İstanbul’dan Anadolu’ya en önemli geçiş güzergahı olan Bolu; yemyeşil doğası, her biri tabiat harikası gölleri, kayak merkezleri, kaplıcaları, tarihi eserleri, saraya aşçı yetiştiren dünyaca ünlü mutfağı ile Batı Karadeniz’in görülmeye değer nadide şehirlerinden birisi.

Havaalanı, tren yolu ve deniz bağlantısı olmamasına rağmen Anadolu’nun en önemli ulaşım güzergahlarından biri olan ve İstanbul’u Ankara’ya bağlayan E-5 karayolunun 120 kilometresi sınırları içinde bulunan Bolu’dan her gün en az 5 bin araç transit geçiyor.  Bolu, hem ulusal ve uluslararası ticari araçların ana geçiş güzergahı, hem de barındırdığı doğal güzellikleri, tarihi dokusu, İstanbul ve Ankara’ya olan yakınlığı ile önemli bir turizm merkezi olma özelliğini barındırıyor. 

Bugün çok önemli bir tarım, sanayi, turizm ve kültür merkezi olan Bolu’nu tarihi çok eskilere dayanıyor. Şehir ilk olarak M.Ö. 1200’lü yıllarda Friglerin elindeydi. M.Ö. 6. asırda ise bölgeye Persler hakim oldular. M.Ö. 336’da Büyük İskender Persleri yenerek Bolu’yu da ele geçirdi. Büyük İskender’in ölümü üzerine Bolu bölgesinde Bitinya Krallığı kuruldu. Tarihi kaynaklara göre, Trak göçleri sonunda Sakarya ve Filyos Nehrinin yayı içine yerleşen halk “Bithyn” ismi ile anılıyordu. Bu yüzden Bolu’nun da içinde bulunduğu Kuzeybatı Anadolu’ya “Bithynia” denilmiş.

Üç tepe üzerinde kurulmuş olan şehir içte ve dışta surlara sahipti. 1071 Malazgirt zaferinden sonra batıya yayılan Türkmenler 3 yıl sonra Bolu’ya yerleştiler. Daha sonra Bolu, Horasanlı Aslahaddin tarafından fethedildi.

Bolu Yöresine Osmanlı akını ilk kez Osman Gazi tarafından başlatıldı. Bolu yöresinin tümüyle fethedilmesi ise Orhan Gazi döneminin ilk yıllarına rastlar. Bolu, Ankara Savaşı sonrası Timur’un talan ettiği bölgelerin dışında kaldığı gibi, bu tehlike bitinceye kadar, Osmanlı Devleti’nin 2. kurucusu sayılan Çelebi Mehmet’i de Kızık Yaylasında barındıran belde olmuştur. Çelebi Mehmet’in Osmanlı Devleti’nin birliğini sağlamasından sonra ise Bolu, düzenli bir yönetime kavuştu.

16. yüzyılda Bolu, ikinci derece Şehzade sancaklarından biri oldu. 2. Bayezit döneminde Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzade olarak atandığı şehir. 1683-1792 yılları arasında Bolu, Voyvodalıkla yönetildi. II. Mahmut zamanında ise Mutasarrıflığa dönüştürüldü. Bolu 1864 yılında Kastamonu eyaletine bağlandı. 1909 yılında ise tekrar Mutasarrıflığa dönüştürüldü.

Bolu 1. Dünya Savaşı’nda ve sonrasında düşman işgaline uğramadı fakat maddi zarar gördü. milli mücadele sonrası 10 Ekim 1923’te Mutasarrıflık devrini tamamladı ve vilayet haline getirildi.

Bolu isminin nerden geldiğine dair çeşitli kaynaklarda farklı bilgiler bulunuyor. Bunlardan ilkine göre şehrin adı, iki bin sene önce şehirde hakimiyet kuran Bitinyalılar’dan geliyor. Bitinyalılar bu kente “Claudio” ismi verilmiş. “Claudio Kenti” (Claudio Poli) zamanla “Poli” olarak anılmış ve 11. asrın başında bu bölgede hakimiyet kuran Türkler kente “Bolu” ismini vermişler. Bir başka rivayete göre ise Osmanlılar zamanında bölgede, bol olarak Uluğ – Alim olması nedeniyle önceleri “Bol Uluğ”, zamanla yöre “Bolu” olarak isimlendirilmiş.

Gelişen sanayi

Yüzde 60’ı ormanlarla kaplı olan Bolu’nun ekonomisi tarım ve ormancılığa dayanıyor. Fakat son yıllarda sanayi ve turizm de oldukça gelişme gösterdi. Bu hızla tırmanırsa Bolu’nun yakında önemli bir sanayi merkezi olması bekleniyor. Toplam brüt gelirin yüzde 40’ı tarımdan elde edilse de, şehirde dokuma, makina ve gıda işletmeleri, orman ürünleri ile ilgili işletmeler, av tüfeği, deri işleme, karoseri atölyeleri bulunuyor. Ayrıca pek çok büyük markanın fabrikaları da şehir sanayine güç kazandırıyor. Hali hazırda faal nüfusun yüzde 80’i tarımla uğraşıyor. Gelirin yüzde 10’u ise ormancılıktan sağlanıyor. Bolu ormanları ağaç bakımından çeşitli olduğu gibi, verim ve kalite bakımından da çok üstün. Senede 850 bin metreküp inşaat odunu, 10 bin m3 yonga odunu ve 400 bin ster yakacak odunu temin ediliyor. Bolu’da ve Düzce’de kereste ve mobilya fabrikaları bulunuyor.

Bolu bir tarım bölgesi olması sebebiyle her çeşit ürünün yetişiyor. Tahıl, tarım ürünlerinin başında gelirken, özellikle buğday, arpa, çavdar, fasulye, tütün, şekerpancarı, patates, pirinç ve fındık yetiştiriliyor. Amasya tipi “starkink” elması, armut, kestane, üzüm (etli beyaz, kadın parmak, narince, çavuş) ve diğer meyvelerin de bolca yetiştiği Bolu, Türkiye fındık üretiminde üçüncü sırada bulunuyor.

Kentte, çayır ve meraların çokluğu sebebiyle hayvancılık da oldukça gelişmiş durumda. Koyun, sığır ve keçi besleniyor, arıcılık yapılıyor. Balı ve arı sütü oldukça meşhur. Göllerinde ise genellikle sazan, alabalık, karabalık, yayın ve turna balığı üretiliyor.

Tüfek icat oldu mertlik bozuldu

Bolu aynı zamanda Halk Ozanı, “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” diyen, Bolu Beyine baş kaldıran Köroğlu’nun memleketi. Rivayete göre Köroğlu’nun asıl adı Ruşen Ali’dir. Babası Yusuf, Bolu Beyi’nin seyisidir. At meraklısı olan Bolu Beyi, seyisi Yusuf’u cins bir at almaya gönderir; fakat Yusuf’un getirdiği tayı beğenmez, adamın gözlerine mil çektirir. Yusuf tayı ve oğlunu alıp memleketten çıkar. Ruşen Ali, babasının tarif ettiği tarzda, tayı karanlık bir ahırda besler. Tay, belli bir zaman sonra kanatlanır, eşsiz bir küheylan olur. Yusuf ile Ruşen Ali, Aras ırmağına gider, orada Bingöl’den inecek olan üç sihirli köpüğü beklerler. Yusuf, köpükleri içince, tekrar görmeye başlayacak, gençleşecek ve Bolu Beyi’nden intikamını alacaktır. Fakat, Ruşen Ali köpükleri kendisi içer, babasına köpüksüz su verir. Yusuf buna bir yandan üzülür, bir yandan da, oğlu intikamını alacak bir yiğit olacağı için sevinir. Bu sihirli üç köpükten biri Köroğluna ebedi hayat, biri yiğitlik, biri de şairlik sağlar. Yusuf, oğluna intikamını almasını tavsiye ettikten sonra ölür. Ruşen Ali Kır-Atı ile birlikte dağa çıkar. Köroğlu diye ün alır, bir derebeyi gibi yaşamaya başlar, her savaşta üstün gelir; bezirganlardan, beylerden, paşalardan aldıklarını yoksullara dağıtır. Delikli demir (tüfek) icat olunup da eski yiğitlik gelenekleri bozulunca, arkadaşlarına dağılmalarını tavsiye eder, “sır olur”, kırklara karışır.

Bolu, ormanları, gölleri, dağları ve kaplıcaları ile son yıllarda doğa severlerin gözdesi haline geldi. 1999  yılında yaşanan depremin  ardından Düzce’nin il olarak ayrılması ile Bolu’nun deniz ile bağlantısı kalmasa da, adına “Orman Denizi” denilen Yedigöller Milli Parkı, Abant, Çubuk, Sünnet, Karagöl, Sülüklügöl, Karamurat gölleri gibi pek çok doğal güzelliğe ev sahipliği yapıyor.

Tabiat harikası Yedigöller

Özellikle sonbahar mevsimin de sunduğu renklerle pek çok turistin akın ettiği göllerin başında Yedigöller Milli Parkı geliyor. Parka ismini veren irili ufaklı 7 adet heyelan gölü, yıllanmış ağaçları, zengin bitki örtüsü ve doğal yaşamı ile görülmeye değer bir güzellik sunuyor. Göynük yakınında 500-600 hektarlıkbir arazide bulunan bu göller 1965’te “Milli Park” haline getirildi. 800-900 m yükseklikte dördü büyük ve üçü küçük yedi gölden oluşuyor. Yörede morfolojik yapının karmaşıklığı, akarsu sayısının çokluğu, yükselti farklılıkları ve eğimin fazlalığı gibi faktörler çok sayıda gölün oluşmasına neden olmuş. Havzaların ve çanakların yüzölçümlerinin küçüklüğü göllerin de küçük alanlı olması sonucunu doğurmuş. En büyüğü olan Büyük Göl 22 dekar yüzölçümünde ve 15 m derinlikte bulunuyor. Suları birbirlerine şelalelerle akan, etrafı bir ağaç denizi olan ve yüzlerce yeşil rengin kaynaştığı bir yer. Sandallarla gezinti yapılıp etrafında kamp kuruluyor. Göller arasında 50-60 m yükseklik farkı vardır. Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, İncegöl, Sazlıgöl ve Küçükgöl isimlerindeki bu göller heyelan gölleri. Göllerin etrafı kayın, meşe, karaçam, köknar, karaağaç ve ıhlamur ormanları ile çevrili. Bu göllere “Yedi İnci” de deniyor.

Abant kışın tamamen donuyor

Yer altında gerçekleşen çöküntüler donucu taş blokların vadiyi doldurması ile oluşan Bolu’nun en meşhur gölü Abant, yılın her mevsimi ayrı bir güzellik sunuyor.  Etfrafı çam ve köknar ağaçları ile süslü Abant Gölü kışın tamamen donuyor, yazın ise yüzeyinin bir kısmı nilüfer çiçekleriyle kaplanıyor. Suyu oldukça berrak olan gölde alabalık ve mercan balığı yaşıyor. 1325 m yükseklikte olan Abant Gölü çevresinde nefis kokulu dağ çileği, alıç, kuşburnu, böğürtlen, kızılcık meyveleri ile buraya mahsus senelerce kurumayan “çoban yastığı” bitkisi ayrı bir güzellik katıyor.

Çağa (Yeni Çağa), (Melen) Efteni, Gölcük, Çubuk, Sünnet, Karagöl, Karamurat, Hasanlar Baraj Gölü, Gölköy Baraj Gölü de yemyeşil ormanların koynunda sunduğu nefis doğa manzaraları ile gezip görülmesi gereken güzelliklerden.

Kış turizminin merkezi

Bolu kış turizmi açısından da çok önemli bir yere sahip. Köroğlu Dağları’nın zirvesinde yer alan Kartalkaya kış turizminin önde gelen kayak merkezleri arasında bulunuyor. Özellikle İstanbul ve Ankara’ya yakın olduğu için hafta sonları ve ara tatillerde çok kalabalık olan bu kayak merkezi Bolu şehir merkezinin 38 kilometre güneydoğusunda bulunuyor. Kartalkaya Kayak Merkezi pistleri, tesisleri ve konaklama imkanları ile kayak severler için oldukça iyi imkanlara sahip.

Tarihi evleriyle Mudurnu

Bolu’da gezilip görülecek sayısız yer var. Bunlardan biri de Mudurnu. Bolu merkeze yaklaşık olarak bir saatlik mesafede bulunan Mudurnu, Osmanlı mimarisiyle göz dolduran tarihi pek çok ahşap eve sahip tarihi ve doğal güzellik barındırıyor. Yeşilin hakim olduğu ilçede bulunan 165 adet ev ve 8 Cami, çeşme ve hamam olmak üzere toplam 173 adet mimari değeri yüksek yapı nedeniyle “Kentsel Sit Alanı” ilan edilmiş. Türk sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri ise Armutçular Konağı ve Keyvanlar Konağı. Yöresel ev yemeklerinin tanıtıldığı konaklardan oda kiralamak mümkün. Bir savunma kalesi olarak oldukça sağlam olan Mudurnu Kalesi de görülmeye değer yapılardan.

Mengen’den Saray mutfağına

Bolu denilince akla ilk gelenlerden bir diğeri de tadına doyulmaz yemekleri ile Mengen. Türkiye’nin ilk aşçılık okulunun da bulunduğu Bolu’nun Mengen ilçesi her yıl Ağustos ayının ilk haftasında düzenlenen “Mengen Aşçılar ve Turizm Festivali” ile gastronomi tutkunlarını ağırlıyor. Osmanlı’dan bu yana Türkiye’de pek çok büyük kentlerdeki aşçıların yüzde 90’ı Bolulu ya da Mengenli. Bu işin sırrı da, Osmanlı saray mutfağına uzanan aşçılık öyküsü. Rivayete göre; I. Ahmed’in boğazına pek düşkün olduğu ve sabahın 10’undan, akşamın 6’sına kadar sekiz saat boyunca yemek yediği iddia edilir. Söylentiye göre, 1604 yılında tahta çıkan I. Ahmed, Bolulu-Mengenli ustaları Topkapı Sarayı’na ilk getiren padişahtır. I.Ahmet ile başlayan saraydaki Bolulu aşçı geleneği, günümüze kadar sürmüş. Atatürk’ün de Çankaya’daki aşçısı Mengenli idi. Mengenliler geleneksel lezzetlerin yaşaması için büyük çaba harcıyor. Başta Mengen Pilavı olmak üzere; yayla Çorbası, kedi batmazı, paşa pilavı, cevizli çörek, yoğurtlu bakla çorbası, kabaklı gözleme, katık keş, yaprak dolması, et yemeği, hoşaf, börek, baklava gibi pek çok özel yemeği düğünlerde de ikram edilerek bu lezzetlerin nesilden nesile aktarılması amaçlanıyor. Her yanında ayrı bir güzellik barındıran Bolu tarihi eserler bakımından çok zengin ve çok önemli eserlere ev sahipliği yapıyor.

Akşemsettin Türbesi

Göynük ilçesi Gazi Süleyman Paşa Camii avlusunda bulunan Akşemsettin Türbesi 1464’te yapılmış. Sandukası oyma ve kabartma hadislerle süslü. İlk dönem ahşap işçiliğinin kıymetli bir örneği. Türbe klasik Osmanlı türbe mimarisine geçişin ilk örneklerinden..

Yıldırım Bayezid Külliyesi

Yıldırım Beyazıt Han zamanında yapılan ve çini süsleri gerçek bir sanat eseri olan Külliye, cami, medrese, hamam ve otuz dükkandan meydana geliyor. Günümüzde medrese yıkılmış olsa da hamam ilk halini koruyor. Birkaç kez tamir gören cami, ulu camiler üslubu ile yapılmış. Çift minareli ve tek kubbeli.

Gazi Süleyman Paşa Camii

Şehzade Süleyman Paşa adına yapılan camilerin ilkidir ve Göynük’te bulunuyor. 1331-1335 seneleri arasıda yapılan cami, İkinci Abdülhamid Han devrinde yenilenmiş.

Kadı Camii

Vilayet meydanındadır. Demirtaş Paşanın oğlu Mehmed Bey tarafından yaptırılmıştır. Mimarlık şaheseridir. Minaresi, ahşap geçmeli kapı kanatları meşhurdur. Taş minber, klasik dönem Osmanlı süslemeciliğinin yakın ve güzel bir örneğidir.

Karaköy Cuma Camii

Çini süslemeleri çok değerli olan, kapısı, minberi ve mihrabının ince işçiliği ile ilgi çeken cami il merkezine 7 km uzaklıkta bir bahçe içinde bulunuyor. 1562’de Musa Paşa’nın hanımı yaptırmış

Saraçhane Camii

Belediye meydanında olan caminin, kitabesinde 1750’de Silahdar Mustafa Ağa tarafından onarıldığı yazılıyor. Caminin iki duvarında kemerli iki çeşme yer alıyor.

Her derde deva kaplıcalar

Bolu jeolojik bakımdan en önemli fay hattı üzerinde kurulmuş olduğundan çok miktarda jeotermal su kaynağı ve kaplıcaya sahip. Bolu kaplıcalarından Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde de bahsediyor. Şehir merkezine 5 km. mesafede Karacasu beldesinde bulunan kaplıcalar, Seben Dağları eteklerinde, çevresi ormanlarla kaplı sakin bir dinlenme yeri. Banyo ve içme kürlerine elverişli sular, romatizmal hastalıklara, deri, kandolaşımı ve kalp hastalıklarına, solunum yolu hastalıklarına, kadın hastalıklarına, sindirim sistemi, safra kesesi, böbrek ve idrar yolları hastalıklarına, kemik ve kireçlenme rahatsızlıklarına, metabolizma ve beslenme bozukluklarına iyi geliyor. Büyük kaplıca suları 1767 mg/lt eriyik mineral değerine sahip. Bölgede yer alan çok sayıda farklı tesislerde konaklama imkanı bulunuyor.

Ne yenir?

Mutfağı ile ünlü bu Bolu da yemek seçenekleri çok geniş. Ovmaç çorbası, imaret çorbası, Abant kebabı, Mengen pilavı, kaldırık dolması, paşa pilavı, keş, Bolu köftesi, bakla çullaması, keşli cevizli erişte, Mudurnu baklası, kedi batmaz, çiğ börek, kabaklı gözleme, çantıklı pide, patatesli köy ekmeği, kaşıt atması, saray helvası, Bolubeyi tatlısı, Bolu çikolatası damakları şenlendirecek lezzetlerden bazıları.

Ne alınır?

Bolu yöreye özgü hediyelik ürünleri ile de öne çıkıyor. Bolu’dan çam balı, kozalak reçeli, Bolu çikolatası, Mudurnu saray helvası, Bolu tarhanası, Gerede deri ürünleri, Gerede kemerleri ve çam ve tütün kolonyası alınabilir.

Nerede kalınır?

Farklı bölgeleri ve zengin konaklama tesisi alternatifiyle Bolu ve çevresinde oldukça yüksek bir yatak kapasitesi bulunuyor.Bolu’da hem otelcilik hem de pansiyonculuk açısından zengin seçenekler bulunuyor.  Her şeye yakın olmayı  sağlayan şehir merkezi, Saban Dağı eteklerindeki şifalı sularıyla ünlü Karacasu ve kayak tutkunlarının kış aylarında yoğun ilgi gösterdiği Kartalkaya, konaklama için tercih edilesi noktalar.