sipariş üzerine yapıyoruz her şeyi. Bu nedenle de fiyatta değişiklik olabiliyor. Ama genel olarak 50 metrelik bir teknenin fiyatı özelliklerine bağlı olarak 10-15 milyon Euro arasında değişiyor.
Hangi ağaçları kullanıyorsunuz çoğunlukla?
Ağaç olarak kaplamaya bağlı olarak ağaç cinsi de değişiyor. Altyapıda ayos samba ağacı kullanıyoruz. Kaplama olarak ceviz, meşe, abanos, tik, plesenk ağaçlarını kullanıyoruz. Klasik bir teknede maun kullandık. Bu ağaçların hemen hepsini de ithal ediyoruz.
Peki firmanızı tanıdıktan sonra şimdi biraz da mega yat sektörünü öğrenelim sizden. Bize sektörün dünyadaki gelişimini anlatır mısınız?
2000-2008 yılları arasında sektör altın çağını yaşadı. 2008’den sonra küresel krizle birlikte sektör küçülmeye daralmaya başladı. Aslında altın çağını yaşadığı dönemde sektörde suni bir şişme de vardı. İşi bilmeyen yatırımcılar sektöre girdi, mavi ve beyaz yakalı çalışan bulma konusunda çok sıkıntı yaşandı. O tarihlerde alınan bazı siparişlerde doğru termin ve kalitelerde müşteriye teslim edilemedi. Mega yat satacağınız insan sayısı dünyada bellidir. Bilinenin aksine zenginden parayı almak da aslında çok zordur. 2008 yılındaki krizle birlikte sipariş sayısında inanılmaz azalma oldu. Bu da ikinci el yat alım satımını yoğunlaştırdı. Kapanan şirketler elenen şirketler oldu. Yurtdışından gelip Türkiye’de yatırım yapan bazı yat üreticileri Türkiye’den çekildi. Dünyada bu sektörün merkezlerini İtalya, Almanya, Hollanda oluşturuyor. Sektör için sevindirici olan henüz Çin’in sektöre girmemiş olması. Rekabet olarak Çin’i karşımızda görmüyoruz. Almanya teknoloji ve sanayinin gücüyle yine ilk sırada yer alıyor. İtalyanların ise seri tekne üretimi ve bu anlamda ünlü markaları var.
Türkiye bu oyuncular arasında nerede?
Türkiye’de krizden sonra birçok firma ya daraldı ya da bu sektörden çıktı. 2008 yılından beri sektörde zorlu bir mücadele var. Mevcut şirketler bu krizde ayakta kalarak bugünlere gelebilmiş firmalar. Bu nedenle sektör şu anda çekirdek bir yapıya sahip. Güçlü firmalar ile sektör artık kemikleşmiş durumda. Bugün Türkiye’de mega yat ve tekne üretimi konusunda büyük çaplı diyebileceğimiz 5-10 firma arasında firma var. Türkiye aslında bu piyasa içinde kötü bir noktada değil. Ülkemizde her şeyden önce bu işin bir know-how’u var. Türkiye’nin lokal tekneleri, geleneksel üretimden gelen Bodrum guletleri, Karadeniz takaları meşhurdur. Bu da bizim rekabet gücümüzü uluslararası piyasada artırıyor. Şu anda Marmaris’te dünyanın en büyük ahşap yatı yapılıyor. Türkiye iyi bir noktada aslında ama eksik kaldığımız noktalar da yok değil.
Nedir Türkiye’nin dünya sektöründeki eksiği?
Önemli bir üretim merkeziyiz ama yaşadığımız en büyük eksik henüz bir ekol haline gelemememiz. Bizim en büyük eksiğimiz ülke olarak bir ekolümüzün olmaması. Almanların, İtalyanların, Hollanda- lıların bir ekolü var. Türkiye maalesef bu konuda gücünü birleştirip bir ekol oluşturmayı başaramadı. Türkiye’de dağınık olarak herkesin bireysel girişimi var. Yurtdışında fuara gittiğinizde bunu çok net görürsünüz. Örneğin İtalyanlar kendi aralarında ciddi rekabetleri vardır ama hepsi yan yana stantlarını kurmuşlardır. Yani orayı bir İtalyan pavyonuna çevirerek bir güç birliği sergilerler dünyaya. Türkiye’de herkes kendi başının çaresine baktığı gibi, uluslararası fuarlarda başka Türk firmalarına köstek bile oluyor. Yurtdışında diğer ülkelerin firmalarının birbirlerini tuttuğunu görüyorum. Fiyat verme konusunda yurtdışında iki Türk firması çok ciddi fiyat kırarlar bile.
Neden ekol olamadık bugüne kadar?
Bunun birçok nedeni var. Altyapı eksikliğimiz var, markaya yatırım yapılmıyor, sektörel güç birliğimiz yok, sektör içinde ne fiyat ne de kalite anlamında standartlarımız var. Her şeyden önce bunların olması gerek. Üreticiler bir araya gelip de bir masanın etrafında oturmuyorlar. Bunun olması gerekiyor. Hayali fiyat ve hayali projelerle sektöre girenler hem kendilerine hem sektöre büyük zarar veriyorlar. Bir firmanın uluslararası piyasada yapacağı önemli bir hata bile, Türkiye’ye yurtdışından gelecek siparişleri olumsuz etkiliyor. Müşterinin hangi firmadan kaçtığı önemli değil, önemli olan bir Türk firmasından kaçması. Bu sonrasında piyasada kötü bir imaj yaratılmasına neden oluyor.
Ekol olmak için neler yapmalı sektör?
Türkiye potansiyeli çok olan bir ülke. Bu potansiyeli artırmak ve kullanmak için güç birliği çok önemli bir adım olacaktır. Herkesin bireysel girişimleri ve çabaları var. Firma olarak tek başına bir şey yapmak çok da kolay değil aslında. Bugün bir Alman arabası diyorsunuz, marka söylemeye gerek kalmıyor arabanın kaliteli olduğunu ifade etmek için. Bizim de bunu kendi sektörümüzde söyletebilmemiz lazım. Bireysel rekabetten ziyade birlikte hareket etme ruhu oluşturmak gerek. Ülkenin ekol olma çalışması yapması gerekiyor. Eğer ülke olarak ekol olursanız sizin bireysel bir firma olarak başarılı olma şansınız daha fazla olur yurtdışı pazarlarda. Böylece siz güçlülerin içinden seçilir bir hale gelirsiniz. Ekol olabilmek için altyapıya yatırım yapmamız gerekiyor. Yetişmiş eleman gücünde ciddi eksiğimiz var. Bilinçli çalışanlara ihtiyacımız var. Uluslararası rekabette ortak politika ve ortak strateji geliştirmek gerekiyor. Hem yatçılık sektörü için hem de firmaların daha güçlü markalar haline gelmesi için büyük önem taşıyor. Ayrıca Türkiye yat sektörüne artık parası daha kıymetli zenginler gelmeye başladı. Bu fiyat konusunda da bizim yelpazemizi daraltıyor. Şuursuzca para harcayan değil, ölçüp biçip kuruşu kuruşuna hesap eden müşterilerin tercihi olduk. Bu çok önemli bir kriter.
Türkiye için yeni bir pazar var mı?
Sektörün yeni pazarları olmak zorunda çünkü eski pazarlar çok karıştı. Kuzey Afrika Türkiye için çok ciddi bir alıcıydı. Mısır, Ortadoğu karıştı. Rusya’da artık Türkiye için müşteri olma pozisyonundan çıkıyor. Farklı pazarlar aramamız gerekiyor zaten sürekli. Dünyanın farklı yerlerinden bakmamız gerek. Örneğin müşterilerimizden biri Meksikalı. Kimin alacağını bilemiyorsunuz, bu nedenle dünya çapında alıcı ile satıcıyı bir araya getiren broker firmaları var. Müşteriyi aslında broker firması getiriyor.
Sektördeki makineleşme sürecine ilişkin gelecek anlamında öngörünüz nedir?
Makineleşme kaçınılmaz. Yat sektöründe önümüzdeki dönemde makineleşme çok daha artacak. 15 yıl önce kabaca taslak halinde çizilen projeler gitti, şimdi onların yerine santimetresine kadar hesaplanmış CNC makinelerle iş yapılan projeler gündeme geldi. Bu da sizin CNC ve ebatlama kullanmanızı sağladı. Konvansiyel makinelerin yeri çok çok daha az. Firmaların bütün isteği esnek olmak. Makine tercihi artıyor, makinenin belki maliyeti var ama dönüşleri çok daha güzel oluyor.
Bu arada sektördeki makineleşme sürecini de sizinle konuşalım. Eskiye göre sektörde makine kullanımı arttı mı yat üretiminde?
Eskiden makineleşme yat üretiminde daha azken, yapılan işin hassasiyeti nedeniyle son 5 yıldır daha çok makine kullanılır hale geldi. Eskiden daha küçük makineler ve öz sermayelerle bu işe girebiliyordunuz ve işi ustalarla bir yere kadar götürebiliyordunuz. Artık insanlar makineyi kullanır hale geldi. Çizimini yapıp CNC’den keselim düşüncesiyle bizim işyerinde 3-4 yıldır yuvarlak bir şey kesilmedi örneğin. Bu zamandan da kalite yönünden de avantaj sağlıyor.
Neden makine daha çok tercih edilir oldu?
Bizim sektör butik üretim olduğu için eskiden tamamen insan gücüne dayanırdı. Mesleki liselerin yetersizliğinden ötürü, usta bulma konusunda çok ciddi sıkıntımız var. Artık usta bulmak zor olduğu gibi çok da pahalı. Eğer Türkiye yat sektörü dünyada yer edindiyse sadece fiyatıyla değil kalitesiyle de yer edindi. Fakat fiyatımız da düşük olmak zorunda, bu da bizim maalesef bir gerçeğimiz. Almanya’dan Hollanda’dan buraya getirtebilmek için bir cazibesi olması gerekiyor, hem kaliteli hem de fiyatının düşük olması avantajını kullanması gerekiyor. Bunun için de işi makineye yaptırmanız lazım. Bir CNC’nin bir kalibrenin yaptığı işi aynı hızda sizin yapmanız ya da aynı kalitede yapmanız hem mümkün değil, hem de standardı, devamlılığı, hassasiyeti tutturmanız zor. Birçok ekip birlikte çalışmak zorunda olduğu için el işçiliğinde de standardı yakalamak gerekiyor. Kalıbını çıkarıp CNC’den çıkaralım. 50 metrelik bir teknenin üretimi 3 yıl sürüyor. Her üretici bu süreyi azaltma derdinde. Hızlı hareket etme derdinde. Teknenin 1.5 yılı omurgasının altyapının yapılması ile sürüyor. CNC kesiyorsa eğer doğru keser diye düşünüyor. Akılda soru işareti kalmıyor.
Bu noktada ağaç işleme makineleri üreticilerine ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Yat sektörü çok büyük hacimli değil. Alım adeti az. Metreküp miktarı az. Ama niş bir ürün olduğu için metreküp başına çok daha yüksek maliyetlerle işleniyor. Bizim her şeyden önce ciddi anlamda AR-GE ve teknolojiye yatırım yapmamız gerekiyor. 15 yıl önce bu işe girdiğimdeki makinelerle şimdikiler arasında fark olmalı. İnsanlar çok ciddi maliyetle ilgili tasarruf yapmaya çalışıyor. Bizim sektörde ebatlama makinesinden beklediğimiz hassas ve doğru ölçüde kesilmesi. 3 yıldır ebatlama kullanıyorum. 3 yıldır üst üste iki kontrayı kesmedim. Benim için makinenin 10 tane kontrayı birden kesmesi bir şey ifade etmiyor. Çünkü seri değil butik üretim yapıyoruz. Bu nedenle de benim için hassas ve doğru kesim çok önemli. Cila işinde beklentiler de gelişiyor. Kalibreyi insanlar sonuna kadar kullanmak istiyor. Çünkü gerçekten işçilik zor ve pahalı.